Yazar "Üstün, İhsan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Adrenal mass mimicking the incidentaloma in a patient with newly diagnosed adrenal failure due to tuberculosis(2013) Rifaioğlu, Murat Mehmet; Erden, Ersin Şükrü; Rifaioğlu, Emine Nur; Üstün, İhsan; Gökçe, Cumali…Öğe Association of vitamin D with disease activity in rheumatoid arthritis and ankylosing spondylitis(2015) Yağız, Abdullah Erman; Üstün, Nilgün; Paksoy, Hacer; Üstün, İhsan; Mansuroğlu, Ayhan; Güler, Hayal; Turhanoğlu, Ayşe DicleAmaç: Vitamin D eksikliğinin, romatoid artrit (RA) ve ankilozan spondilit (AS) gibi otoimmun hastalıklarda başlatıcı bir neden mi yoksa hastalık aktivitesiyle ilişkili mi olduğu hala merak edilen bir konudur. Çalışmamızın amacı, Th1 baskın hastalıklardan olan RA ve AS hastalarında serum vitamin D seviyeleri ile hastalık aktiviteleri arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmamız, retrospektif olarak 92 RA’li hasta, 100 AS’li hasta ve 62 sağlıklı kontrolün dosyalarından elde edilmiş bilgileri içermektedir. Çalışmaya alınanların yaşı, cinsiyeti, hastalık süreleri, kullandığı ilaçlar, vitamin D seviyeleri, kalsiyum, C-reaktif protein (CRP) ve eritrosit sedimentasyon hızı (ESH) değerleri kayıt edildi. Hastalık aktiviteleri RA’li hastalarda hastalık aktivite skoru-28 (DAS28) ile, AS’li hastalarda ise bath ankilozan spondilit hastalık aktivite indeksi (BASDAİ) ile değerlendirildi. Bulgular: Vitamin D seviyeleri tüm gruplarda düşüktü. AS hastalarında, vitamin D seviyeleri ile BASDAİ, ESH ve CRP arasında istatiksel olarak negatif korelasyon yoktu (sırasıyla, r=-0.059, p=0.560, r=-0.072, p=0.473, r=-0.112, p=0.268). RA’li hastalarda ise vitamin D düzeyi ile DAS28 arasında anlamlı negatif korelasyon yoktu (r=-0.090, p=0.392). Tartışma: Çalışmamızda, tüm gruplarda vitamin D seviyeleri düşük bulundu ve bu vitamin D eksikliğinin, RA ve AS’in etyolojisinden ziyade hastalık aktivitesi ile ilişkili olabileceğini akla getirmektedir.Öğe Boyunda görülen nadir bir kitle brankial yarık kisti(2013) Başarslan, Fatmagül; Tutanç, Murat; Çelik, Murat; Arıca, Seçil; Üstün, İhsan; Bayaroğullar, Hanifi; Akoğlu, Ertap; Gökçe, CumaliTüm yaş grupları içerisinde boyunda kitle sık rastlanan bir klinik bulgudur. En sık gözlenen boyun kitleleri; konjenital anomaliler (tiroid hastalıkları), inflamatuvar nedenler ve neoplastik patolojilerdir. Çocukluk yaş grubunda ilk sırayı inflamatuvar patolojiler, ikinci sırayı konjenital ve gelişimsel anomaliler ve son sırayı da neoplastik patolojiler alır. Ayırıcı tanının yapılması tedavinin planlanması açısından önem taşır. Burada konjenital gelişim anomalisi olan brankial yarık kistli bir olguyu ile boyunda görülen kitleleri gözden geçirmeyi ve konjenital tiroid hastalıkları ile ayrıcı tanısını incelemeyi amaçladık.Öğe Bromokriptin direnci olan makroprolaktinomalı bir hastada kabergolin tedavisi ile oluşan gebelik : olgu sunumu(2016) Özsan, Müge; Karakaş, Esra; Eren, Abdülrahim; Burakgazi, Gülen; Üstün, İhsan; Gökçe, CumaliBromokriptin ve kabergolin prolaktinoma tedavisinde kullanılan en yaygın dopamin agonistleridir. Dopamin agonistlerine direnç %10-15 civarında görülmektedir. Kliniğimize amenore ve baş ağrısı şikayeti ile başvuran 19 yaşında kadın hastaya yapılan tetkikler sonucu makroprolaktinoma tanısı konuldu. Başlangıç tedavisine kabergolin ile yanıt alınan hastanın takibinde gebelik istemi olması nedeniyle ilacı kesilip bromokriptin tedavisine geçildi. Bromokriptin 15 mg/gün yaklaşık 1 yıl kullanan hastada tedaviye cevapsızlık görüldüğü için bromokriptin direnci düşünülerek kabergolin tedavisine tekrar geçildi. Kabergolin tedavisi altında gebelik oluşan bu vakada, bromokriptin direncinin makroprolaktinoma takip ve tedavisini güçleştirebileceği ve direnç gelişen hastalarda alternatif ilaçlara geçilerek başarının sağlanabileceği vurgulanmak istenmiştir.Öğe Diabetes mellituslu hemodiyaliz hastalarında HbA1c ile kan glukozu düzeyleri arasındaki ilişki(2013) Motor, Sedat; Dokuyucu, Recep; Sefil, Fatih; Rifaioğlu, Mehmet Murat; Erhan Yengil; Kemal Türker Ulutaş; Ahmet Taner Sümbül; Rızaoğlu, Hatice; Üstün, İhsan; Gökçe, CumaliAmaç: Bu çalışmada Diabetes mellitus (DM)’lu, kronik böbrek yetmezliği olan ve diyalize giren hastalarda HbA1c düzeyleri ile kan glukozu düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntemler: 1 Ocak 2009-31 Temmuz 2010 tarihleri arasında, özel bir diyaliz merkezinde diyalize giren 131 (53 kadın, 78 erkek) hastanın aylık kan glukozu ve 3 aylık HbA1c sonuçları geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: 131 olgunun yaş ortalaması 63,3±11,2 yıl (30- 91 yaş arası) idi. Bu olguların 53’ü kadın (%40,5), 78’i erkek (%59.5) idi. Kadınların yaş ortalaması 62,2±11,2 iken erkeklerin yaş ortalaması 64,1±11,2 idi. Kadınların ve erkeklerin ortalama glukoz değeri ile ortalama HbA1c de- ğeri arasında korelasyon vardı (Kadın: p<0,001, r=0.761, Erkek: p<0.001, r=0.743). Tüm gruplar arası ortalama glukoz değeri ile ortalama HbA1c arasında korelasyon vardı (p<0.001, r=755). İncelenen HbA1c sonuçlarının %32.8’ i %6.5 değerinin altında tespit edilirken, % 67,2’ si %6.5 değerinin üzerinde tespit edildi. Açlık kan glukozu değerlerinin %18,3’ ü 126 mg/dl değerinin altında tespit edilirken, %81,3’ ü 126 mg/dl değerinin üzerinde tespit edilmiştir. Ortalama kan glukozu değeri ile HbA1c değerleri arasında korelasyon bulundu. Sonuç: Açlık, tokluk kan glukozu ve HbA1c ölçümleri kötü glisemik kontrolün tanı, izlem ve tedavisinde önemlidir. Dolayısıyla diyabetik nefropatili diyaliz hastalarında, HbA1c ve kan glukozu (açlık ve tokluk) ölçümü ve bunlar arasındaki korelasyon, kardiyovasküler mortalite ve morbidite açısından ve DM’nin izlemi açısından son derece önemlidir.Öğe Hirsutizm nedeniyle başvuran hastaların tanısal açıdan değerlendirilmesi(2014) Tekiş, İsmail Zeki; Dokuyucu, Recep; Üstün, İhsan; Gökçe, Cumali; Çelik, Murat; Serarslan, Gamze; Uçar, Edip; Dolapçıoğlu, Kenan; Öztürk, Hasan; Davran, Ramazan; Ertekin, Filiz; Rızaoğlu, Hatice; Kaya, HasanAmaç: Hirsutizm, kadınlarda androjen duyarlı bölgelerde erkeklerdekine benzer şekilde terminal kılların bulunmasıdır. Çalışmamızda hirsutizm şikayeti olan hastalarda etyolojiye yönelik araştırma yaparak hirsutizme neden olan hastalıkların sıklığının belirlenmesi amaçlanmıştır.Yöntemler: Çalışmaya Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı polikliniğine hirsutizm nedeniyle başvuran 40 hasta alındı. Hastalarla ilgili demografik, klinik ve laboratuvar parametreler incelendi.Bulgular: Çalışma sonucu hirsutizmin en sık nedeninin polikistik over sendromu olduğunu göstermiştir. İkinci en sık neden idiopatik hirsutizm bulunmuştur.Sonuç: Bu çalışmayla birlikte etnik ve kültürel farklılığın yoğun olduğu bölgemizde ilk olarak hirsutizmin etyolojik faktörleri incelenmiştir. Cushing sendromu, hiperprolaktinemi, non klasik adrenal hiperplazi, androjen salgılayan tümörler gibi nadir görülen durumlarda hirsutizmin ayrıcı tanısında düşünülmelidir.Öğe Myasthenis gravisli hipertroidi hastasında radyoaktif iyot tedavisinin klinik sonuçları(2013) Aydoğan, Füsun; Aydoğan, Akın; Akküçük, Seçkin; Üstün, İhsan; Gökçe, Cumali; Uğur, MustafaMiyastenia gravis kas güçsüzlüğü ve yorgunlukla karakterize otoimmün bir hastalıktır. Myastenia gravis diğer otoimmun hastalıklar ile birlikte görülebilir. Miyastenia gravis hastalarında % 2-17.5 hipertiroidizm görülür. Hipertiroidizmin myastenia gravis klinik seyrini etkilediği bildirilmektedir. Bu vaka takdiminde miyastenia gravisi bulunan ve 3 ay önce hipertiroidi teşhisi konulan 27 yaşında bir bayan hasta sunulmuştur. Olguya, rad- yoaktif iyot tedavisi uygulanmış ve 3 ay sonra ötiroid olduğu ve miyestania şikâyetlerinin tedaviye daha iyi yanıt verdiği izlenmiştir.Öğe Prevalence of carotid artery calcification on panoramic radiographs in patients with renal stones(2013) Üstün, İhsan; İnci, Mehmet; Demirtaş, Abdullah; Şişman, Yıldıray; Gökçe, Cumali; Tarım Ertaş, ElifAim: To determine the prevalence of carotid artery calcification (CAC) detected in routine dental radiography (PRs) in patients with kidney stones (KSs) and to investigate the relationship between CAC-atherosclerosis and KSs. Materials and methods: A total of 108 patients with renal stones were included in the present study. A history of renal colic, with confirmed hematuria and voiding of the calculus, radiographic evidence of KSs, or previous surgical and endoscopic removal of KSs, was used to define the nephrolithiasis. KS patients were evaluated by PR in terms of the presence of CAC. Subjects with either unilateral or bilateral CAC on these radiographs were identified. Results: Of the 108 patients included in the data analysis, 18 (16.6%) were detected as having CAC upon PR; of these, there were 8 males (11.5% of all males) and 10 females (25.6% of all females) (P > 0.05). There was no significant difference between the patients with CAC and the patients without CAC in any aspect of biochemical parameters, and also in the history of predisposing factors (P > 0.05). The CAC prevalence (16.6%) was significantly higher in patients with KSs when compared to the normal population (5.06%) in our previous study (P > 0.05). Conclusion: Our study shows that CAC is significantly higher in patients with KSs when compared to the normal population. This study may draw the attention of clinicians to the fact that patients with KSs should be evaluated further for atherosclerosis and treated for vascular risk factors.