Yazar "Çelik, Tanju" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akrep sokması nedeniyle ölüm : Çocuk olgu sunumu(2013) Karakuş, Ali; Arıca, Vefik; Çelik, Tanju; Tutanç, Murat; Zeren, Cem; Günher Arıca, SeçilAkrep sokması ciddi, hayatı tehdit edebilen acil bir durumdur ve özellikle çocukluk çağında ölümcül olabilir. Akrep venomu- nun etkisiyle kalp, solunum ve sinir sistemi ile ilgili komplikas- yonlar görülebilir. Tedavide kullanılan antivenomun ve diğer ilaçların kullanımı ve kesin endikasyonları hala tartışmalıdır. Bu çalışmada dört yaşında akrep sokması sonucu ölen bir çocuk olguda etyolojik faktörler ve tedavi yöntemleri tartışıldı.Öğe Association between ınternet use and sleep problems in adolescents(2014) Ekinci, Özalp; Çelik, Tanju; Savaş, Nazan; Toros, FevziyeGiriş: Uyku sorunları ergenlerde sık olarak görülmektedir. Elektronik medyanın ergenlerin uyku kalitelerini ve günlük işlevselliklerini olumsuz etkilediği gösterilmiştir. Bu çalışma ergenlerde internet kullanımı ile uyku problemleri arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçlamaktadır. Yöntem: Toplam 1212 ergen çalışmaya dahil edildi. Kendi bildirim çalışma anketi iki ana bölüm içeriyordu: Young’ın İnternet Bağımlılık Ölçeği (İBÖ) ve uyku alışkanlıkları/uyku problemleri üzerine yarı yapılandırılmış bir ölçek. Bulgular: Çalışma örnekleminin %16’sı uyku kalitelerini kötü ya da çok kötü değerlendirdi. Örneklemin dörtte biri interneti hergün kullandığını bildirirken, %27’si online olduğunda bir saatten fazla zaman geçirdiğini bildirdi. Ortalama İBÖ total skoru 35,56±13,87 idi. Yüksek İBÖ skoru olan ergenlerin düşük İBÖ skoru olanlara göre gece yatağa daha geç gittiği, uykuya dalmak için daha uzun süreye ihtiyaç duyduğu ve gece daha sık uyandığı bildirildi (p=0,001). Yüksek İBÖ skoru olan ergenlerde içlerinde uykuya dalma ve sürdürme güçlükleri, uyanma güçlüğü ve gün içinde uykulu hissetmeyi içeren çok sayıda uyku probleminin daha sık olduğu bulundu. Ayrıca, uyku kaliteleri düşük İBÖ skoru olan ergenlere göre daha kötü idi (p=0,001). Sonuç: Problemli uyku alışkanlıkları ve uyku sorunlarının yüksek İBÖ skoru olan ergenlerde daha sık olduğu bulundu. Sağlık çalışanları, aşırı ve kontrolsüz internet kullanımının ergenlerin uyku alışkanlıkları üzerine yaptığı muhtemel olumsuz etkiler konusunda farkında olmalıdırlar.Öğe Çocukluk çağında anemi sıklığı(2012) Yazıcı, Selçuk; Çelik, Tanju; Seyrek, KamilAmaç: Bu çalışmada Balıkesir ilinde üniversite hastanesine başvuran olgularda anemi sıklığını değerlendirmeyi amaçladık. Yöntemler: Hastanemiz çocuk sağlığı ve hastalıkları polikliniğine başvuran, kronik hastalığı olmayan, 563 olgu hastane kayıtlarından retrospektif olarak anemi sıklığı açısından değerlendirildi. Bulgular: Hastanemize başvuran 563 olgunun 265 (%47,1)’i kız, 298 (%52,9)’i erkekti. Yaş ortalamaları 5,9±4,2 (min 5 yıl, max 18) idi. Hemoglobin değerleri ortalama 12,5±1,2 mg/dl (min 8,3 max 18 mg/dl) idi. Ortalama eritrosit volümü (MCV) 78,9±5,7 fL (min; 56,9 max; 101,9) fL olarak tespit edildi. Kırmızı küre dağılım genişliği (RDW) ortalama %13,9±1,6 (min; %7,3 max; %31,3) olarak tespit edildi. Çalışmaya alınan 563 olgunun 117’sinde (%20,8) anemi bulguları saptandı, hastaların 35 (%6,2)’inde demir eksikliği anemisi tespit edildi. Sonuç: Anemi her yaşta görülmekle birlikte, en sık 2 yaş altı çocuklarda demir eksikliği nedeniyle gözlenmektedir. Aneminin büyüme, gelişme ve kognitif fonksiyonları etkilemesinden dolayı proflaksi ve tedavi için demir takviyesi yapılmadır.Öğe Çocukta rüptüre akciğer kist hidatiği olgusu(2012) Çelik, Tanju; Akçora, Bülent; Tutanç, Murat; Durgun Yetim, Tülin; Karazincir, Sinem; Akın, Mehmet Mustafa; Çelikkaya, Mehmet Emin; Kurtoğlu, AhmetABSTRACT Hydatid cyst (HD), a very common disease in the world, is often transmitted to humans through dog feces. HD is especially common in countries where agriculture and animal husbandry is prevalent. HD is caused by Echinococcus granulosus. The clinic course of HD usually features settling in the liver and lungs. Lung involvement with chest pain, cough, shortness of breath can cause non specific symptoms such as fever and hemoptysis. Diagnostic interventions for HD include chest X-ray tomography, and physical examination. Although the treatment options of HD vary according to the clinical findings of the patients, the primary treatment may be considered as surgery. The most frequently applied methods of surgical treatment are cystectomy and capitonnage. Medical treatment is usually warranted for complicated cases, including the patients with multiple and unresectable lesions, patients who refuse surgery and the patients who cannot tolerate surgery. Treatment with albendazole and its derivatives are used. In this case report, we present a child with primary complaints of cough, chest pain, dyspnea, fatigue and fever who was latterly diagnosed with lung HD.(Turkiye Parazitol Derg 2012; 36: 45-7)Öğe Çomak parmakla başvuran adolesanda primer progresif tüberküloz(2011) Çelik, Tanju; Tutanç, Murat; Davran, Ramazan; Arıca, Vefik; Köse, MehmetTüberküloz ülkemizde sık karşılaşılan hastalıklardan biridir, bu nedenle kronik solunum yolu yakınması olan çocuklarda kesinlikle araştırılmalıdır. Çomak parmak nedeniyle başvuran bir olgu eşliğinde klinik, radyolojik, bronkoskopik ve biyopsi bulguları ile primer tüberkülozun tartışılması amaçlanmıştır. On beş yaşında erkek adolesan; öksürük, yan ağrısı, kilo kaybı, iştahsızlık ve halsizlik yakınmaları ile başvurdu. Fizik muayene sırasında her iki el parmaklarında çomak parmak görüldü. Radyografisinde sol alt lobda konsolidasyon ve parakardiyak alanda lenfadenopati ile uyumlu dansiteler görüldü. Balgamda asidorezistan bakteri (ARB) arandı. Bronkoskopik inceleme yapıldı. Biyopsi ve bronkoalveoler lavaj sıvısında asidorezistan bakteri (ARB) tespit edildi Tanı, bakteri kültürü ile doğrulandı. Bu olgu adolesanlarda kilo kaybı, kronik öksürük, gece terlemesi, kanlı balgam yanı sıra çomak parmak görüldüğünde kronik akciğer hastalığının nedeni olarak tüberkülozun düşünülmesi gerektiğini vurgulamak için sunulmuştur.Öğe Cow’s milk allergy in children; 9 years experience of Dr. Behcet Uz Children’s hospital, Izmir(2013) Ünsal, Canan Şule; Günay, İlker; Nacaroğlu, Hikmet Tekin; Asilsoy, Suna; Karadağ, Özlem; Çelik, Tanju; Girit, Saniye; Doğan, Döne; Can, DemetAmaç: İnek sütü alerjisi çocukluk çağında en sık görülen gıda alerjisidir. Tanıda gecikme olduğunda sistemik reaksiyonlar ortaya çıkarken, yanlış tanı konulduğunda annenin ve çocuğun yetersiz beslenmesine neden olmaktadır. Diğer alerjik hastalıklar gibi besin aler- jileri de son yıllarda giderek büyüyen bir sorundur. Amacımız, inek sütü alerjisi vakala- rının özelliklerini saptamak ve sıklığının artıp artmadığını belirlemektir. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamız retrospektif ve kesitsel olarak planlandı. Hasta verileri Pediatrik Allerji Bölümü hasta dosyalarından toplandı. Gıda alerjisi tanısı konulan has- talar arasından inek sütü alerjisi saptanan hastalar çalışmaya alındı. Bulgular: 2003-2011 yılları arasında gıda alerjisi tanısı ile takip edilen 264 olgu arasından inek sütü alerjisi tanısı alan 105 olgu çalışmaya alındı. Hastaların çoğu 2 yaşından küçük (%78,1), erkek cinsiyette (%62,9) idi ve anamnezinde süt alımını takiben kesin öykü vardı (%79,1). Olguların %75,2’sini IgE aracılı inek sütü alerjileri oluşturmaktaydı. Hastaların yarısından fazlası 2010 ve 2011 yıllarında başvuran hastalardı. Bu artışdan daha çok 1 yaş altındaki hastaların fazla olması sorumluydu (p=0.015). En sık tutulan sistem, deri (%67,5) ve multisistem (%15,7) olarak bulundu. Sonuç: Detaylı bir öykü inek sütü alerjisi tanısında önemli bir rol oynar. Yaşamın ilk yılı içinde çok sayıda hasta çeşitli semptom ve bulgularla karşımıza çıkar. Genellikle hayatı tehdit eden bir durum olmamakla birlikte beslenme, çocuğun gelişimi ve büyümesinde rol oynadığı için doğru tanı çok önemlidir.Öğe Duodenal hematoma, a rare cause of abdominal pain: Case report(Duzce University Medical School, 2012) Tutanç, Murat; Arica, Vefik; Akçora, Bülent; Davran, Ramazan; Arica, Seçil Günher; Başarslan, Fatmagül; Çelik, TanjuLocalisation of the duodenum is usually retroperitoneal and its exposure to trauma is rare. But any damage to the duodenum can have serious consequences. Duodenal hematoma most commonly develops after abdominal blunt trauma. We present a six-year-old boy with duodenal hematoma as a rare cause of abdominal pain. © 2012 Düzce Medical Journal.Öğe Epidermolizis büllosa tanılı bir ergenin psikiyatrik tedavisinde metilfenidat'ın güvenli ve etkin kullanımı(2013) Ekinci, Özalp; Çelik, Tanju; Doğramaci, Asena Çiğdem; Toros, FevziyeEpidermolizis Büllosa şiddetli klinik belirtilerle giden genetik kökenli bir deri hastalığı grubudur. Epidermolizis büllosa tanılı çocuk ve ergenlerin hastalık ile ilişkili belirtilerin yanı sıra psikososyal sorunlar da yaşadıkları bildirilmiştir. Epidermolizis büllosa tanılı çocuk ve ergenlerde psikiyatrik belirtilere sık olarak rastlanmasına karşın psikiyatrik tedavi seçenekleri üzerine sınırlı sayıda araştırma yapılmıştır. Bu olgu sunumunda epidermolizis büllosa tanılı bir ergende psikiyatrik tedavi ve dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tedavisinde metilfenidat'ın güvenli ve etkin kullanımı tartışılmıştır.Öğe Febril konvülziyonla başvuran hastaların sunumu(2011) Çelik, TanjuFebril konvülziyon (FK) çocukluk çağının en sık görülen nöbet tipidir. Febril nöbetler yaşa bağlıdır ve en sık ' 6 ay ile 5 yaş arasında görülmektedir. FK'lar 9 aydan önce ve 5 yaştan sonra nadiren görülür. En sık üğü yaş 14-18 aylar arasındadır. Küçük çocuklarda görülme sıklığı 3-4% oranındadır. Çoğu kez uzun dönemde önemli bir yan etkiye yol açmayan benign nöbetler olmakla birlikte ailede önemli ölçüde anksiyeteye yol açabilmektedir. Bazı ailelerde otozomal dominant geçiş olduğu görülmüştür. Basit febril konvülziyonlar genellikle hızla 39 °C ve üzeri ateşle ilişkilendirilmektedir. Bundan dolayı ateşli konvülziyon geçiren çocukların dikkatli şekilde ,e edilmesi ve uygun bir şekilde ateşin nedeninin araştırılması gerekmektedir m ve Gereç: Bergama Devlet Hastanesine 2006-2009 yılları arasında başvuran olgular hastane kayıtlarından dönük olarak incelendi. FK ve anemi ilişkisi değerlendirildi,Bulgular: Bu çalışmada hemoglobin değerleri kaydedildi. Tüm olgular anemi yönünden değerlendirildiğinde %37,2oranında anemi (Hb <11 g/dl) tespit edildi. FK tekrarlama sıklığı belirlendi. : Tedavide ailenin bilgilendirilmesinin önemi vurgulandı. Ailelere intermittant tedavi önerildi. Bu hastaların çoğunun tamamen iyileştiği, okul başarısının düşmediği, öğrenme becerisinin etkilenmeyeceği belirtildi. Ailenin güveninin önemi vurgulanmıştır.Öğe Hatay ilinde 2009 ve 2010 yıllarında bebek ölüm hızları ve nedenleri(2012) Çelik, Tanju; A B. Altun; Kerkez, B.; Tatlı, S.; Özer, C.Amaç: Gelişmekte olan ülkelerde sağlık sisteminin ve Ana-Çocuk Sağlığı hizmetlerinin kalitesini gösteren çağdaş parametrelerden en önemlisi “Bebek Ölüm Hızı”dır. Bu bağlamda bebek ölüm hızının değerlendirilmesi ve aşağıya çekilmesi toplum için çok önemlidir. Ülkemize bakıldığında bebek ölüm hızında son yıllarda ciddi iyileşme göze çarpmakla beraber hala il ve bölgeler bazında farklılıklar söz konusudur. Hatay ili de değişik sosyoekonomik yapısıyla bu farklılığı sunan bölgelerden birisi olup bu çalışmada ilimiz verilerini tartışmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Hatay İl Sağlık Müdürlüğü Bebek Ölümlerini Takip ve Önleme Komisyonu tarafından saptanan Ocak 2009 ile Aralık 2010 tarihleri arasındaki sağlık ocağı ve hastane verileri incelendi. Bunun sonucunda bebek ölüm hızı, prematüre doğum hızı, diare, pnömoni, menenjit, sepsis, konjenital anomaliler ve bunlara etki eden maternal ve çevresel faktörler değerlendirildi. Bulgular: İlimizde 2009 yılında 29006 ve 2010 yılında ise 28352 canlı doğum gerçekleşmiş olup, 2009 yılında 617 (‰15.1) ve 2010 yılında 585 (‰13.4) bebek ölümü gerçekleşti. En sık karşılaşılan ölüm nedeni prematürite (n;185) iken bunu konjenital anomaliler, konjenital kalp hastalıkları, aspirasyon sendromu, respiratuar distres sendromu, sepsis ve alt solunum yolu enfeksiyonları izledi. Sonuç: İlimizde Bebek Ölüm Hızında anlamlı azalma olmuş, ülke ortalamasının altına inmiştir. Ölümlerin en önemli kısmını prematüre doğumlar ve konjenital anomaliler oluşturmaktadır.Öğe Hatay’da iyot eksikliği olan kırsal bölge ile iyot eksikliği olmayan kent merkezinde 6-12 yaş çocuklarda idrarda iyot, bakır, çinko, selenyum ve molibden düzeyleri(2014) Çelik, Tanju; Savaş, Nazan; Kurtoğlu, Selim; Sangün, Özlem; Aydın, Zeki; Didin, Mustafa; Mısıroğlu, Seher; Öztürk, Hasan; Öktem, MuratAmaç: İyot eksikliğine bağlı tiroid hastalıkları ülkemizde ve Dünya’da yaygın olarak görülmektedir. Bu çalışmada ülkemizin Hatay ilinde iki okulda (endemik guatr bölgesinde) 6-12 yaş arası çocuklarda idrarda iyot eksikliği ve ona eşlik edebilecek selenyum, çinko, bakır ya da molibden eksikliğinin olup olmadığını araştır- mayı amaçladık. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma sahada yapılan olgu kontrol ça- lışması olup, çalışmaya 6-12 yaş arası öğrenciler dahil edilmiştir. İlimiz merkezine bağlı Tanışma köyünden 114 olgu Hatay şehir merkezinden (Antakya) 100 olgu çalışmaya alındı. Çalışmaya alı- nan öğrencilerin idrar örneklerinden iyot, selenyum, çinko, bakır ve molibden seviyeleri ölçüldü. Bulgular: İyot eksikliği Tanışma Köyü’nde sırasıyla ciddi (%5), orta (%18,4) ve hafif (%43) olarak belirlendi. Hatay merkezde %7 hafif iyot eksikliği saptandı. Kontrol grubunda orta ve ağır iyot eksik- liğine rastlanmadı. Gruplar arasında idrar iyot atılımında anlamlı fark saptandı (p<0,001). İyot, selenyum, çinko ve molibden seviye- leri arasında anlamlı ilişki vardı (p<0,05). İyot ile selenyum arasında orta düzeyde pozitif ilişki saptandı (p<0,001). İyot ile çinko seviye- leri arasında yine orta düzeyde pozitif ilişki (p<0,001) ve iyot ile molibden arasında zayıf pozitif ilişki saptandı (p<0,01). İyot düzeyi ile bakır düzeyi arasında anlamlı ilişki saptanmadı (p>0,05). Çıkarımlar: İyot eksikliğine selenyum ve çinko eksikliği eşlik ede- bilmektedir. Özellikle endemik guatr bölgesinde iyot eksikliği tes- pit edilen olgularda selenyum ve çinko eksikliği düşünülmelidir. (Türk Ped Arş 2014; 49: 111-6)Öğe Kapalı dudaklı şizensefali : Olgu sunumu(2012) Arıca, Vefik; Karakuş, Ali; Şilfeler, İbrahim; Gunher Karaca, Seçil; Altaş, Murat; Tutanç, Murat; Başarslan, Fatmagül; Çelik, Tanju; Davran, Ramazan?izensefali, serebral hemisfer boyunca uzanan, hemen hemen simetrik, bilateral yarık olarak tanımlanmıştır. Şizensefali hastalarında klinik bulgular yarıkların açık- kapalı tipte oluşu ve gelişimin bozuk olduğu parankim miktarına bağlıdır. Şizensefali görülme sıklığı tam bilinmemekle birlikte Amerika Birleşik Devletleri’nde bir popu- lasyon çalışmasında 1.54: 100.000 olarak bildirilmiştir. Bu tip kortikal gelişimsel malformasyonlarda klinik bulgular değişkendir ve etkilenen alanın fonksiyonuna bağlı olarak mental-motor gerilik ve epilepsiden, fokal nörolojik bozukluklara kadar geniş bir aralığa sahiptir. Klinik bulgular etkilenen alanın fonk- siyonuna bağlı olarak değişkendir. Biz de toplumda çok seyrek görülen yineleyen afebril konvülsiyonla başvuran, dört yaşındaki erkek hastada, beyin manyetik rezonans (MR) görüntülenmesinde kapalı dudaklı şizensefali ve subependimal heterotopi saptanan ve temporal lob epilepsisi tanısı konulan hastayı sunduk.Öğe Karın ağrısı nedenlerinin nadir sebebi duodenal hematom : Olgu sunumu(2012) Tutanç, Murat; Arıca, Vefik; Akçora, Bülent; Davran, Ramazan; Arıca, Seçil Günher; Başarslan, Fatmagül; Çelik, TanjuDuodenumun yerleşimi genellikle retroperitoneal olduğundan travmaya maruziyet enderdir. Fakat duodenuma gelebilecek bir hasar ciddi sonuçlar doğurabilmektedir. Duodenal hematom en sık üst batın künt travmalarından sonra gelişmektedir. Bizde altı yaşındaki bir erkek çocukta oluşan, karın ağrısının nadir nedenlerinden olan duodenal hematom vakasını sunduk.Öğe M470V polimorfizminin önemi(2017) Atılgan, Nigar; Elmacıoğlu, Sibel; Tutanç, Murat; Can, Demet; Eskici, Harika; Aldıç, Güliz; Güneşaçar, Ramazan; Balcı, Ali; Ünal, Şule; Çelik, TanjuAmaç: Kistik fibroz transmembran regulatör (CFTR) geni ile ilgili yüzlerce varyant bildirilmesine karşın, hangisinin kistik fibrozis (CF) hastalığına yol açtığı bilinmemektedir. CFTR geninin M470 ve V470 alelleri ile ilgili bilgiler ilgi çekicidir. Bu çalışmada, Antakya bölgesinde M470V mutasyonunun klinik önemi araştırılmıştır. Yöntem: Çalışmaya, yineleyen solunum yolu enfeksiyonları, büyüme geriliği, kronik diare ya da konstipasyon nedeniyle CF genetik analizi istenen 145 çocuk alınmıştır. Genetik mutasyonu pozitif ve negatif hastalar cins, boy, kilo, yıllık üst ve alt solunum yolu enfeksiyon sayısı, akraba evliliği, kardeş ölümü, klinik ve laboratuvar parametreleri yönünden karşılaştırılmıştır. Bulgular: Yüz kırk beş hastanın 63'ünde (%43,4) heterozigot, 16'sında (%11) homozigot mutasyon saptanmıştır. Mutasyon saptanan hastaların tümünde M470V mutasyonu vardır. Tüm hastaların ter testleri normal sınırlarda bulunmuştur. Hastaların ortalama yaşı 41,21±39,8 (min: 6 max: 192) ay olup, 30'u (%38) kızdır. Mutasyon saptanan hastaların 17,7'sinde (%32) ailede CF öyküsü, 2'sinde kardeş ölümü öyküsü vardır. Yıllık enfeksiyon sayısı, deri kuruluğu, kilo kaybı, IgG ve IgM düzeyleri anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p<0,05). Sonuç: M470V mutasyonunun ter testi sonuçlarını etkilemeden daha sık solunum daha nadir gastrointestinal sistem olmak üzere CF klinik semptomlarına ve belirgin kilo kaybına neden olduğu düşünülmüştür.Öğe Musküler distrofilerde dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve metilfenidatın güvenilirlik ve etkinliği : iki olgu(2014) Ekinci, Özalp; Çelik, Tanju; Şilfeler, İbrahim; Toros, FevziyeBatı toplumlarında yapılmış araştırmalar musküler distrofi tanılı çocuk ve ergenlerde, aralarında dikkat eksikliği hipe- raktivite bozukluğu’nun (DEHB) da bulunduğu, psikiyatrik bozuklukların sık olarak görüldüğüne işaret etmektedir. Bu olgu sunumunda, başka türlü adlandırılamayan musküler distrofisi olan iki çocuk hastada DEHB tanısı ve metilfenidat tedavisinin etkinlik ve güvenilirliği tartışıldı.Öğe Psychiatric disorders and learning problems in children and adolecents with sickle cell disease(2012) Ekinci, Özalp; Çelik, TanjuOrak Hücre Anemisi (OHA) kronik bir süreç ve ağrılı krizleri de içeren ve hayatı olumsuz etkileyen komplikasyonlarla seyreden bir hastalıktır. OHA’lı çocuk ve ergenler uyum problemleri ve bozulmuş psikososyal işlevsellik açısından risk altında olarak görünmektedir. Mevcut literatür OHA tanılı çocuk ve ergenlerin normal kontrollere göre daha düşük hayat kalitesi ve daha yüksek sıklıkta nöro-psikiyatrik problemler gösterdiğine işaret etmektedir. Nöro-psikiyatrik problemler arasında depresyon, anksiyete bozuklukları, öğrenme bozuklukları, eksternalize davranış bozuklukları, enüresis ve dikkat güçlükleri sıklıkla bildirilmektedir. Bu yazı OHA’lı çocuk ve ergenlerde psikiyatrik bozukluklar ve öğrenme problemleri üzerine literatürü gözden geçirmeyi amaçlamaktadır.Öğe Psychiatric problems in children and adolescents with sickle cell disease, based on parent and teacher reports(2012) Ekinci, Özalp; Çelik, Tanju; Ünal, Şule; Özer, CahitAmaç: Bu çalışma Orak Hücre Anemisi (OHA) tanılı çocuk ve ergenlerde psikiyatrik sorunların varlığını incelemeyi amaçlamıştır. Gereç ve Yöntemler: 4-18 yaş arası için Çocuk Davranış Kontrol Listesi (ÇDKL/4-18), Conners Ebeveyn Derecelendirme Ölçeği (CEDÖ), Conners Öğretmen Derecelendirme Ölçeği (CÖDÖ-R) ve Turgay DSM-IV’e dayalı Çocuk ve Ergen Davranış Bozuklukları Tarama ve Derecelendirme Ölçeği, klinisyen ve ebeveyn formları (T-DSM-IV-Ö) 7-18 yaş arası OHA tanılı 31 çocuğun ve 34 yaş olarak eşlenmiş demir eksikliği anemisi tanılı kontrol grubunun bakım vericileri ve öğretmenlerine verildi. Bulgular: OHA tanılı çocuk ve ergenler her 4 ölçekte de daha yüksek puanlar aldılar. Ölçek alt puanlarında içe atım sorunları ve dikkat sorunları öne çıkıyordu. Sonuç: OHA tanılı çocuk ve ergenlerin psikiyatrik sorunlar açısından yüksek riskte olduğu görünmektedir. Olgulara düzenli psikolojik değerlendirme yapılması ve çocuk ve ergen psikiyatri kliniklerine refere edilmesi risk altında olan olguların zamanında tanısı ve etkin tedavisine katkı sağlayabilir.Öğe [Ruptured pulmonary hydatid cyst: a case report].(2012) Çelik, Tanju; Akçora, Bülent; Tutanç, Murat; Yetim, Tülin Durgun; Karazincir, Sinem; Akin, Mehmet Mustafa; Çelikkaya, Mehmet EminHydatid cyst (HD), a very common disease in the world, is often transmitted to humans through dog feces. HD is especially common in countries where agriculture and animal husbandry is prevalent. HD is caused by Echinococcus granulosus. The clinic course of HD usually features settling in the liver and lungs. Lung involvement with chest pain, cough, shortness of breath can cause non specific symptoms such as fever and hemoptysis. Diagnostic interventions for HD include chest X-ray tomography, and physical examination. Although the treatment options of HD vary according to the clinical findings of the patients, the primary treatment may be considered as surgery. The most frequently applied methods of surgical treatment are cystectomy and capitonnage. Medical treatment is usually warranted for complicated cases, including the patients with multiple and unresectable lesions, patients who refuse surgery and the patients who cannot tolerate surgery. Treatment with albendazole and its derivatives are used. In this case report, we present a child with primary complaints of cough, chest pain, dyspnea, fatigue and fever who was latterly diagnosed with lung HD.Öğe Suçiçeğine bağlı keratokonjonktivit : Olgu Sunumu(2013) Ünsal, Erkan; Çelik, Tanju; Tekin Buyrukçu, Ayşe; Kızılay, Osman; Eltutar, KadirSuçiçeği Varicella-zoster virüsünün (VZV), primer enfeksiyonu olup sıklıkla çocukluk çağında ateş ve vezikülo-büllöz döküntülerle seyretmekle birlikte ciddi sistemik hastalık ve komplikasyonlara neden olmaktadır. Bu yazıda su çiçeğine bağlı keratokonjunktivite neden olan bir suçiçeği olgusunu sunmayı amaçladık. Göz polikliniğine başvuran 9 yaşında hasta, suçiçeği geçirdiği dönemde muayene edildi. Vücutta ve yüzde vezikülo-büllöz lezyonları mevcuttu. Olgunun sol gözünde kızarıklık, ağrı ve sulanma şikâyeti vardı. Sol gözde saat 7 bölgesinde keratokonjonktivit alanı saptandı. Bu bölgede sektöryel tarzda konjonktival hiperemi, hafif kemozis mevcuttu. Limbal veziküler lezyon, punktat keratopati, anterior stromal infiltrat vardı. Hastaya topikal asiklovir %3 (5x1) ve proflaktik topikal fusidik asit %1 (2x1) başlandı. Tedavinin 7. günü hastanın tüm şikâyet ve bulgularında düzelme görüldü. Varicella-zoster virüs, suçiçeği ve zona ya neden olmaktadır. Suçiçeği VZV'nin primer enfeksiyonu iken Herpes zoster latent olarak kaldığı dorsal kök ganglionundan reaktive olarak rekürren enfeksiyonlara neden olmaktadır. Suçiçeği tipik kapak lezyonları hariç gözü nadiren etkiler. Ancak az da olsa konjonktiva ve kornea lezyonları, iridosiklit, glokom, koriyoretinit ve optik sinir lezyonları tarif edilmiştir. VZV dendritleri kornea yüzeyinden kabarmış plaklar ve şişmiş epitelyal hücrelerden oluşmaktadır. Dendritler dallanma veya konik uçu olan"medusa gibi" desen oluş- turmaktadır. Tedavide sağlıklı çocuklarda antiviral tedavi gerekmezken, immünitesi baskılanmış olgularda asiklovir, famsiklovir ve valasiklovir gibi çeşitli antiviral tedaviler kullanılabilir. Bizim olgumuzda topikal asiklovir tedavisine yeterli yanıt alındı. Su çiçeği geçiren keratokonjonktivitli olgumuz topikal asiklovir ile başarılı bir şekilde tedavi edilmiştir. İzlemde ek komplikasyon olmadı. Hastalığın değişik evrelerinde göz kontrollerinin yapılmasında yarar olduğunu vurgulamak istedikÖğe Yoğun bakımda takip edilen diyabetik ketoasidoz olgularının değerlendirilmesi(2011) Tutanç, Murat; Çelik, Tanju; Başarslan, Fatmagül; Güneş, Ali; Konca, Çapan; Yel, Servet; Boşnak, MehmetAmaç: Bu çalışmada diyabetik ketoasidoz (DKA) tanısı ile çocuk yoğun bakımda takip edilen hastaların demografik veri ve klinik özellikleri değerlendirildi. Yöntemler: Hastaların dosyaları geriye yönelik olarak incelendi. Olguların cinsiyet, yaş, yakınma ve klinik özellik bilgileri incelendi. Mann Whitney U ve ki-kare istatistik analizleri yapıldı. Bulgular: Ortalama yaşları 9.9±3.7 olan 16 kız, 9 erkek hasta çalışmaya alındı. En sık yakınmalar sırasıyla nefes darlığı, polidipsi, kilo kaybı, poliüri idi. Hastalar dispneik, takipneik, taşikardik ve asidotik idi. Hastalar çocuk yoğun bakım ünitesinde DKA tedavi protokolü ile tedavi edildi. Hastalarda GKS 12±5 saatte, kan şekerleri 14±7 saatte, kan gazları 6±5 saatte düzeldi. Hastaların hiçbirinde komplikasyon gelişmedi. Kan şekerleri kontrol altına alınan hastalar poliklinik kontrolü tavsiyesi ile taburcu edildi. Sonuç: DKA’lu hastalar, doğru ve hızlı tanının ardından sıkı takip kuralları yanı sıra uygun ve dinamik tedavi verilerek başarı ile tedavi edilebilmektedir. Bu sonuçlarla DKA hastalarının çocuk yoğun bakım ünitelerinde takip edilmesinin daha uygun olacağını vurgulamak istedik.