Yazar "Gökçe, Cumali" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 11 / 11
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Adrenal mass mimicking the incidentaloma in a patient with newly diagnosed adrenal failure due to tuberculosis(2013) Rifaioğlu, Murat Mehmet; Erden, Ersin Şükrü; Rifaioğlu, Emine Nur; Üstün, İhsan; Gökçe, Cumali…Öğe Boyunda görülen nadir bir kitle brankial yarık kisti(2013) Başarslan, Fatmagül; Tutanç, Murat; Çelik, Murat; Arıca, Seçil; Üstün, İhsan; Bayaroğullar, Hanifi; Akoğlu, Ertap; Gökçe, CumaliTüm yaş grupları içerisinde boyunda kitle sık rastlanan bir klinik bulgudur. En sık gözlenen boyun kitleleri; konjenital anomaliler (tiroid hastalıkları), inflamatuvar nedenler ve neoplastik patolojilerdir. Çocukluk yaş grubunda ilk sırayı inflamatuvar patolojiler, ikinci sırayı konjenital ve gelişimsel anomaliler ve son sırayı da neoplastik patolojiler alır. Ayırıcı tanının yapılması tedavinin planlanması açısından önem taşır. Burada konjenital gelişim anomalisi olan brankial yarık kistli bir olguyu ile boyunda görülen kitleleri gözden geçirmeyi ve konjenital tiroid hastalıkları ile ayrıcı tanısını incelemeyi amaçladık.Öğe Bromokriptin direnci olan makroprolaktinomalı bir hastada kabergolin tedavisi ile oluşan gebelik : olgu sunumu(2016) Özsan, Müge; Karakaş, Esra; Eren, Abdülrahim; Burakgazi, Gülen; Üstün, İhsan; Gökçe, CumaliBromokriptin ve kabergolin prolaktinoma tedavisinde kullanılan en yaygın dopamin agonistleridir. Dopamin agonistlerine direnç %10-15 civarında görülmektedir. Kliniğimize amenore ve baş ağrısı şikayeti ile başvuran 19 yaşında kadın hastaya yapılan tetkikler sonucu makroprolaktinoma tanısı konuldu. Başlangıç tedavisine kabergolin ile yanıt alınan hastanın takibinde gebelik istemi olması nedeniyle ilacı kesilip bromokriptin tedavisine geçildi. Bromokriptin 15 mg/gün yaklaşık 1 yıl kullanan hastada tedaviye cevapsızlık görüldüğü için bromokriptin direnci düşünülerek kabergolin tedavisine tekrar geçildi. Kabergolin tedavisi altında gebelik oluşan bu vakada, bromokriptin direncinin makroprolaktinoma takip ve tedavisini güçleştirebileceği ve direnç gelişen hastalarda alternatif ilaçlara geçilerek başarının sağlanabileceği vurgulanmak istenmiştir.Öğe Diabetes mellituslu hemodiyaliz hastalarında HbA1c ile kan glukozu düzeyleri arasındaki ilişki(2013) Motor, Sedat; Dokuyucu, Recep; Sefil, Fatih; Rifaioğlu, Mehmet Murat; Erhan Yengil; Kemal Türker Ulutaş; Ahmet Taner Sümbül; Rızaoğlu, Hatice; Üstün, İhsan; Gökçe, CumaliAmaç: Bu çalışmada Diabetes mellitus (DM)’lu, kronik böbrek yetmezliği olan ve diyalize giren hastalarda HbA1c düzeyleri ile kan glukozu düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntemler: 1 Ocak 2009-31 Temmuz 2010 tarihleri arasında, özel bir diyaliz merkezinde diyalize giren 131 (53 kadın, 78 erkek) hastanın aylık kan glukozu ve 3 aylık HbA1c sonuçları geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: 131 olgunun yaş ortalaması 63,3±11,2 yıl (30- 91 yaş arası) idi. Bu olguların 53’ü kadın (%40,5), 78’i erkek (%59.5) idi. Kadınların yaş ortalaması 62,2±11,2 iken erkeklerin yaş ortalaması 64,1±11,2 idi. Kadınların ve erkeklerin ortalama glukoz değeri ile ortalama HbA1c de- ğeri arasında korelasyon vardı (Kadın: p<0,001, r=0.761, Erkek: p<0.001, r=0.743). Tüm gruplar arası ortalama glukoz değeri ile ortalama HbA1c arasında korelasyon vardı (p<0.001, r=755). İncelenen HbA1c sonuçlarının %32.8’ i %6.5 değerinin altında tespit edilirken, % 67,2’ si %6.5 değerinin üzerinde tespit edildi. Açlık kan glukozu değerlerinin %18,3’ ü 126 mg/dl değerinin altında tespit edilirken, %81,3’ ü 126 mg/dl değerinin üzerinde tespit edilmiştir. Ortalama kan glukozu değeri ile HbA1c değerleri arasında korelasyon bulundu. Sonuç: Açlık, tokluk kan glukozu ve HbA1c ölçümleri kötü glisemik kontrolün tanı, izlem ve tedavisinde önemlidir. Dolayısıyla diyabetik nefropatili diyaliz hastalarında, HbA1c ve kan glukozu (açlık ve tokluk) ölçümü ve bunlar arasındaki korelasyon, kardiyovasküler mortalite ve morbidite açısından ve DM’nin izlemi açısından son derece önemlidir.Öğe Hipertrigliseridemi sonucu gelişen nekrotizan pankreatit : Olgu sunumu(2011) Yetim, İbrahim; Özkan, Orhan Veli; Diner, Güvenç; Yılmaz, Aydın; Gökçe, Cumali; Kaya, HasanHipertrigliseridemiden kaynaklanan akut pankreatitlere, kliniklerde nadir rastlanılmaktadır. Akut pankreatik nekroz yaşamı tehdit eden ve tedavisi önem teşkil eden pankreatit formudur. Nekrotizan pankreatit tedavisinde gerektiğinde cerrahi tedavinin kliniğine göre zamanında yapılması gerekir. Olgumuzda hipertrigliseridemi nedenli pankreatik nekroz gelişmiş olup tedavisinde cerrahi müdahale gerekti. Cerrahi tedavi sonrasında hastanın kliniği tamamen düzeldi. Olgumuzu hipertrigliseridemiye bağlı nekrotizan pankreatit gelişen ve cerrahi eksplorasyon yapılan vakayı literatüre eşliğinde tartışmayı amaçladık.Öğe Hirsutizm nedeniyle başvuran hastaların tanısal açıdan değerlendirilmesi(2014) Tekiş, İsmail Zeki; Dokuyucu, Recep; Üstün, İhsan; Gökçe, Cumali; Çelik, Murat; Serarslan, Gamze; Uçar, Edip; Dolapçıoğlu, Kenan; Öztürk, Hasan; Davran, Ramazan; Ertekin, Filiz; Rızaoğlu, Hatice; Kaya, HasanAmaç: Hirsutizm, kadınlarda androjen duyarlı bölgelerde erkeklerdekine benzer şekilde terminal kılların bulunmasıdır. Çalışmamızda hirsutizm şikayeti olan hastalarda etyolojiye yönelik araştırma yaparak hirsutizme neden olan hastalıkların sıklığının belirlenmesi amaçlanmıştır.Yöntemler: Çalışmaya Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı polikliniğine hirsutizm nedeniyle başvuran 40 hasta alındı. Hastalarla ilgili demografik, klinik ve laboratuvar parametreler incelendi.Bulgular: Çalışma sonucu hirsutizmin en sık nedeninin polikistik over sendromu olduğunu göstermiştir. İkinci en sık neden idiopatik hirsutizm bulunmuştur.Sonuç: Bu çalışmayla birlikte etnik ve kültürel farklılığın yoğun olduğu bölgemizde ilk olarak hirsutizmin etyolojik faktörleri incelenmiştir. Cushing sendromu, hiperprolaktinemi, non klasik adrenal hiperplazi, androjen salgılayan tümörler gibi nadir görülen durumlarda hirsutizmin ayrıcı tanısında düşünülmelidir.Öğe Malign kitleyi taklit eden insizyonel endometrioma : İki olgu sunumu(2010) Özkan, Orhan Veli; Semerci, Ersan; Aslan, Erdoğan; Davran, Ramazan; Gökçe, Cumali; Hakverdi, Sibel; Beyaz, Fikret; Akansu, BülentIncisional Endometriozis doğurganlık çağındaki kadınlarda sık görülen klinik bir problemdir. İnsizyon yerleşimli endometriomaya ise nadir rastlanır. Hastalarda genellikle sezaryen veya histerektomi gibi ameliyat öyküsü vardır. Endometriomayı oluşturan dokudan malignite gelişebildiği bildirilmiştir. Jinekolojik bir patoloji olmasına rağmen insizyonel herni ya da karın duvarı tümörleri gibi bulgu verebilmekte ve bu nedenle hastalar genellikle genel cerrahi polikliniklerine başvurmaktadırlar. Biz bu çalışmada doğurganlık çağında olan ve daha önce sezaryen ameliyatı öyküsü bulunan, klinik ve laboratuar olarak malignite şüphesi taşıyan iki olguyu sunduk. Tedavide sezaryen skarındaki kitlelere geniş eksizyon yapıldı ve oluşan fasya defekti primer onarıldı. Patolojik inceleme sonucu kitlelerin endometrium dokusuna sahip endometrioma olduğu saptandı.Endometrioma Mimicking a Malignant Mass: Report of Two CasesÖğe Myasthenis gravisli hipertroidi hastasında radyoaktif iyot tedavisinin klinik sonuçları(2013) Aydoğan, Füsun; Aydoğan, Akın; Akküçük, Seçkin; Üstün, İhsan; Gökçe, Cumali; Uğur, MustafaMiyastenia gravis kas güçsüzlüğü ve yorgunlukla karakterize otoimmün bir hastalıktır. Myastenia gravis diğer otoimmun hastalıklar ile birlikte görülebilir. Miyastenia gravis hastalarında % 2-17.5 hipertiroidizm görülür. Hipertiroidizmin myastenia gravis klinik seyrini etkilediği bildirilmektedir. Bu vaka takdiminde miyastenia gravisi bulunan ve 3 ay önce hipertiroidi teşhisi konulan 27 yaşında bir bayan hasta sunulmuştur. Olguya, rad- yoaktif iyot tedavisi uygulanmış ve 3 ay sonra ötiroid olduğu ve miyestania şikâyetlerinin tedaviye daha iyi yanıt verdiği izlenmiştir.Öğe Polikistik over sendromunda, brakiyal arter'in endotel bağımlı ve bağımsız vazodilatasyonun araştırılması(2012) Baykara, Murat; Gökçe, CumaliAmaç: Endotel vasküler tonusun düzenlenmesinde önemli bir rol oynar. Arteryel esneklik fonksiyonel ve yapısal duvar özelliklerinin bir göstergesidir. Azalmış esneklik kardiyovasküler hastalıklar için önemli bir risk faktörüdür. Hiperandrojenizm sistemik arteryel kompliyans bozukluğu ile ilgili olabilir. Bu çalışmada, non invaziv ultrasonografi yöntemi kullanarak polikistik over sendromlu (PKOS) kadınlarda brakiyal arterde endotel bağımlı ve endotel bağımsız vazodilatasyonu araştırdık. Gereç ve Yöntem: Ondört PKOS’lu hiperandrojenemik kadın ile yaş ve vücut kitle indeksi uyumlu 18 olguluk sağlıklı kontrol grubu çalışmaya alındı. Hiperandrojenizm tanısı için serum DHEAS, androstenedion, total ve serbest testosteron düzeyleri ölçüldü. Brakiyal arter çapı başlangıçta, tıkanık sonrası reaktif hiperemi (akım aracılı, endotel bağımlı dilatasyon) ile dilaltı 400 mikrogram gliseril trinitrat sonrasında (endotel bağımsız dilatasyon) ölçüldü. Vazodilatasyon başlangıç çapına göreceli olarak yüzde değişim olarak ifade edildi. Bulgular: Başlangıç akımı ve kan basıncı PKOS’lu kadınlarda ve sağlıklı kontrollerde benzerdi. Başlangıç damar çapı (mm) PKOS’lu kadınlarla (3,2±0,3) kontrol grubu (3,1±0,4) arasında istatistiksel olarak farklı değildi. Akım aracılı dilatasyon PKOS’lu kadınlarda (%7,8±5,4) kontrol grubuna (%14,9±7,9) göre anlamlı olarak (p<0,05) daha düşüktü. PKOS’lu kadınlardaki (%10,8±4,2) endotel bağımsız dilatasyon da kontrol olgularına (%20,3±9,9) göre belirgin olarak (p<0,01) daha düşüktü. Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları, PKOS’lu kadınlarda endotel bağımlı ve bağımsız vazodilatasyon bozukluğu olduğunu ve bunun noninvaziv yöntemlerle belirlenebileceğini ileri sürmektedir.Öğe Prevalence of carotid artery calcification on panoramic radiographs in patients with renal stones(2013) Üstün, İhsan; İnci, Mehmet; Demirtaş, Abdullah; Şişman, Yıldıray; Gökçe, Cumali; Tarım Ertaş, ElifAim: To determine the prevalence of carotid artery calcification (CAC) detected in routine dental radiography (PRs) in patients with kidney stones (KSs) and to investigate the relationship between CAC-atherosclerosis and KSs. Materials and methods: A total of 108 patients with renal stones were included in the present study. A history of renal colic, with confirmed hematuria and voiding of the calculus, radiographic evidence of KSs, or previous surgical and endoscopic removal of KSs, was used to define the nephrolithiasis. KS patients were evaluated by PR in terms of the presence of CAC. Subjects with either unilateral or bilateral CAC on these radiographs were identified. Results: Of the 108 patients included in the data analysis, 18 (16.6%) were detected as having CAC upon PR; of these, there were 8 males (11.5% of all males) and 10 females (25.6% of all females) (P > 0.05). There was no significant difference between the patients with CAC and the patients without CAC in any aspect of biochemical parameters, and also in the history of predisposing factors (P > 0.05). The CAC prevalence (16.6%) was significantly higher in patients with KSs when compared to the normal population (5.06%) in our previous study (P > 0.05). Conclusion: Our study shows that CAC is significantly higher in patients with KSs when compared to the normal population. This study may draw the attention of clinicians to the fact that patients with KSs should be evaluated further for atherosclerosis and treated for vascular risk factors.Öğe Scleredema diabeticorum partially treated with low-dose methotrexate : A report of five cases(2012) Doğramacı, Asena Çiğdem; İnan, Mehmet Uğur; Atik, Esin; Gökçe, CumaliSkleredema nadir görülen skleroderma-benzeri bir grup konnektif doku hastalıklarından biridir. Bilinen küratif bir tedavisi olmamakla birlikte literatürde birçok tedavi şekli bildirilmiştir. Burada düşük-doz metotreksate tedavisine kısmen cevap veren 5 olgu sunulmaktadır. Tüm hastalar aynı zamanda tip II diyabetes mellitus hastası idi. Tüm hastalara 3 ay süre ile subkutan yolla 15mg/hafta metotreksate tedavisi verildi. Tüm hastalaradan tedavi öncesi ve tedavi sonrası biyopsi alınarak karşılaştırıldı. Tüm hastaların bu tedaviye kısmen cevap verdiği histopatolojik olarak gösterildi. Sonuç olarak, düşük doz metotreksate tedavisi skleredema için alternatif bir tedavi metodu olabilir.