Yazar "Gözükara, İlay" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Histeroskopik septum rezeksiyonu sonrası gebelik sonuçları : retrospektif bir çalışma(2017) Karapınar Soylu, Oya; Gözükara, İlay; Hakverdi, Ali Ulvi; Benk Şilfeler, Dilek; Şahin, Hanifi; Dolapçıoğlu, KenanAmaç: Primer infertilite ve düşük veya prematür doğum öyküsü olan sekonder infertilite tanısı ile başvuran ve uterin septum saptanan olgularda histeroskopik septum rezeksiyonu sonrası gebelik sonuçlarının ve hızlarının retrospektif olarak saptanması. Gereçler ve Yöntem: Eylül 2009- Mart 2014 tarihleri arasında Mustafa Kemal Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum kliniğine başvuran, histerosalpingografi ile uterin septum tanısı koyduğumuz primer veya sekonder infertil hastalara histereskopik septum rezeksiyonu uygulandı. 16 hasta primer infertilite; 20 hasta ise düşük ve/veya prematür doğum öyküsü olan sekonder infertilite grubunda idi. Hastaların retrospektif olarak verileri tarandıktan sonra hastalar aranarak operasyon sonrası gebelik bilgilerine ulaşıldı. Bulgular: 20 vakada komplet septus, 16 vakada parsiyel septus izlendi. Ortalama operasyon süresi 27,5 ± 7,0 dk. İdi. 4 (%11,1) vakada işlem sonrasında asherman sendromu gelişti. 3 (%8,3) vakada işlem sonrası servikal yetmezlik tespit edildiğinden dolayı servikal serklaj uygulandı. Histeroskopik rezeksiyon sonrası 25 olguda (%69,4) konsepsiyon sağlandı. Bu 25 olgunun 19'unda (%52,8) gebelik terme kadar ulaştı. 2 olguda ise düşük meydana geldi. Primer ve sekonder infertil kabul edilen grupta term gebelik hızı sırasıyla %53,3 ve %52,4 olarak bulundu. Histereskopik septum rezeksiyonu sonrası sekonder infertil gruptaki habituel abortuslu hastaların spontan düşük hızı %61,9 'dan %4,8 'e düştü ve canlı doğum oranları %19 'dan % 61,9 'a yükseldi.Sonuç: Histeroskopik septum rezeksiyonu gerek primer, gerekse sekonder infertil olgularda fertiliteyi olumlu bir ölçüde artırmaktadır. Bu yüzden infertilite veya tekrarlayan gebelik kayıpları saptanan olgularda septum varlığı araştırılmalıdır. Bu tür olgularda operasyon süresinin ve hastanede kalış süresinin kısalığı, ayrıca daha sonraki gebeliklere vajinal doğum şansı tanıması açısından histeroskopik yaklaşım tercih edilmelidir.Öğe Ortalama trombosit hacmi, plasenta previa ve plasenta invazyon anomalilerini öngörmede yeni bir belirteç(2017) Soylu Karapınar, Oya; Gözükara, İlay; Hakverdi, Ali Ulvi; Güngören, ArifAmaç: Bu çalışmanın amacı bazı tam kan say›m› parametreleri ile plasenta previa ve plasenta yapışma anomalileri arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. Yöntem: Bu çalışmada Eylül 2015 – Aral›k 2016 tarihleri arasında Mustafa Kemal Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’ne başvuran 70 plasenta previa ve 70 kontrol olgusu retrospektif olarak tarandı. Hastaların sosyodemografik özellikleri, önceki sezaryen sayıları kaydedildi. Sezaryen öncesi tüm olguların preoperatif lenfosit sayısı, nötrofil sayısı, trombosit sayısı, ortalama trombosit hacmi (MPV), nötrofil/lenfosit oranı, trombosit/lenfosit oran›, hemoglobin ve hematokrit değerleri kaydedildi. Bu parametrelerin plasenta previa ve plasenta yapışma anomalilerini öngörüp öngöremeyeceği analiz edildi. Bulgular: Her iki grupta olguların sosyodemografik (yaş, gravida, parite, yaşayan, geçirilmiş sezaryen sayısı) verileri açısından fark yoktu. Doğumdaki gestasyonel yaş ve doğum ağrıları plasenta previa grubunda anlamlı düflük bulundu. Postoperatif hemoglobin ve hematokrit değerleri previa grubunda anlamlı düflük idi. Tam kan parametrelerine bakıldığında previa grubunda MPV anlamlı düflük bulundu (p=0.042). Previa grubundaki sezaryen histerektomi uygulanan 27 olgunun 24 tanesinde histopatolojik olarak plasenta invazyon anomalisi konfirme edildi. ınvazyon anomalisi olan grup ile kontrol grubu karşılandığında MPV yine anlamlı düşük bulundu (p=0.047). Sonuç: Sonografik görüntülere ek olarak basit kan sayımı parametreleri plasenta previa ve özellikle de plasenta invazyon anomalilerini konfirme etmek için kullanılabilir. Bu parametreler içinde MPV en güçlü prediktör gibi görünmektedir.Öğe Preeklampsili Gebelerde Serum Dinamik Tiyol-Disülfit Dengesinin Değerlendirilmesi ve TNF-a ve Düşük Doğum Ağırlığı ile İlişkisi(2023) Akaslan, Zeynep; Özcan, Oğuzhan; Gözükara, İlay; Arpacı, AbdullahAmaç: Preeklampsi gebeliğin 20. Haftasından sonra ortaya çıkan ve hipertansiyon ile karakterize bir gebelik komplilkasyonudur. Hastalığın patogenezinde uterovasküler yetmezliğe bağlı gelişen doku iskemisi ve buna ortaya çıkan oksidatif stres rol oynar. Vücutta oksidatif dengenin korunmasında dinamik tiyol-disülfit dengesi önemli bir rol oynar. Bu çalışmada preekalmpsili gebelerde serum dinamik tiyol-disülfit dengesi ve TNF-? ve düşük doğum ağırlığı ile ilişkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntemler: Preeklampsi tanısı almış 30 gebe ile yaş ve cinsiyet olarak eşitlenmiş 30 sağlıklı gebe kontrol grubu olarak çalışmaya dahil edildi. Tüm gebelerden 2.veya 3. Trimesterlerde sabah açlık kanları toplandı. Tüm örnekler 1500 x g'de 10 dakika santrifüj edildikten sonra serum örnekleri porsiyonlara ayrıldı ve -80 °C'de saklandı. Serum total tiyol ile native tiyol düzeyler kolorimetrk yöntemle otoanalizörde ölçüldü ve disülft değerleri “disülfit miktarı= (Total Tiyol – Native Tiyol)/2” formülü ile hesaplandı. Serum TNF-? düzeyleri ise ELISA yöntem ile ölçüldü. Bulgular: Preeklampsili gebelerde sistolik ve diyastolik kan basınçları kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksekti (p<0,001) ve doğum ağırlıkları (sırasıyla, r=-0.766, r=-0.705, p=0.000) ile anlamlı derecede negatif yönde körele idi. Preeklampsi grubunda total ve native tiyol düzeyler anlamlı derecede düşük iken, hesaplanan disülfit değerleri ile serum TNF-? düzeyleri kontrollere göre anlamlı derecede yüksek saptandı (p<0,001). Native tiyol ile gestasyonel yaş ve doğum ağırlığı arasında anlamlı pozitif orta derecede korelasyon, (sırasıyla, r=0.536, r=0.497, p=0.000) mevcuttu. Hesaplanan disülfit değerleri ile TNF-? arasında pozitif yönde (r=0.575, p=0.000), gestasyonel yaş ve doğum ağırlığı arasında zayıf ama negatif yönde anlamlı korelasyon mevcuttu (sırasıyla, r=-0.350, p=0.006, r=-0.272, p=0.035). Sonuç: Preeklampsili gebelerde sistemik dolaşımda hem total hem de nativ tiyollerin azalması ve hesaplanan disülfit miktarının artması dinamik tiyol-disülfit dengesinin preeklampsi patogenezinde önemli bir rolü olabileceğini ve düşük doğum ağırlığı ile ilişkili olabileceğini düşündürmektedirÖğe Primer vagina leiomyomu : nadir bir olgu(2017) Kabil Kucur, Suna; Polat, Murat; Seven, Ali; Yüksel, Kadriye Beril; Koçak, Cengiz; Gözükara, İlay; Keskin, NadiVajinal leiomyomlar nadir görülen bening tümörlerdir. 45 yaşında bayan hasta son bir aydır vajende ele gelen kitle nedeniyle kliniğimize başvurdu. Hastanın jinekolojik muayenesinde vajen arka duvarda yaklaşık 3x2 cm boyutunda kitle palpe edildi. Yapılan transvajinal ultrasonografide; vajen arka duvarda 33mm çaplı solid kitle izlendi. Hastaya kitle enukleasyon ve eksizyonu yapıldı. Patolojik incelemede vasküler leiomyom olduğu tesbit edildi. Leomyomlar kadın genital traktının yaygın tümörleri olsalar da vajinal leomyomlara nadir rastlanır. Dizüri, vajinal kanama, üriner retansiyon gibi çeşitli semptomlara neden olabilirler. Vajinal yolla enukleasyon ve eksizyon genellikle tercih edilen tedavidir.Öğe Sezaryen sonrası vajinal doğum : sağlık çalışanlarında bir anket çalışması(2016) Gözükara, İlay; Karapınar, Oya; Hakverdi, Ali Ulvi; Kurt, Raziye; Demirkıran, GökhanAmaç: Çalışmadaki amacımız sağlık çalışanlarının sezaryen sonrası vajinal doğum hakkında bilgi düzeylerini ölçmek.Gereç ve Yöntemler: Tanımlayıcı tipteki bu çalışmada Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesinde görev yapan 100 sağlık personeline randomize anket formu dağıtılmış ve yanıtlanması istenmiştir. Anket formu Amerikan Obstetri ve Jinekoloji Derneği (ACOG) tarafından yayınlanmış SSVD hakkında hasta bilgilendirme formuna istinaden hazırlanmıştır.Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 87 sağlık çalışanından'Sezaryen sonrası vajinal doğum yapılabilir mi?' sorusuna 63 (%72,4) kişi evet yanıtını verirken 24 (%27,6) kişi hayır cevabını verdi. Aynı sorunun cevabına meslek gruplarına göre bakıldığında ise gruplar arasında fark izlenmedi (p=0,3). Sezaryen sonrası vajinal doğuma evet cevabı veren katılımcılara SSVD yapılabilmesi için gerekli önceki doğuma ait kesi şekli ve sezaryen sayısı sorulduğunda 21( %33,3) kişi bilmiyorum, 30 (%47,6) kişi transvers ve 12 (%19) kişi vertikal olması gerektiğini belirtti. Aynı grubun SSVD için gerekli minimum geçirilmiş sezaryen sayısına cevabı değerlendirildiğinde 25 (%39,7) kişi bilmiyorum, 13 (%20,6) kişi 1, 13 (%20,6) kişi 2, 11 (%17,5) kişi 3 ve 1 (%1,6) kişi 4 olarak kaydedildi. 'Sezaryen sonrası normal doğum yapmanın riskleri nelerdir?' sorusuna katılımcıların cevaplarının dağılımları 29(%46) bilmiyorum, 30(%47,6) rüptür ve 4 (%6,3) yok olarak kaydedildi.Sonuç: Sonuç olarak özellikle geçirilmiş sezaryen olan hastalarda SSVD'nin bir seçenek olduğu günümüzde, SSVD'nin mümkün olduğu çoğu sağlık çalışanı tarafından bilinse de, şartları ve riskleri konusunda sağlık çalışanlarının yeterince bilgi sahibi olmadığı görüldü. Bu konuda uygun eğitim ve bilgilendirmenin sağlanması artan sezaryen oranlarının kontrolünde yardımcı olabilir