Yazar "Çoruh, Haydar" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Amerika Birleşik Devletleri Tarihinde Seminole Soykırımı (1818-1858)(2020) Çoruh, HaydarAmerika’nın Florida Eyaleti’nde 1817-1858 yılları arasında Seminole Kabilesi ile ABD’liler arasında üç ayrı savaş yapılmıştır. Bu savaşların ilki 1818 yılında Seminole Kabilesi’ni asimilasyonu amacıyla başlatılmıştır. Savaştan sonra imzalanan 1823 Moultrie Creek Antlaşması ile ABD, Seminoleler ile akrabaları Creeklerin yollarını ayırmanın yanısıra, kendilerine sığınmış köleleri de geri göndermeyi kabule zorlanmıştır. 1830’da imza edilen Yerlileri Kaldırma Yasası (Indian Removal Act) ise Seminole Kabilesi’ni yer değiştirmeye zorlamak için kullanılmıştır. Bu yasa ile Florida’daki bütün yerliler Mississipi Nehri'nin batısındaki Oklahoma’ya taşınmaya mecbur edilmiştir. Bunun üzerine İkinci Seminole Savaşı (1835-1842) yaşanmıştır. Bu savaşta 100'den fazla Amerikan askeri yok edilmiştir. Savaş 1842 yılında sona ermekle beraber Seminolelerin çoğu ya öldürülmüş ya da esir alınarak batıdaki yerli topraklarına gönderilmiştir. Yerlilerden sadece birkaç yüz kişi güney Florida'daki Everglades'e sığınabilmiştir. İşgalci ABD, Filorida’yı 3 Mart 1845'te 27. devlet olarak birliğe katmıştır. Bu ilhak Üçüncü Seminole Savaşı (1855-1858)’nı başlatmıştır. Üstün ABD ordusu, ilkel koşullarda ve gerilla savaşına yönelen yerlileri tamamen yok etmiştir. 1818’de başlayan ve 1858 yılında biten Seminole Savaşları ABD’nin kanlı yüzünü gösteren eşitsizler savaşı olarak da anılmaktadır. Büyük bir soykırımın yaşandığı bu savaşlarda teknoloji ile çaresizlik karşı karşıya gelmiştir. Ancak ABD bu savaşları sanki eşitler arasında yapılmış gibi göstererek kendi kahramanlarını yüceltmenin yollarını aramaktadır.Öğe Arap Baharı Bağlamında Avrupa’ya Yapılan Göçler, Nedenleri ve Sonuçları Üzerine Bir İnceleme(2021) Çoruh, Haydar2011 yılında ortaya çıkan Arap Baharı, etki alanı itibariyle Tunus’ta başlayarak bütün Kuzey Afrika’nın yanısıra Yemen’e kadar uzanan etkileriyle sadece Arap toplumunu etkilemesi bakımından şüphe uyandırıcı birgelişme olarak karşılanmıştır. Bu makale, Arap toplumunun hemen hemen tamamını etkileyen, ancak ortayaçıkış şekli ile henüz sona ermemiş olsa da süreçten beklentilerin tam aksi yönde nihayete erme aşamasınagelmiş olan bu devrimsel başkaldırının perde arkasında neler olup bittiği üzerinde durmaktadır. Arap Baharı,bir toplumsal hareketmiş gibi görünüyor olsa da başlangıcı ile gelişme dönemi arasında geçen olayların seyri,aslında doğrudan Tunuslu bir seyyar satıcının isyan ettiği bir müdahaleden değil, oyun kurucu bir elin böylegöstermek suretiyle halkları sokağa dökmesi ve buradan kendi niyet ve amaçlarına uygun bir sonuççıkarmaya yönelik devrimsel bir olay olduğu intibaı uyandırmaktadır. Bu şekliyle Arap Baharının birkurgulayıcısı ve bir de uygulayıcısı olduğu izlenimi doğmaktadır ki, bu konuda İsrail-ABD ortaklığındayürütülmekte olan Yeni Ortadoğu Projesi’nin operatörleri tarafından vurgulanan bazı ifadeler, ArapBaharı’nın bu sürecin bir devamı olduğu yönünde kuşkular uyandırmaktadır. İsrail Başbakanı BinyaminNetanyahu’nun: “Güneş Altında Bir Yer” (Mekan Tahtel Şems) adlı eserinde İsrail’in gelişmemiş Arapülkeleri arasında sanayi bağlamında gelişmiş bir devlet, diktatör rejimler arasında demokrasi ve askeri açıdancaydırıcı bir güç olduğunu belirtmiş ve bu gücün farkında olan Arap devletleri İsrail’in fikirleridoğrultusunda hareket etmek zorunda kalacaktır.” ifadesi aslında Arap Baharının nasıl bir kurgu olduğunaişaret etmektedir. Arap Baharı’nın gerçekten bir kurgu mu yoksa halkların adalet, özgürlük ve insancayaşama taleplerinin bir sonucu olup olmadığı makalenin temel problematiğidir.Öğe Cizye Tahrirlerine Göre Antakya’da Gayrimüslim Cemaatler(2020) Çoruh, HaydarUlusçuluk ve milliyetçilik kavramlarının geliştiği Batı dünyasında devletler nüfus hareketlerine büyük önem verirken, Osmanlı Devleti gibi özellikle doğulu imparatorluklar bu potansiyeli daha ziyade vergiler ve askerlik mesleğini yapacak olan mükellefler açısından önemsemekteydi. Bu bakış açısı nüfus sayımlarının sadece vergilendirilebilen hane reisleri ile askerlik mesleğine elverişli erkeklerin sayılmasıyla sınırlı kalmasına sebep olmuştur. Bu da imparatorluk çapında bir nüfus sayımı problemiyle karşı karşıya kalınmasına sebep olmuştur.\rAntakya açısından meseleye bakıldığında da durum pek farklı değildir. Çok çeşitli unsurlardan oluşan gayrimüslimler ile yine çeşitli etnik kökenlere sahip Müslüman ahalinin bir arada yaşadığı bu şehir, yaşayan nüfus kitlelerinin nasıl bir dönüşüme sahip olduğunu ortaya koymak gerektiğinde araştırmacılar büyük problemlerle karşı karşıya kalmaktadır. Erkek nüfusun yanı sıra çocuk ve kadın nüfusun hangi şartlarda azalıp çoğaldığı hakkında bir fikir edinmek neredeyse imkânsızdır. \rOn dokuzuncu yüzyılın başlarında Antakya ve çevresine ait yapılmış 1694, 1842, 1843, 1844 ve 1846 tarihli cizye tahrirleri bulunmaktadır. Bu tahrirler üzerinde 1842 hariç her hangi bir çalışmanın yapılmamış olduğu anlaşılmaktadır. İncelediğimiz 1694 ve 1843, 1844, 1846 tarihli olan defterlerden 1842 tarihli dâhil 1843, 1844, 1846 tahrirlerinin hemen hemen aynı düzene sahiptirler. Ancak zaman içerisinde verilerde bazı değişkenlikler yaşandığı gözlemlenmektedir. \rMakalede, yukarıda tarih sıralamasına göre verilen beş defterin birbiriyle karşılaştırmalı analizi yapılmıştır. Antakya, Süveydiye, Cebel-i Akra ve Kuseyr nahiyelerine ait nüfus, cizye ve mesleklerle ilgili değişkenlikler üzerinde durulmuştur.Öğe Kıbrıs Ortodoks Kilisesi’nin Kıbrıs’ı Türklerden Geri Alma Plan ve Projeleri (1601-1839)(2021) Çoruh, HaydarKıbrıs Ortodoks Kilisesi, 1571 yılında Kıbrıs’ınTürkler tarafından fethinden itibaren OsmanlıDevleti’nin diğer patriklikleri gibi imtiyazlı birkurumu haline gelmiştir. Bu imtiyazlı durum KıbrısOrtodoks Başpiskoposlarının dikkatlerini kısa birsüre sonra ülke dışına döndürmelerine ve Kıbrıs’ıTürklerin elinden kurtarma çabası içerisinegirmelerine sebep olmuştur. Başpiskoposların bukonuda ilk ittifak kurdukları devlet Savoy Hanedanıolmuştur. Ancak bu mücadeleden bir sonuçalınamamıştır. 1601-1650 yılları arasında süren bumücadele sonrasında Kıbrıs OrtodoksBaşpiskoposlarının ümidi kırılmıştır. Bu tarihten1800 yılına kadar kesintisiz bir boyun eğmedönemine girilmiştir.1789 Fransız İhtilali ile başlayan yenidünyadüzeni ve Akdeniz’e Rusların inmesi Ortodoks Rumahalinin yoğun olduğu bölgelerde hareketlenmeleresebep olmuştur. Sultan II. Mahmud’un ilkdönemlerinde ülke çapında baş gösterenayaklanmalar yerel hanedanların sisteme karşısürdürdükleri yerel isyanlara dönüşmüştür. Ancak buhanedanlık iddiaları arasında Rus ajanlarınyönlendirmeleri ile Mora’da başlayan ayaklanmakısa sürede Kıbrıs’ta da etkisini göstermiştir. Moraayaklanması uzun zamandır unutulmuş olan birolguyu, Kıbrıs Ortodoks Kilisesi’nin Kıbrıs’ıTürklerden kurtarma projelerini yeniden gündemetaşımıştır.Bu makalede Kıbrıs Ortodoks Kilisesi’nin1601-1839 yılları arasında Kıbrıs’ı Türklerden gerialma planları ve başarısızlığı sonrasında yeniden birOsmanlı kurumu haline getirilişi, KıbrısBaşpiskoposu’nun reaya vekaletini elde etmesi venihayet 1821 Mora İsyanı ve 1833 Kıbrıs İsyanlarıile yeniden eski alışkanlıkları olan Türkleri adadankovma projelerine geri dönüşleri üzerindedurulacaktır.Öğe Moralı korsanların Kıbrıs çevresindeki faaliyetleri (1821-1828)(2018) Çoruh, Haydar1821 Mora İsyanı, Osmanlı Devleti ile Akdeniz adaları arasındaki bağlantıyı sona erdiren önemli hadiselerden biridir. İsyan sırasında Rum korsanların ortaya koydukları vahşet karşısında uzun süre direnemeyen Osmanlılar, Mora ve Akdeniz adalarından çekilmek zorunda kaldılar. Osmanlıların çekilmesi üzerine Rum korsanlar, Mora İsyanı’nı bütün Akdeniz coğrafyasına yaymak istediler. Bu sebeple gemilerini Ege adaları, Anadolu ve Kıbrıs sahillerine gönderdiler ve Hıristiyan topluluklarını Osmanlı egemenliğine karşı kışkırttılar. Rum korsanların çabaları beklenen etkiyi Kıbrıs’ta göstermemiştir. Bunda Kıbrıs muhassıllarının olduğu kadar Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın Akdeniz donanmasıyla kazandığı zaferlerin payı büyüktür. Ada yine de uzun bir süre Rum korsanların saldırılarından kurtulamamıştır. Yunan Devleti’nin kurulması için savaşan korsanlar silahlarını devletlerinin kurulmasına ilgisiz kalan Avrupalı devletlere çevirdiler. Buna karşılık Rum korsanlar üzerine geniş çaplı bir mücadele başlatıldı. Avrupalılar Rum korsanların Akdeniz’den temizlenmesi görevini Yunanistan’a verdiler. Çalışma, Rum korsanların 1821 Mora İsyanı sırasında uyguladıkları Akdeniz ablukasının Kıbrıs ve çevresine etkileri üzerine odaklanmıştır.Öğe RUM MELKITLERIN KATOLIK PROPAGANDASINA MARUZ KALMASI(Turkish Historical Society, 2019) Çoruh, Haydar[No abstract available]Öğe Rum melkitlerin Katolik propagandasına maruz kalması(Türk Tarih Kurumu, 2019) Çoruh, HaydarMelkitler; Suriye, Filistin, İsrail, Küçük Asya, Lübnan, Ürdün, Irak, İran ve Mısır’da yaşayan, çoğunluğu Monofi zit (tek doğacı) inancını benimseyen ve M.S. 451’de düzenlenen Kadıköy Konsili kararlarına bağlı kalan topluluğa denir. Melkitler hakkındaki bu çalışma, XVIII. Yüzyılın sonlarında ve XIX. Yüzyılın başlarında maruz kaldıkları Roma kökenli Katolik propaganda sebebiyle yeni bir rol ile tarih sahnesine çıkışlarını konu almaktadır.