Yazar "Çetin, Meryem" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Candida albicans’a bağlı Fournier gangreni(2008) Temiz, Muhyittin; Çetin, Meryem; Aslan, AhmetFournier gangreni perineal, genital veya perianal bölgenin fulminan nekrotizan fasiiti ile karakterize olup genellikle aerop ve anaerop bakterilere bağlı olarak gelişir. Idiyopatik olduğu düşünülse de, diyabetli, uzun süre alkol kullanan ve immün yetmezliği olan hastalar daha fazla etkilenmektedir. Etken genellikle üriner sistem, alt gastrointestinal sistem veya ciltte yerleşmektedir. Gangrenin ortaya çıkışı ve ilerlemesi çok hızlı olup, çoklu organ yetmezliği ve ölümle sonlanabilir, Bu raporda Candida albicans'in sebep olduğu bir Fournier gangreni olgusu sunulmaktadır. Elli dokuz yaşında bir kadın hasta, üç hafta önce oluşan travma sonrası sağ kalçada gelişen şişlik ile hastanemize başvurmuştur. Hastanın öyküsünden, diabetes mellitus, esansiyel trombositopeni, kronik hastalık anemisi ve hipertansiyon nedeniyle daha önceden dört kez hastaneye yatırıldığı öğrenilmiştir. Sağ trokanterik kırık saptanan hasta, kırığa ikincil anaerobik yumuşak doku enfeksiyonu ön tanısı ile operasyona alınmış ve yaygın nekroz nedeniyle geniş debridman uygulanmıştır. Ampirik olarak sefalosporin ve metronidazol tedavisi verilen hastanın yara yeri ve kan kültürü örneklerinde primer etken olarak C.albicans üremesi saptanmış, bunun üzerine tedaviye flukonazol eklenmiştir. Ancak hasta, fungal sepsisten kaynaklanan çoklu organ yetmezliğine bağlı olarak postopera-tif 25. gün eksitus olmuştur. Bu olgu, diabetik hastalarda gangrenli dokularda mayaların da patojen etkenler arasında düşünülmesi gerektiğinin vurgulanması amacıyla sunulmuştur.Öğe Cutaneous leishmaniasis secondarily infected by Gemella haemolysans(2008) Serarslan, Gamze; Çetin, MeryemGemella haemolysans nadir tespit edilen, fakültatif anaerob, Gram pozitif, kokoid şekilli bir organizmadır ve ağız boşluğu, üst solunum yolu, gastrointestinal yol ve genitoüriner yolun normal florasında bulunur. Kutanöz layşmanyazis, Leishmania parazitinin neden olduğu infeksiyöz bir hastalıktır. Bu makalede kutanöz layşmanyazis lezyonunun Gemella haemolysans ile sekonder olarak infekte olduğu yirmi yaşında bir erkek hasta sunulmuştur.Öğe Fournier's gangrene caused by Candida albicans(2008) Temiz, Muhyittin; Çetin, Meryem; Aslan, AhmetFournier's gangrene characterized by fulminant necrotizing fasciitis of the perineal, genital or perianal regions, is generally caused by aerobic and anareobic bacteria. Athough it is thought to be an idiopathic process, Fournier's gangrene has been shown to have a predilection for patients with diabetes, long term alcohol misuse and immunocompromised patients. The focus of infection is usually located in the urinary tract, lower gastrointestinal tract or skin. The development and progression of the gangrene is often fulminating and can rapidly lead to multiple organ failures and death. Here, we present a Fournier's gangrene case caused by Candida albicons. A 59 year-old woman was admitted to hospital with the complaint of swelling on the right thigh following a trauma occurred three weeks ago. Her history revealed that she had been hospitalized previously for four times due to diabetes mellitus, essential thrombocytopenia, chronic disease anemia and hypertension. Right trochanteric fracture was detected and the patient was taken under surgical debridement with the pre-diagnosis of secondary anaerobic soft tissue infection. Empirical treatment was started with cephalosporin and metronidazole. Since wound and blood cultures revealed C.albicans as the primary microorganism, fluconazole was added to the therapy. However, the patient died on the post-operative 25th day because of multi-organ disfunction secondary to fungal sepsis. This case has been reported to emphasize that yeasts should be considered as pathogenic agents in diabetic patients with gangrene.Öğe Genital enfeksiyon şüphesi olan adölesan ve yetişkin kadınlarda enfeksiyon etkenleri(2005) Duran, Nizami; Çulha, Gülnaz; Çetin, Meryem; Zeteroğlu, Şahin; Güngören, Arif; Hakverdi, Ali UlviAmaç: Bu çalışmanın amacı bölgemizde genital enfeksiyon şüpheli adölesan ve yetişkin kadınlarda genital enfeksiyona sebep olan mikrobiyal etkenleri değerlendirmek ve genital enfeksiyon sıklığını araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Mayıs 2004-Aralık 2004 tarihleri arasında Mustafa Kemal Ünversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniğine başvuran yaşlan 16-63 arasında değişen toplam 534 kişi dahil edildi. Adölesan grupta 112 olgu, yetişkin grubunda ise 422 olgu vardı. Sürüntü örnekleri vajinal ve endoservikal akıntıdan alındı. Çalışmada 534 vajinal akıntı örneğinin incelenmesinde; taze preparat, Gram boyama ve kültür yöntemleri kullanıldı. İzole edilen suşlar biyokimyasal testler ve API 20C AUX (bioMerieux) kiti ile tanımlandı. Bulgular: Örneklerin 128 (%23.9)'inde patojen mikroorganizma üremesi saf kültür halinde ya da vajinanın normal flora mikroorganizmalarına baskın olarak tespit edildi. Bunların %48 (62/128)'i Candida albicans, %11 (14/128)'i Candida spp., %13 (17/128)'ü Gardnerella vaginalis, %7 (9/128)'si B grubu streptokok, %7 (9/128)'si Trichomonas vaginalis, %5 (7/128)'ü Escherichia coli, %4 (5/128)'ü Staphylococcus aureus ve %4 (5/128)'ü Enterokok olarak tanımlandı. Vajinal sürüntü örneklerinin %59 (315/534)'unda normal vajinal flora üyesi mikroorganizma üremesi görülürken, örneklerin %17 (91/534)'lik bir kısmında da bakteri üremesi tespit edilemedi. Patojen mikroorganiz¬maların dağılımı incelendiğinde adölesan grupta Candida cinsi mayalar %26 (29/112), bakteriyel orjinli mikroorganizmalar ise %5 (6/112) oranında izole edilirken olguların hiçbirinde Trichomonas vaginalis'e rastlanmamıştır. Yetişkin grupta ise maya izolasyonu %11 (47/422) oranında bulunurken bakteriyel orijinli enfeksiyonların %9 (38/422) olduğu tespit edilmiştir. Adölesan gruptan farklı olarak yetişkinlerde %2 oranında da Trichomonas vaginalis varlığı saptandı. Sonuç: Adölesan grupta Candida cinsi mayaların, yetişkinlerde ise bakteriyel ajanların daha sık enfek¬siyon nedeni olduğu tespit edilmiştir.Öğe Hatay ili çocuk esirgeme ve yetiştirme kurumlarında kalan çocuklarda bağırsak parazitlerinin dağılımı(2009) Turhan, Ebru; İnandı, Tacettin; Çetin, Meryem; Taş, SedatBağırsak parazitleri dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli bir halk sağlığı sorunudur. Paraziter enfeksiyonların yaygınlığı, sosyoekonomik koşullarla ve çevresel faktörlerle yakından ilişkilidir. Bu çalışmadaki amaç, Hatay ili erkek ve kız yetiştirme yurtlarında kalan çocuklardaki parazit sıklığını belirlemekti. 177 çocuk bağısak parazitleri yönünden araştırılmıştır. İncelenen dışkı örneklerinin 87 tanesinde (%49,2) bir veya birden fazla parazit saptanmıştır. Saptanan parazitlerin sayısı ve dağılımı şu şekildedir: 57 (%32,2) Enterobius vermicularis, 14 (%7,9) Giardia intestinalis, 11 (%6,2) Ascaris lumbricoides, 5 (%2,8) Taenia saginata.Öğe Hatay'da gebelerde toksoplazmozun yaşa bağlı prevalansı : modele bağlı tahmin(2017) Çetin, Meryem; Çetin, ŞirinToksoplazmoz, zorunlu hücre içi bir protozoon olan Toxoplasma gondii'nin neden olduğu ve dünya nüfusunun yaklaşık üçte birini etkileyen yaygın bir parazitik enfeksiyondur. T.gondii enfeksiyonları genellikle çiğ veya yetersiz pişirilmiş et, kedi dışkısı ile kontamine toprak ve su ile kirlenmiş yıkanmamış meyve ve sebze aracılığıyla oluşmaktadır. Gebelikte kazanılan primer enfeksiyon fetüste nörolojik ve oküler hasara neden olan ciddi konjenital bozukluklara veya enfeksiyonun şiddetine göre ölü doğum ve abortusa neden olabilmektedir. Bu çalışmanın amacı, Hatay ilinde seçilmiş bir gebe popülasyonunda T.gondii IgG antikoru görülme sıklığını ve serokonversiyon oranını matematiksel model kullanarak tahmin etmektir. Çalışma kapsamında 01.04.2009-31.04.2016 tarihleri arasında Antakya Özel Mozaik Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesine başvuran toplam 11.564 gebeye ait T.gondii'ye özgül test sonuçları analiz edilmiştir. Çalışılan popülasyonda T.gondii'ye özgül IgG antikor yaygınlığı %48.70 (%95 CI 0.48-0.50) olarak hesaplanmıştır. Çalışmamızda T.gondii'ye özgül IgG antikor yaygınlığı yaş ile doğrusal pozitif ilişki göstermiştir. Yaş ve prevalans arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p< 0.001). Gebelerde T.gondii enfeksiyonunda yaşa göre serokonversiyon oranı %0.8 olarak tahmin edilmiştir. Çalışmamızda T.gondii'ye bağlı özgül IgG antikor oranının 2009 yılında %55.12 (%95 Cl 0.52-0.57) iken; 2016 yılında %42.22 (%95 Cl 0.37-0.46)'ye düştüğü izlenmiştir. Çalışılan popülasyonda primer T.gondii enfeksiyon riski taşıyan tahmini olgu sayısının 69 olduğu hesaplanmıştır. Sonuçlarımız Hatay ilinde gebelerde T.gondii IgG antikor yaygınlığının yüksek olduğunu göstermektedir. Erken maternal tanı ve tedavi yöntemleri gebelerde transplasental bulaş riskini azaltabilmektedir. Zamanında tanı, yalnız prenatal serolojik tarama ile yapılabilmektedir. Gebelerde toksoplazma enfeksiyonu insidans ve prevalansının bilinmesi, hastalık yükünün belirlenmesi ve tarama programları da dahil halk sağlığı koruma politikalarının etkinliğinin değerlendirilmesi yönünde kritik rol oynamaktadır. Eğitim faaliyetlerinin yaygınlaştırılması, hijyene dikkat çekilmesi, beslenme önlemlerinin alınması ve gebelerde toksoplazmoza karşı farkındalığın artırılması konjenital toksoplazmozu önlemek veya hastalığın görülme sıklığını azaltmak için önemlidir.Öğe Hepatitis e virus seropositivity in hemodialysis patients in hatay province, Turkey(2009) Uçar, Edip; Çetin, Meryem; Kuvandik, Ceren; Helvaci, Mehmet Rami; Güllü, Murat; Hüzmeli, CanHepatitis E virus (HEV) which is mainly transmitted through faecal-oral route, can also be transmitted via parenteral and vertical route. Recent studies suggest zoonotic nature of the virus. The last studies done in Turkey indicate increasing frequency of HEV infection. This study was conducted to determine the rate of anti-HEV seropositivity among patients with terminal stage renal failure undergoing he-modialysis. A total of 92 patients (54 male, 38 female; age range: 22-71 years, mean age: 55 ± 11 years) who had undergone hemodialysis for a mean period of 66 ± 18 months, were included to the study. HEV antibodies were analyzed using anti-HEV IgG enzyme immunoassay (ELISA, Dia. Pro Diagnostic Bioprobes, Italy). In order to study the relationship of anti-HEV positivity between hepatitis C virus and hepatitis B virus infections, anti-HCV antibody and HBsAg were also considered. Mean age, duration of hemodialysis, platelet, serum albumin, alanine aminotransferase (ALT) and aspartate aminotransferase (AST) levels, blood transfusion history were the other evaluated parameters. Anti-HEV IgC positivity was detected in 19 (20.6%) patients, while 7 (7.6%) had anti-HCV positivity and 4 (4.3%) had HBsAg positivity. No statistically significant relation was determined between anti-HEV IgC positive and negative patients in terms of hemodialysis duration, blood transfusion, other laboratory findings and anti-HCV and HBsAg positivity (p > 0.05). While the anti-HEV seropositivity rate (20.6%) determined in this study was higher than the rates determined in the same group of patients in the western part of the country (10-16%), the rate was similar to the rates reported from the southeastern part (23%) of Turkey. It can be concluded that screening of patients before or during hemodialysis in terms of anti-HEV antibodies, seems to be of crucial importance in order to establish necessary precautions to prevent parenteral and/or nosocomial transmission of HEV.Öğe Mycobacterium tuberculosis kompleksinde izoniazid ve rifampisin direncinin real-time PCR ile hızlı tanısı(2008) Çetin, Meryem; Günaydın, Murat; Saniç, AhmetOtuz izoniazide dirençli, 30 rifampisine dirençli, 21 hem izoniazid hem de rifampisine dirençli ve kontrol grubu olarak her iki ilaca duyarlı 30 Mycobacterium tuberculosis suşu radyometrik BACTEC metodu kullanılarak belirlenmiştir. KatG and rpoB sensor probları kullanılarak, M.tuberculosis mutasyonlarının varlığı real-time PCR metodu ile incelenmiştir. İzoniazid için 17 izolatta prob Tm aralığı 66.98-67.70°C ve 6 izolatta prob Tm aralığı 68.19-68.90°C olarak belirlenmiştir. Toplam 23 izolatta dirence sebep olan mutasyonlar saptanmıştır. Rifampisin için, 9 izolatta prob Tm aralığı 65.3-66.70°C, 22 izolatta prob Tm aralığı 57.70-58.40°C ve 4 suşta bu Tm aralıklarının her ikisi gösterilmiştir. Toplam 27 suşta dirence sebep olan mutasyonlar belirlenmiştir. Real-time PCR metodu izoniazid direncini % 76.7 olarak belirlemiştir. BACTEC ve real-time PCR metodları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır (p=0.005). Real-time PCR ile rifampisin direnci % 90.0 olarak belirlenmiş, BACTEC ve real-time PCR arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (p=0.076). Bu sonuçlar real-time PCR metodunun rutin laboratuvarda M.tuberculosis komplekste ilaç direncini belirlemede hızlı, basit ve güvenilir bir metod olduğunu göstermiştir.Öğe Prepubertal kızlarda vulvovajinit(2005) İncecik, Faruk; Sangun, Özlem; Çetin, Meryem; Önlen, YusufAmaç: Prepubertal vulvovajiniti olan olgularımızı klinik ve laboratuvar bulguları ile değerlendirmek ve literatür eşliğinde tartışmak. Gereç ve Yöntem: Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Polikliniğine başvuran ve yaşları 2 ile 11 yaş (ort: 6.78±2.40) arasında değişen vulvovajiniti olan 32 olgu, klinik ve laboratuvar bulguları yönünden değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya alınan olguların hepsi prepubertal (Tanner evre-I) kız çocukları idi. Hastanemize başvuruları sırasındaki başlıca yakınmaları; vajinal akıntı (%88), kaşıntı (%56), kızarıklık (%44), kötü koku (%40), disüri (%28) ve kanama (%3) idi. Olguların %38'inde patojen bakteriler, %40'ında patojen olmayan bakteriler izole edilirken, %22'sinde bakteri izole edilmedi. %12'sinde ise Enterobius vermicularis saptandı. Tedavilerde, antibiyotik seçimi izole edilen mikroorganizmaların duyarlılığına göre yapıldı. Sonuç: Vulvovajiniti olan prepubertal kız çocuklarında, etyolojinin çoğu non-spesifiktir. Ancak spesifik patojen bakteri izole edilenlerde antibiyotik tedavisi, non-spesifik etyolojisi olanlarda ise hijyen temizliği ve tuvalet eğitimi verilmesi gerektiği vurgulanmak istendi.Öğe An unusual case of urinary tract infection caused by Aerococcus viridans(2007) Çetin, Meryem; Ocak, Sabahattin; Ertunç, DevrimAerococcus viridans genellikle saprofit olduğu bilinen bir bakteridir. Bakteri insanlarda nadiren patojen olarak bildirilmiştir ve genellikle kültürlerde kontaminasyon olarak değerlendirilir. Literatürde bugüne kadar A.viridans’ın neden olduğu dört üriner sistem infeksiyonu olgusu bildirilmiştir. Bu çalışmada bir gebe kadında saptanan beşinci olgu sunulmuştur. Son 3 gündür sık idrar yapma, idrar yaparken yanma ve kırgınlık şikayetleri olan 30 yaşındaki 4 aylık gebe kadında normal gebelik bulguları ve batın palpasyonunda sağda hafif hassasiyet saptanmıştır. İdrar kültüründe saf kültür halinde >105cfu/ml A.viridans üremiştir. Hasta gebeliğinden dolayı ampisilinle tedavi edilmiş ve altı günde şikayetleri kaybolmuştur. Bilgilerimize göre bu olgu, bir gebe kadında görülen A.viridans’ın neden olduğu ilk üriner sistem infeksiyonu olgusudur. Bu olgu, insanlarda infeksiyona nadiren neden olmasına rağmen, A.viridans’ın üriner sistem infeksiyonlarında bir etken olarak düşünülebileceğini göstermektedir.Öğe Üriner sistem infeksiyonlarında laboratuvar testlerinin tanı değerleri(2007) Özer, Burçin; Söğüt, Sadık; Duran, Nizam; Özer, Cahit; Kuvandık, Güven; Çetin, MeryemBu çalışmada üriner sistem infeksiyonu (ÜSİ) tanısında kullanılan laboratuvar testlerinin tanı değerlerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Üniversite hastanesinin çeşitli klinik ve polikliniklerinden gönderilen tam idrar tetkiki (TİT) ve kültürü istenen idrar örnekleri çalışmaya dahil edilmiştir. Santrifüj edilmemiş idrarın bir damlası Gram yöntemi ile boyanarak incelenmiştir. Kültürde 104 cfu/ml üreme olması ÜSİ için referans olarak alınmıştır. İdrarda glikoz, bilirubin, ürobilinojen, keton, dansite, pH, eritrosit, protein, nitrit, askorbik asit, lökosit miktarları strip kullanılarak saptanmıştır. İdrar sedimenti mikroskopta incelenmiştir. Kültür altın standart kabul edilerek testlerin duyarlılığı, seçiciliği, pozitif ve negatif prediktif değerleri hesaplanmıştır. Çalışmaya TİT ve idrar kültürü istenen %59.7'si kadın 575 hasta dahil edilmiştir. İdrarların %33.9'unda anlamlı üreme saptanmıstır. En sık izole edilen etkenler sırasıyla E. coli, Klebsiella, Staphylococcus, Enterococcus ve Streptococcus idi. Protein, nitrit, eritrosit, lökosit varlığı ve Gram boyamada lökosit ve bakteri görülmesiyle kültür arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmuştur (p<0,05). Gram boyamada bakteri ve lökosit saptanmasının duyarlılık ve seçiciliği sırasıyla %89.8, %86.4, %88.9 ve %87.2 bulunmuştur. Sedimentte lökosit, Gram boyamada lökosit ve bakteri, strip ile eritrosit, protein, nitrit ve lökosit varlığının saptanmasının negatif prediktif değerleri yüksek olarak saptanmıştır.Öğe Yüzme kursu öğrencilerinde sıcak ve nemli havuz ortamının dış kulak yolu flora değişikliği ve eksternal otit gelişimi üzerine olan etkisi(2006) Akoğlu, Ertap; Çetin, Meryem; Önlen, Yusuf; Duran, Nizam; Sangün, Özlem; Savaş, Lütfü; Ocak, SebahattinAmaç: Özellikle yaz aylarında yüzme havuzuna giren çocuklarda eksternal otit sıklığında bir artış görülmektedir. Bu çalışma serümen varlığı ya da yokluğunda normal dış kulak yolu florasının havuz ortamı tarafından değiştirilip değiştirilmediğini ve varsa bu değişikliklerin dış kulak yolu enfeksiyonları ile ilişkisini araştırmak amacı ile planlandı. Yöntem: 197 yüzme kursu öğrencisinin dış kulak yolundan kurs öncesi ve bir aylık kurs süreci sonunda sürüntü örnekleri alındı ve mikrobiyolojik olarak incelendi. Bulgular: Kurs öncesi en sık izole edilen bakteriler sırası ile; Staphylococcus epidermidis (%76.6), Diphteroid türleri (%47.3) ve alfa-hemotilik streptokoklar (%29.9) idi. Kurs sonunda izole edilen mikroorganizmaların oranları değişmekle birlikte görülme sıklığında bir değişim olmadı. (Staphylococcus epidermidis %75.9, Diphteroid türleri %56.3 ve alfa-hemotilik streptokoklar %41.1). Kurs süreci sırasında yalnızca bir hastada Pseudomonas aeruginosa’ya bağlı eksternal otit tablosu görüldü. Sonuç: Elde edilen bulgular ışığında uygun hijyenik koşulların sağlanması ve dış kulak yolu cildinin travmatize edilmemesi koşulu ile serümen varlığı ya da yokluğunun ve dış kulak yolu florasında meydana gelen değişikliklerin dış kulak yolu enfeksiyonlarının gelişiminde rol oynamadığı sonucuna varıldı.