Yazar "Özkaya Duman, Olcay" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bir misyonerin Mezopotamya gezi notlarından günceler : İskenderun’dan Fırat'a, Kuzey Suriye-Batı Mezopotamya(2012) Özkaya Duman, Olcay; Birsel, HaktanOsmanlı İmparatorluğu’nun üç kıtaya yayılan toprakları her dönemde Batı dünyasının ilgi alanı olmuştur. Bunun en önemli sebebi de imparatorluğun doğudan batıya akan ticaret yollarına hâkim olmasıdır. Batı dünyası gücüne rağmen uzun bir dönem Osmanlı topraklarına nüfuz edememiştir. Bunun yerine misyonerleri kullanmış ve Osmanlı topraklarında yaşamlarını sürdüren Hıristiyan azınlıklar üzerinden bu topraklarda nüfuzlarını sürdürme gayreti içinde olmuştur. Tercümesini yapmış olduğumuz gezi notlarının sahibi Victor Chapod da böyle bir amaç için görevlendirilmiş bir Fransız misyoneridir. Osmanlı topraklarında yaptığı gezi İskenderun limanından başlayarak güneye Suriye’nin çeşitli kentlerine doğru devam etmiş, Fırat nehrini takip ederek Anadolu topraklarına girerek Urfa, Maraş gibi büyük şehirlerinde sürmüş ve yine İskenderun’da sona ermiştir.Öğe Bir yüzelliliğin Halep gezi notlarından günceler : Tarık Mümtaz Yazganalp (Göztepe)(2014) Payaslı, Volkan; Özkaya Duman, OlcayMilli Mücadele döneminin muhalif kimliği ile ön plana çıkan Tarık Mümtaz, Damat Ferit'in yaverliğini yapmış, çeşitli gazetelerde yazılar yazarak, Ankara Hükümeti'ne ve Milli Mücadeleye karşı gelmiştir. Kurtuluş Savaşı sonrası 150'likler listesinde yer alan Mümtaz, Fransız Manda bölgesine sürgüne gönderilmiştir. Buradaki izlenimlerini günlüğüne aktaran Mümtaz, bize Fransızların bu bölgeye neden ilgi duydukları hakkında önemli ipuçları vermektedir. Bölgede de basınyayın faaliyetlerinde bulunarak çeşitli konularda görüşlerini de dile getirmiştir. Özellikle 1933 sonrası muhalif kimliğini terk ederek, Milli Mücadeleyi destekleme adına Fransızların faaliyetleri hakkında günlük tutması dikkate değerdir. Ankara Hükümeti'ninde desteğiye basın-yayın çalışmalarını sürdürdüğünü görmek mümkün olmuştur. Bu doğrultuda çıkarılan Hacivat-Karagöz gazetesi dönemin havasını anlamak açısından bizlere değerli bilgiler sunmaktadır. Halep ve civarı dönemin ithalat ve ihracat merzeki olması bakımından önem taşımaktadır. Manda bölgesinin iktisadi yapılanması hakkında bilgiler vererek bölge zenginliğinin nasıl sömürüldüğü günlüğünde ele alınmıştır. Yine Mümtaz, çeşitli tablolarla bölgesin sosyo-ekonomik hayatına dair bilgileri bize sunmuştur. Bu çalışmamızda da Eski Türkçe ile Halep'te kaleme aldığı "Çizgiler ve Bilgiler" adlı günlüğünde dönemin genel havası analiz edilmeye çalışılmıştır. Elde edilen bilgiler doğrultusunda Mümtaz'ın Fransız mandasına karşı gelip, 1933 yılı sonrası muhalif tavrını değiştirerek Milli Mücadeleye nasıl destek verdiği tespit edilmiştir. Bu bağlamda da görecede olsa bu günlüğü tuttuğu anlaşılmıştır. Böylelikle monografik ve biyografik bir çalışmayla literatüre katkı sağlanmak amaçlanmıştırÖğe Fransa’nın suriye mandater yönetimi müfettişlerinden Pierre Bazantay gözüyle Yakındoğu’da bir milliyetçi çatışma alanı : İskenderun sancağı(2013) Birsel, Haktan; Özkaya Duman, OlcayAtatürk tarafından Misak-ı Milli hudutları içinde ifade edilen İskenderun Sancağı, Milli Mücadele döneminin olağan üstü ortamında başlangıçta Türkiye sınırları dışında kalmış olsa da hiçbir zaman Türkiye'nin ilgi alanından çıkmamış ve uygun siyasi konjonktürün oluşması beklenilmiştir. Beklenen ortam da 1934 yılından itibaren belirginlik kazanmaya başlamıştır. Fakat Fransa'nın 1936 yılından itibaren mandater yönetimi bırakma temayülü göstermesi ve bu topraklarda Sancak bölgesini içine alan bir Suriye ve daha güneyde bir Lübnan devleti oluşturma projesi kapsamında detayların ifade edilmesi ile beraber bizzat Atatürk tarafından şekillendirilen ve Sancak Türkleri ile koordineli yönlendirilen örnek seviyede bir dış politika uygulaması gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla 1936-1939 yılları arasında İskenderun Sancağında çok üst seviyelerde bir demografik/ politik güç mücadelesi sergilenmiştir. Bu mücadele, ayrıntılı olarak dönemin Fransız eğitim müfettişi Pierre Bazantay tarafından kaleme alınmış ve Sancak Türklerinin Atatürk Türkiye'si önderliğinde verdiği mücadele anlatılmıştır. Hatay'ın bağımsızlık, Türkiye'ye iltihak ve kültür mücadelesinde son derece etkin bir role sahip olan basınına da değinen rapor, dönemin manda idaresinin bu yolla yürütülen ve geliştirilen mücadeleye karşı uyguladığı sansür ve engellemelere de dikkat çekerek dönemle ilgili bilgiler vermektedir. Bu anlamda olayların kimi bölümlerde olduğu gibi aktarıldığı dikkat çekici bir durumdur. Manda idaresi bünyesinde Fransa hükümetince bölgede Maarif müfettişi olarak atanan Bazantay'ın olaylara yaklaşımı ve faaliyetlerine de yer veren rapor, dönem olaylarına farklı bir açıdan yaklaşma hususunda önemlidirÖğe Le sandjak est Turc (Sancak Türktür) broşüründe İskenderun sancağı sorunsalı(2012) Birsel, Haktan; Özkaya Duman, Olcay1921 Ankara Antlaşması, 1923 Lozan Antlaşması, Türkiye devleti sınırlarının dışında kalan ve çoğunluğunun Türklerin oluşturduğu Hatay Sancağı’nın hangi esaslar çerçevesinde idare edileceğini hukuki esaslara bağlayan ve teminat altına alan antlaşmalardır. 1936 yılının son çeyreğine gelindiğinde ise mevcut statüko değişmeye başlamıştır. Fransa kendi inisiyatifini kullanarak mandater sorumluluğunu bırakmaya yönelmiş ve sorumlu olduğu bölgede Suriye ve Lübnan bağımsız devletlerini oluştururken uluslar arası alanda özel bir statüye sahip olduğu belgelenmiş olan ve Atatürk tarafından Hatay Sancağı olarak isimlendirilen İskenderun, Antakya ve havalisini Suriye’nin içine dâhil etmiştir. Bunun üzerine Sancak sorunu ortaya çıkarken başta Türkiye olmak üzere Avrupa, Orta Doğu ve Akdeniz havzasının diğer devletleri konuyu basında ve MC ortamında tartışmaya başlamıştır. Sancak’ta tek sayı olarak basılan ve bu tartışmaları çeşitli bakış açıları ile yayına hazırlayan “Sancak Türktür” broşürü konunun değişik görüşler çerçevesinde incelenmesine imkân vermesi bakımından önem taşımaktadır.Öğe Meşrutiyet'ten Cumhuriyeti'e parlemento yaşamında muhalif bir mebus "Cami Baykut"(2015) Özkaya Duman, OlcayOsmanlı'dan Cumhuriyet'e modernleşme sürecinde sadece sosyal ve kültürel yaşamda değil siyasal yaşamda da önemli değişiklikler görülmüştür. Özellikle siyasal yaşamı köktenci bir anlayışla olmasa da yumuşak bir geçişle yapılandıran parlamento ve anaya- sal çabalar klasik Osmanlı idari sistemini geride bırakan yeni bir düzen yaratmıştır. Her ne kadar modernleşme genel anlamda Tanzimat Fermanı (1839) uygulamaları ile başla- tılmış olsa da siyasal yaşamdaki köklü yenilikler Meşruti Monarşik yapının tesisini ön gören ve 1876'da Kanunu-i Esasi anayasasının ilanı ile kendini kısa sürede açığa çıkarmış- tır. Birinci Meşrutiyetin ilanı Osmanlı devlet yönetimi uygulamalarında aynı anda anaya- sa ve meclisin mevcut yönetme erkinin paydaşı olarak parlamenter ve anayasal monarşik sisteme geçişini sağlamıştır. Birinci meşrutiyetin feshinden sonra her ne kadar bir dönem yeniden monarşi tesis edilmeye çalışılsa da daha önceki meşruti idari yapıyı tecrübe etmiş olan İttihat ve Terakki hareketinin yeniden bir meclis monarşisini yürürlüğe koyma çabaları, döneme damgasını vuran önemli bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu olan parlamenter tecrübede her iki dönemde de mebusluk görevi yapan Cami Bey bir taraftan yeni tesis edilmeye çalışılan yönetim sistemine bir taraftan da ülke içeri- sinde git gide belirginleşmeye çalışan siyasal bölünmeye karşı geliştirdiği tutum ve giri- şimleri ile dönemi içerisinde önemli bir yere sahiptir. Cami Bey'in biyografik açıdan ele alınması öncelikle içinde bulunulan siyasal ortamı daha sonra ise yapmış olduğu faaliyet- ler ve sahip olduğu düşünceleri ile Türk fikir dünyasının ikircikli yapısını ortaya koyması açısından önemlidir. Baykut hakkında son derece sınırlı sayıda yapılmış olan çalışmalar, söz konusu incelemeyi yürütmemizde zorluklar ortaya koyarken bu konuda yapmayı amaçladığımız incelemenin gerekliliği düşüncesini kuvvetlendirmiştir.Öğe Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ulusal’dan yerel’e basın ve yayıncılık faaliyetlerinin gelişimi üzerine bir değerlendirme(2013) Özkaya Duman, OlcayOsmanlı'dan Cumhuriyet'e basın ve yayın faaliyetlerinin değerlendirilmesi ve incelenmesi dönemin sosyal ve siyasal ortamının anlaşılması açısından önemlidir. Basın faaliyetleri toplumu oluşturan bireylerin kendi aralarındaki ve siyasi iktidarla olan iletişimleri bakımından önemli bir aracı olmuştur. Basın çoğu zaman bulunduğu dönemin özgün koşullarından etkilenmiş ya da mevcut tarihsel süreci etkileyebilme gücüne sahip olmuştur. Kimi dönem ve olaylarda toplumun önünde duran basın, bir haber alma aracı olmanın ötesinde bir bilgilendirme vasıtası olarak da görev yapmıştır. Osmanlı Devleti'nde batılılaşma süreci ile başlayan yenileşme çabaları, basın ve yayıncılığın gelişmesine de olanak sağlamıştır. Sosyal, siyasal ve diplomatik yaşamda farklılaşan görünümüyle basın ve yayıncılık bir toplum belleği olarak da karşımıza çıkmıştır. İletişim çağının önemli bir ivme kazandığı yakınçağlarda ise Osmanlı Devleti'nin siyasal yaşamda üstlendiği rol ile basın ve yayıncılıkta geliştirdiği yöntemler tarihsel sürecin anlaşılmasına katkı sağlamıştır. Basın, kimi zaman toplumun aynası kimi zaman da aynada görünmeyen öteki yüzünü yansıtabilme kabiliyetine sahip önemli bir kaynak olması açısından da önemlidir. Dolayısıyla toplum tarihi incelemelerinde ana kaynak olarak değerlendirilebilen süreli yayınlar geçmişi günümüze taşıyan temel kaynaklardır. Çalışmamızda basın ve yayıncılık faaliyetlerinin bu gibi öne çıkan özellikleriyle sadece sosyal bilimciler için değil toplumsal yaşamın çeşitli yönlerini araştıran araştırmacılara da kaynak sağlamada gerekli olabileceğini ortaya koymayı amaçlamaktayızÖğe Yakınçağlarda Osmanlı-Fransa ilişkileri ve Fransa'nın Orta-Doğu diplomasisi(2009) Özkaya Duman, OlcayÖncelikle 1789 Fransız ?htilali ile degisen dünya düzeni ve bu degisen yeni dünya düzeninin genel bir durumunu degerlendirdikten sonra yüzyılın Osmanlı Devleti ile Fransa’nın siyasal, sosyal ve ekonomik durumundan kısaca bahsedecegiz. Daha sonra 1789-1802 yılları arası Mısır seferi ile degisen siyasal iliskiler ile baslayıp, Kavalalı Mehmet Ali Pasa ?syanı süreci, Tanzimat Fermanı’nın hazırlanma gerekçeleri ve asamaları, 1867 reform politikaları ve bunun karsısında Bab-ı Âli Hükümeti’nin tutumu gibi konuları çözümlemeye çalısacagız. Konu 1919-1921 yılları arası yasanan siyasal iliskiler çerçevesinde degerlendirilerek noktalanacaktır. Yakınçaglarda, Osmanlı Devleti ve Fransa siyasal iliskilerini yer yer incelerken çok önemli ayrıntılara dikkat çektik. Özellikle ünlü sisyphe mitolojisi ile birçok düsünürün özdeslestirdigi Napolyon sözleri bu süreçte gelisen siyasal iliskileri oldukça açık ifade etmektedir. Napolyon’un sürgünü sırasında ifade ettigi sözlerden anlasılan Fransızca bir deyimin yorumu su idi: "Her yükselisin bir düsüsü vardır”. Buna göre hiçbir güç sonsuza dek zirvede kalamayacaktır. O büyük güç yükselisini fark ettigi anda aslında düsüse geçmistir.Öğe Yüzüncü yılında Darülelhan’ dan Konservatuar’a musiki eğitimi ve Cumhuriyet dönemi modernleşme İle musikinin millileşme meselesi(2017) Özkaya Duman, OlcayGerek Osmanlı Devleti döneminde olsun gerekse Türkiye Cumhuriyeti yıllarında olsun sanatın pek çok dalına olan ilgi yoğunluk göstermiştir. Ancak bu yöndeki gelişme ve faaliyetlerin Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte farklılaştığı ve yeni bir anlama büründüğü dikkat çekicidir. Modernleşme olarak da tanımlanabilen Batılılaşma, farklı yaşam alanlarında ortaya çıkmasıyla beraber kesintisiz tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Kavramsal tartışmalar ve farklı bakış açıları Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde olduğu gibi Cumhuriyetin ilk yıllarında da muhtevası açısından tam olarak anlaşılamamış olan Batılılaşma meselesini her defasında gündeme taşımıştır. Zira dönemin edebi eserleri tam da bu ikircikli tutumu farklı yönleriyle ele alan ve bu yönde pek çok zengin çalışmayı ortaya koyan değerler olmuşlardır. Sanat ve özellikle musiki sanatı, sanatın diğer dallarıyla olabildiği gibi bir toplumun çağdaşlaşma ve gelişmişlik seviyesinin bir başka yönden göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu nedenledir ki Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in ilk yıllarında çağdaş ve modern bir toplum inşasında pozitif bilimlerin yanı s ıra sanatın neredeyse tüm dallarında gelişme ve ilerlemeyi amaç edinmiştir.Söz konusu çalışma, yukarıda kısaca özetlenmeye çalışılan çağdaşlaşma ve modernleşme üzerine, sanatın musiki dalında nasıl bir yol izlendiğini, Batı Müzikolojisinin teknik olarak alınarak bu alanda bir çağdaşlaşma ve ilerlemeyi değerlendirmektedir. Bu amaçla Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçişte Darülelhan’ın Konservatuara dönüşmesi tarihsel kronoloji içerisinde ele alınacaktır.