Yazar "Lale, Cem" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Analysis of vascular trauma in terror-related civilian attacks within South-Eastern Turkey(2016) Fansa, İyad; Atay, Mehmet; Altınay, Levent; Saydam, Onur; Karatepe, Celalettin; Acıpayam, Mehmet; Lale, CemTürkiye'nin Güneydoğusu'nda meydana gelen teröre bağlı vasküler yaralanmalar ve mor-- talite göstergelerini incelemek. Gereç ve Yöntemler. Ocak 2012--Ağustos 2015 arasında teröre bağlı vasküler yaralanması olan 88 hasta (82 erkek, yaş 24418.1) bu retrospektif çalışmaya alındı. Travmatik amputasyon, yaygın doku kaybı, ciddi sinir hasarina bağlı amputasyon ve baş yaralanması olan hastalar çalışmaya alınmadı. Hastalar yaralanmanın ciddiyeti ve mekanizması, travma lokalizasyonu ve cerrahi tedavi şekillerine göre değerlendirildi. Bulgular: Kırkaltı (%52.3) hastada alt ekstremite, 19 (%21.6) hastada üst ekstremite, 13 (%14.8) hastada alt ve üst ekstremitede vasküler yaralanma vardı. Ayrıca boyun (n=3; %3.4), toraks (n=2; %2.3), abdomino--pelvik (n=5; %5.7) yaralanmalar da vardı. Yaralanmaların 23'ü (%26.1) mermi, 54'ü (%61.4) şarapnel, 11'i (%12.5) patlama sebebiyle meydana gelmişti. Hataların 38'i (%43.2) hastaneye geldiklerinde hipovolemik şoktaydı. Kırk (%45.5) hastada izole arter, 42 (%47.7) hastada arter ve ven, (%6.8) hastada sadece ven yaralanması vardı. Yirmisekiz (%31.8) hastada otojen greft, 10 (%11.4) hastada sentetik greft kullanıldı. Onsekiz (%20.5) hastada vasküler ligasyon yapıldı. Yedi (%8) hastada postoepratif akut böbrek hasarı gelişti. Yirmisekiz (%31.8) hastada yara enfeksiyonu gelişti. Çalışmamızda erken dönem mortalite oranı %18.2 (16 hasta)'dir. Hipovolemik şok (p<0.0001), akut böbrek yetmezliği (p=0.002) ve masif kan transfüzyonu (p=0.007) mortalite prediktörleridir. Sonuç: Teröre bağlı bağlı vasküler yaralanmalarda multi--disipliner yaklaşımla hipovolemik şok tedavi edilmeli, akut renal yetmezlik engellenmeli ve acil kompleks vasküler cerrahi girişimler planlanmalıdır.Öğe Aortik lezyonların endovasküler tedavisinde ilk klinik deneyimlerimiz ve kısa dönem takip sonuçlarımız(2014) Karatepe, Celalettin; Dağlı, Celalettin; Bayaroğulları, Hanefi; Akkoca, Ayşe Oğuzhan; Lale, Cem; Göksel, OnurAmaç: Çalışmamızda, kliniğimizde endovasküler aort tamiri yapılan torasik ve abdominal aort patolojilerinde ilk deneyimlerimizi ve 6 aylık sonuçlarımızı sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntemler: Ocak 2012-Nisan 2013 tarihleri arasında endovasküler aort tamiri yapılan 14 hasta (13 erkek, 1 kadın; ortalama yaş 68,43±9,89 yıl) retrospektif olarak incelendi. On dört hastanın 9’una abdominal endovasküler aort tamiri (EVAR), 5’ine endovasküler torakal aort tamiri (TEVAR) yapılmıştı. Tüm Olguların birinci ve 6. ay kontrol kontrastlı bilgisayarlı tomografileri değerlendirildi. Bulgular: Hastaların komorbidite sebeplerine bakıldığında birinde diabetes mellitus, 5'inde hipertansiyon, ikisinde geçirilmiş aorta koroner bypass greft operasyonu, ikisinde kronik obstruktif akciğer hastalığı, ikisinde malignite, birinde geçirilmiş batın operasyonu, ikisinde kronik böbrek yetmezliği ve 4 hastada sigara kullanımı mevcuttu. İşlemlerin tümünde başarı oranı %100 idi. İşlem sırasında major komplikasyon ve açık cerrahiye gereksinim olmadı. Hiçbir hastada greft enfeksiyonu ya da anevrizma rüptürüne bağlı ölüm gözlenmedi. Sonuç: Endovasküler aortik tamir işlemi açık cerrahi için yüksek riskli olgularda (ileri yaş, komorbidite varlığı, geçirilmiş batın operasyonu) düşük mortalite ve morbidite oranlarına sahip olması, bu hastalarda güvenli bir şekilde uygulanılabilmesi, hastanede kalış süresinin daha az olması ve daha kısa süreli anestezi kullanımının yanı sıra, yüksek teknik başarıya sahip bir yöntem olmasın nedeniyle tercih edilebilir bir uygulama haline gelmiştir. Uygun endikasyonlarda yapıldığında hastayı daha az travmatize eden, hekim açısından ise açık cerrahiye göre daha kolay ve daha az riskli ve işlem süresi kısa olan bir tedavi yöntemi olduğu kanaatindeyiz. Daha kesin sonuçlar için daha büyük serilere ve daha uzun dönem takiplere ihtiyaç duymaktayız.Öğe Dancing: More than a therapy for patients with venous insufficiency(Sage Publications Ltd, 2020) Dogru-Huzmeli, Esra; Fansa, Iyad; Cetisli-Korkmaz, Nilufer; Oznur-Karabicak, Gul; Lale, Cem; Gokcek, Ozden; Cam, YagmurObjective This study aims to figure out the effects of dance therapy on patients with chronic venous insufficiency disease. Methods Forty subjects with chronic venous insufficiency were recruited to either the control group or the dance therapy group. As the severity of chronic venous insufficiency was defined with the Venous Clinical Severity Scores (VCSS), patients in control group received only medical treatment. Twenty patients with chronic venous insufficiency in dance therapy group received three times a week, for five weeks, totally 15 sessions of dance therapy in addition to medical treatment. Results There was no significant difference in pre- and post-treatment results of Rivermead Index, VCSS parameters constipation complaint, assistive breath muscle activity, lower limb circumference, strength and range of motion between groups (p > 0.05). The remarkable result of this study was obtaining that the post-treatment quality of life scale's bodily pain score was significantly higher in the dance therapy group than the control group (p < 0.05). Conclusions It was concluded that dance therapy has positive effects on quality of life. There were no barriers to chronic venous insufficiency patients in this form of gentle exercise, showing that it is to meliorate the cardiovascular, physical and psychological benefits of an activity that is enhancing of the self-esteem in addition to the quality of life. Treatment of chronic venous insufficiency should consist of methods that support the patient mentally, physically and psychologically, in addition to the medical treatment. Dance therapy might be a potential exercise intervention for improvements in chronic venous insufficiency patients, so clinicians focusing on them could recommend this form of gentle exercise in addition to the medical treatment.Öğe A Successful Treatment of a Patient with Inferior Vena Cava Injuries Due to Gunshot(Derman Medical Publ, 2014) Fansa, Iyad; Lale, Cem; Ugur, Mustafa; Akkucuk, SeckinInjuries of inferior vena cava are usually seen with multiple organ and system injuries. The rapid occurrence of hemodynamic instability due to massive hemorrhage leads to high rate of mortality. Concordant and fast approach of multidisciplinary surgical units to perform damage control surgery and efficient intensive care to provide hemodynamic stability are the most important points. We represented a successful treatment of a patient who transferred after laparotomy in another medical center to our hospital due to inferior vena cava and multiple organ injuries.Öğe Suriye’deki iç savaşta damar cerrahisi deneyimlerimiz(2014) Fansa, İyad; Karatepe, Celalettin; Acıpayam, Mehmet; Lale, CemAmaç: Suriye’de devam eden iç savaş nedeniyle hastanemize çok sayıda ateşli silah yaralanması sonucu oluşmuş vasküler yaralanmalı hasta başvurmaktadır. Biz çalışmamızda; ateşli silah yaralanması nedeniyle hastanemize başvuran vasküler yaralanmalı hastaların yaralanma bölgeleri, ek yaralanmaları, yapılan cerrahi müdahaleler ve sonuçlarının değerlendirilmesi amaçladık. Yöntemler: Çalışmaya 01.01.2012 ve 01.09.2014 tarihleri arasında Suriye iç savaşında yaralanarak hastanemize başvuran ve vasküler cerrahi müdahale yapılan 58 hasta dâhil edilmiştir. Bulgular: Başvuran 58 hastanın %5,1’i Kadın (n=3), %94,9’u Erkek (n=55) olarak tespit edilmiştir. Hastaların yaş aralığı 5–75 olup yaş ortalaması 28,61 olarak tespit edilmiştir. Hastaların % 12,1’inde (n=7) yaygın doku defektiyle birlikte olan kas-sinir-kemik yaralanması tespit edilmiş olup, bu hastalarda yapılan vasküler müdahalelere rağmen hastaların %8,6’sında (n=5) ekstremite ampute edilmiştir. Müdahale edilen 58 hastadan %15,5’i (n:9) ex olmuştur. Sonuç: Ateşli silah yaralanması ile başvuran vasküler yaralanmalı hastalarda yapılan müdahalelere rağmen, geç başvuru, ek yaralanmaların bulunması, yaralanma bölgeleri ve doku defektinin genişliği mortaliteyi etkileyen nedenlerdir.Öğe Tıkayıcı periferik arter hastalıklarında aspirasyonel aterektomi uygulamasının kısa ve orta dönem sonuçları(Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi, 2018) Lale, Cem; Doğan, Orhan VeliAMAÇ: Bu çalışma alt ekstremite tıkayıcı periferik arter hastalıklarında aspirasyonel aterektomi uygulamalarının kısa ve orta dönem sonuçlarını değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamıza Mayıs 2017-Eylül 2018 tarihleri arasında Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi kliniğinde başvuran alt ekstremite tıkayıcı periferik arter hastalığı tanısı ile aspirasyonel aterektomi uygulaması yapılan 34 hasta prospektif olarak değerlendirildi. Hastaların yaş, cinsiyet, sigara kullanımı, kronik hastalık durumları ve daha önce geçirilmiş periferik işlem öyküleri soruldu. Boy ölçümleri yapılarak ve vücut ağırlıkları tartılarak beden kitle indeksleri (BKİ) hesaplandı. Hastaların işlem öncesi ve sonrası 24. saat, 1. ay, 6. ay ve 1. yıl kontrollerinde fizik muayene, hastanın şikâyetleri, Rutherford ve Fontaine klinik evrelemeleri işlem öncesi lezyonlarının TASC II sınıflamaları irdelendi. Veriler SPSS 21,0 paket programına girilerek analiz edildi ve p<0,005 anlamlı olarak değerlendirildi. Çalışmamız için hastalardan ve Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurul'dan onayı alındı. BULGULAR: 34 hastanın ortalama yaş aralığı 62,5 (28,0-85,0) olmuştur. Hastaların 24'ü erkek (%70.58), 8'i (%23.52) kadın idi. Katılımcıların %50,0'ı sigara kullanıyor idi. Hastaların %73,5'inde hipertansiyon (HT), %60'ında diyabetes mellitus (DM), %17,6'sında hiperlipidemi, %17,6'sında koroner arter hastalığı (KAH), %8,8'inde kronik böbrek yetmezliği (KBY), %2,9'unda ise serebrovasküler hastalık (SVH) öyküsü mevcuttu. DM olan 21 hastanın %71,4'ü insülin, %28,6'sı oral antidiyabetik ilaç kullanmakta idi. Beden kitle indeksi ortalaması 24,6 (21,0-35,5), sigara içme süresi paket/yıl ortalaması 30,0 (15,0-100,0), yatış günü ortalaması ise 1,44 (1,0-7,0) idi. Hastaların % 44,1'inde daha önce herhangi bir bacaktan periferik girişimsel işlem uygulanmıştı. Hastaların %40,6'sı ayak ve bacakta yara %49,3'ü istirahat ağrısı %17,4'ü ayak ve bacakta renk değişikliği, %5,8'i ise kısa mesafede kladikasyo şikâyeti ile başvurmuştu. Çalışmada iki farklı aterektomi cihazı kullanıldı. Yaş ile klinik evrelemeler arasında Spearman korelasyon bakıldığında olumlu yönde orta derecede anlamlı korelasyon saptandı (p<0,05,R=0,278). Sigara kullanımı, DM, KAH, KBY ve HT ile klinik evreleme arasında anlamlı istatistiksel ilişki bulunamadı (p>0,05, ki-kare testi). Girişimsel işlem uygulanan 34 hastanın ilk 24 saat takiplerinde 30'unun (%88,8) başvuru şikâyetlerinin gerilediği ve alt ekstremite periferik nabızlarının palpasyonla alındığı görülmüştür. İşlem öncesi ve ilk 24 saat sonrası Fontaine evrelemesine bakıldığında hastaların %47,1'i evre 3 ve altı iken, ilk 24 saat sonunda %87,9 u evre 3 ve altı olmuştur (p<0,001). Aynı durum Rutherford evrelemesinde hastaların %47,1'i evre 2 ve altı iken, ilk 24 saat sonunda %87,9 u evre 2 ve altı olmuştur (p<0,001). Hastaların 1. ay takiplerinde işlem öncesi klinik evrelemelerine bakıldığında hastaların %47,1'i evre 3 ve altı iken, altıncı ay sonunda %77,1'i u evre 3 ve altı olmuştur (p<0,001). Aynı durum Rutherford evrelemesinde hastaların %47,1'i evre 2 ve altı iken, birinci ay sonunda %77,1'i u evre 2 ve altı olmuştur (p<0,001). 1.ay ve 6. aylar arasındaki değişim her iki evreleme sistemine göre istatiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05). Benzer durum 6. ay ve 1. yıl klinik evre değişimi için de geçerlidir (p>0,05). SONUÇ: Aspirasyonel aterektomi uygulamaları özellikle ilaçlı balon ile kombine kullanımında yüksek işlem başarısı ve düşük mortalite ,morbidite ve komplikasyon oranları ile günümüz kliniklerinde başarı ile uygulanabilmektedir. Cerrahi girişimler yüksek riskli hasta gruplarında ilk seçenek olarak değerlendirilmemelidir. Endovasküler işlemlerin hastaların klinik düzeyinden ve şikâyetlerinden bağımsız olarak kısa ve orta dönem sonuçları oldukça başarılıdır. Özellikle TASC II D lezyonu olan diyabet hastalarının takip aralıkların kısaltılması ve multidisipliner yaklaşımın uygulanması ile ampütasyon oranlarının daha da azaltılabileceği gösterilmiştir. Yaşın PAH prognozunda önemli bir etken olduğu gösterilmiştir. Mevcut teknolojik imkânlarla aterektomi ile diğer uygulamaların birlikte kullanımı sayesinde hastaların yaşam kalitelerinin arttırılabileceği ve sağlık giderlerinin düşürülebileceği gösterilmiştir.