Yazar "Akkoca, Ayşe Neslin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Cases of incidental papillary carcinoma in thyroidectomy materials in the elderly(Acta Medica Mediterranea, 2014) Yanik, Serdar; Karaca, Turgut; Akkoca, Ayşe Neslin; Özdemir, Zeynep Tuğba; Kaynar, Ayşegül; Çinçin, Tarik Gandi; Yanik, Semra VatanObjective: Papillary microcarcinomas constitute more than half of thyroid cancers and incidentally detected between 2.7% and 36% ratios in all age groups in autopsy studies. Our aim in this study was to evaluate the incidental papillary thyroid carcinoma in surgical materials sent to the pathology department of 60 years and older patients. Materials and methods: In this study, 307 thyroid surgery materials were screened from the archive of the Department of Pathology in Iskenderun State Hospital between January 2012 and November 2013. 27 thyroid specimens of patients over 60 years and older with definite diagnosis were evaluated. Results: Between the ages of 60 to 84 the mean age of the patients was 65.70 ± 5.60. 19 (70.37%) of the patients were females, 8 (29.63%) of the patients were males. Histopathological examination of the subjects revealed nodular goiter in 16 (59.26%) cases, lymphocytic thyroiditis in 3 (11.11%) cases, granulomatous thyroiditis in one (3.70%) case, thyroid tumors in 6 (22.22%) cases. In this age group no benign tumors ( adenomas ) have been detected and all of the six tumors (22.22%) were malignant. Type of cancer were detected as oncocytic carcinoma in one(3.70%) case and papillary carcinoma in 5 (19.52%) cases. Conclusion: In our study we detected that 22.22 % of thyroid pathologies of over 60 years old patients were malignant . In this study, although the number of cases is small, we reached a remarkable conclusion in terms of the frequency of malignant thyroid pathologies in the elderly. Further prospective studies with a greater number of patients will be beneficial.Öğe The evaluation of thyroid function disorders in patients with allergic rhinitis(2015) Akkoca, Ayşe Neslin; Soylu Özler, Gül; Günher Arıca, SeçilAmaç: Bu çalışmada, alerjik rinitli hastalarda tiroid hormon bozukluklarının oranını belirlemeyi ve iki hastalığın ilişkisini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Alerjik rinit semptomları ile başvuran ve deri prick testi pozitif olan 62 alerjik rinit hastası ve 62 kontrol hastası tiroid hormon bozuklukları incelenmek üzere çalışmaya dâhil edildi. Bulgular: Alerjik rinit grubunda yaş ortalaması 43,20±18,55 idi. Hastaların %54,4'ü kadın, %45,6'sı erkek idi. Tiroid hormon sonuçları; FT3 için 2,33±1,69,FT4 için 2,40±1,96,TSH için 4,49±3,61 olarak bulundu. 4,8 hastada subklinik hipertiroidi, %61,3 hastada ötiroidi, %29 hastada subklinik hipotiroidi, %4,8 hastada klinik hipotiroidi saptandı. Kontrol grubunda yaş ortalaması 40,03±17,7 idi. Hastaların %55' i kadın, %45'i erkek idi.Tiroid hormon sonuçları; FT3 için 2,21±1,45;FT4 için 2,40±1,81;TSH için 4,22±4,37 olarak bulundu. %9,5 hastada subklinik hipertiroidi, %68,3 hastada ötiroidi, %12,7 hastada subklinik hipotiroidi, %9,5 hastada klinik hipotiroidi saptandı. Hasta ve kontrol grupları arasında hipotiroidizm, ötiroidizm ve hipertiroidizm açısından fark yoktu(p=0,35). Cinsiyete göre de hipotiroidizm, ötiroidizm ve hipertiroidizm açısından fark bulunamadı(p=0,40). Tartışma: Alerjik rinitli hastalarda tiroid fonksiyonlarında bozulma olduğuna dair bir sonuç bulunamamıştır.Öğe Geriatrik yaş grubunda alt gastrointestinal sistem biopsi sonuçlarının değerlendirilmesi(2015) Yanık, Serdar; Özdemir, Zeynep Tuğba; Akkoca, Ayşe Neslin; Çam, Akın; Yılmaz, Edip Erdal; Sayar, Süleyman; Çalışkan, Mustafa; Vehid, SuphiÖZET Amaç: Endoskopik işlemler, tüm yaş gruplarında gastrointestinal sistemin (GİS) değerlendirilmesi amacıyla kullanılmaktadır. Hem tanı hem tedavi amaçlı kullanabilen endoskopi daha az invazif olması nedeni ile de avantajlıdır. Dünyada her yıl 500binden fazla insan kolorektal kanser (KRK) nedeni ile ölmektedir. Dolayısı ile GİS tümörlerinin erken tanısında günümüzde tarama amaçlı endoskopik girişim önerilmektedir. Yaşlı popü- lasyonun da her geçen gün arttığı düşüncesi ile geriatrikhastalarda alt (GİS) endoskopikbiopsi sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Materyal ve Metod: Ocak 2011-Kasım 2013 tarihleri arasında yapılmış 406 hastaya ait alt GİS endoskopi sonucu incelendi. Kesin tanı almış 65 adet yaşlı hastanın endoskopik biyopsi sonuçları hastaların demografik özellikleri ile birlikte retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya alınan hastaların 41’i (%63,08) erkek ve 24’ü (%36,92) kadın hasta idi.Olguların yaşları 65 ile 92 arasında ve yaş ortalaması 72,82±5,89 olarak saptandı. Erkeklerin yaşları 65 ile 83 arasında ve yaş ortalaması 71,02±5,19, kadınların yaşları 65 ile 92 arasında ve yaş ortalaması 72,95±6,86 idi. Endoskopik bi- yopsi sonuçlarına göre vakalarımızın 19’u (%29,23) kolit, 1(%1,54) tanesi hiperplastik polip, 16 ( %24,62)tanesi tubuler adenom, 21 (%32,30) tanesi tubulovillöz adenom, 8 (%12,31) tanesi de kanser tanısı aldı. Kanserlerin hepsi adenokarsinom histolojisinde olup, 1 tanesi villöz adenom zemininden gelişen adenokarsinom, 1 tanesi de tübülovillöz adenom zemininden gelişen adenokarsinom tanısı almıştır. Adenomlardan gelişen vakalar veri tekrarı olmaması amacıyla sadece kanser grubuna dahil edilmiştir. Sonuç: Sonuç olarak, üst ve alt GİS endoskopik işlemlerin yaşlı populasyonda düşük komplikasyon oranı ile güvenilir bir tetkik ve yüksek tanı oranı ile efektif bir yöntem olduğunu saptadık. Yaşlı popülasyonda klinik gereklilik halinde GİS endoskopisi planlanmasından kaçınılmamalıdır.Öğe The prevalence of urinary incontinence, sexual dysfunction and quality of life in women of reproductive age admitted to urogynecology departments(Acta Medica Mediterranea, 2014) Akkoca, Ayşe Neslin; Kurt, Raziye; Özdemir, Zeynep Tuba; Yengil, Erhan; Özer, Cahit; Arica, Seçil; Özler, SerkanAim: Urinary incontinence (UI) is fairly common among women and reduces common emotional and psychological well-being and also a phenomenon that weakens sexual life. At the same time, social activities and relationships; family life, his relationship with his wife is adversely affected. In this study of prevalence of UI and the sexual dysfunction(SD) and quality of life were examined in women of reproductive age who admitted family medicine, obstetrics, urology clinics with various symptoms (frequent urination, urinary burning, pelvic pain, urinary incontinence, vaginal discharge and similar complaints). Materials and methods: The study included a total of 665 female patients of 15-49 years of age admitted to Family Medicine, Obstetrics and Gynecology, and Urology polyclinics in Mustafa Kemal University Faculty of Medicine, Training and Research Hospital during October 2013-January 2014 with various complaints. General survey form, ICIQ-SF (International Consultation on Incontinence Short Form), FSFI (Female Sexual Function Index) form, and EORTC QLQ-C30 (European Organization for Research and Treatment of Cancer Quality of Life Questionnaire-C30) version 3.0 were applied to these patients. The general survey form addressed demographic characteristics, risk factor for urinary incontinence, concomitant diseases, anamnesis including medical history and family history. The data obtained in the study were assessed for statistical significance by using Student's t-test, Mann Whitney U test, Chi-square test and Fisher's Exact Chi-square test. Results: The sociodemographic characteristics of the women were; mean age was 31.85±9.495 (SD) and mean body mass index (BMI) value was 26.39±4.03. Obstetric history was as follows; number of normal vaginal births was 317 (47,66%);number of caesarean sections 471 (70.8%); number of deliveries of infant over 4 kg of birth weight 138 (20.8%) and number of multiple gestations resulting in live birth was 60 (9%). 235(35.3%) women had previous history of surgery to pelvic floor and 203 (30,5%) of had previous history of abdominal surgery (except cesarean section). Frequency of UI was 42,7%(284 women). Situation that provokes UI; mixed type at 95 (14.3%) women, stress type at 133 (20%) women, urge type at 56 (8.4%) women. The effect on daily life was scored(those who report an effect of 8 on a scale to 10 was 159 (23.9%) of). There was chronic disease at 175(26,4%) of them, disc herniation at 36 (5.4%) of, involuntary defecation at74 (11.1%)of, involuntary flatulence at 191 (28.7%) of, haemorrhoids at 405 (60.9%)of, urinary tract infection at 244 (36,7%), vaginitis 1-2 times a year at 352 (52.9%) women. Sexual dysfunction (FSFI according to survey results); 215 (32.3%) women have not heard of sexual desire in the past month. Self-confidence about being sexually driven present at only in 222 (33.4%) women. 307 (46.2%) women dont feel wetness during sexual intercourse. 136(20.5%) women say sexual intercourse is not satisfactory. 57.9% of all cases not satisfied with your sexual life. Painful intercourse at 74 (11.1%) women. Conclusion: Urinary incontinence in female population is quite a common health problem. A large majority of women perceive it as a result of aging and female gender and do not seek medical assistance.It is important to detect this problem and relevant risk factor among patients who admit to polyclinics. This approach would improve the treatment of this condition which affects quality of life and sexuality.Öğe Relationship of recurrent aphthous stomatitis with nutritional habits(2015) Özler Soylu, Gül; Akkoca, Ayşe Neslin; Çevik, Cengiz; Yengil, ErhanAmaç: Bu çalışmada geriatrik hasta grubunda reküren aftöz stomatit(RAS) sıklığı ve oral aftların aile öyküsü, boy, kilo, antibiyotik kullanımı, diş fırçalama ve beslenme alışkanlıkları ile ilişkisi araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Altmış beş yaş üstü hastalar çalışmaya dahil edildi. Değerlendirme öncesi olgulara oral aftöz ülser tanımı yapıldı ve fotoğraflardan oluşan bir görsel bilgilendime formu sunuldu. Hastaların yaşı,cinsiyeti,boyu ve kilosu not edildi. Ardından RAS öyküsü sorgulandı ve oral aft öyküsü olanların ülser sıklığı, ülser tipi, ülser yerleşimi, ülserin neden olduğu subjektif semptom, aile öyküsü, antibiyotik kullanım sıklığı, diş fırçalama alışkanlığı ve beslenme alışkanlıkları bir anket ile değerlendirildi. Bulgular: Seksen hasta çalışmayı tamamladı. Olguların %31, 5' i reküren oral ülser tarifledi. Olguların %44'ü tarafından tanımlanan ağrı en sık görülen subjektif semptom idi. Olguların % 15'inde aile öyküsü mevcuttu. Antibiyotik kullanım sıklığı ile RAS öyküsü arasında korelasyon saptanmadı. Aynı zamanda, diş fırçalama alışkanlığı ile RAS arasında da korelasyon saptanmadı. RAS' lı grup çay ve asitli içecekleri daha sık tüketirken,süt ve süt ürünlerini, cevizi, ekmek ve diğer tahılları daha nadir tüketmekteydi. Tartışma: Beslenme alışkanlıkları reküren aftöz ülser oluşumunda rol oynayabilir. Bu nedenle riskli besinlerin alımının kesilmesi ve koruyucu besinlerin eklenmesi tedavi periyodunun ilk adımı olabilir.