Yazar "Melek, İsmet Murat" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 11 / 11
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe ANKİLOZAN SPONDİLİTLİ HASTALARDA NÖROPATİK AĞRININ HASTALIK AKTİVİTE SKORLARI İLE İLİŞKİSİ VE ANTİ- TNF? KULLANIMININ ETKİSİ(2021) Kimyon, Gezmiş; Güneş, Ümran Gezici; Gümüşay, Meryem; Karadağ, Mehmet; Bay, Feyyaz; Melek, İsmet MuratAMAÇ: Bu çalışmada ankilozan spondiliti olan hastalarda nöropatik ağrının hastalık aktivite indekslerine etki edip etmediği ve aynı zamanda tedavide kullanılan anti-TNF? gibi ajanların bununla ilişkili olup olmadığını araştırmayı amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya modifiye New York kriterlerine göre ankilozan spondilit tanıs konan 98 hasta ve yaş ve cinsiyet uyumlu 99 sağlıklı kontrol alındı. Her iki grupta nöropatik ağrı painDETECT skorlamasına göre yapıldı. Ankilozan spondilit hastalarının hastalık aktiviteleri BASDAI (Bath Ankylosing Spondylitis Disease Activity Index), BASFI (Bath ankylosing spondylitis functional ındex), VAS ağrı (Visual Analog Scale) ve Leeds entezit indeksi ile değerlendirildi. Ayrıca herikigrubaHAQ(HealthAssesmentQuestionnaire)veBeckdepresyon ölçeği uygulandı. Ayrıca ankilozan spondilit hastaları anti-TNF? ilaç kullanan ve kullanmayan şeklinde iki grup olarak karşılaştırıldı. BULGULAR: PainDETECT hasta grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksekti. Ankilozan spondilit grubunda ortalama painDETECT 22,10 kontrol grubunda ise 9,95 idi (p<0,001). Hasta grubunda VAS, HAQ ve Beck depresyon ölçeği kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek saptandı. Anlilozan spondilit hastaları anti-TNF? ilaç kullanan ve kullanmayan olarak incelendiğinde painDETECT ile anti-TNF? kullanmak arasında istatistiksel anlamlı bir fark saptanmadı. Anti- TNF? kullanan grupta painDETECET ortalama 20,30 kullanmayan grupta 17,80 (p=0,135) idi. Kolerasyon analizi yapıldığında ise painDETECT ile BASDAI, VAS ağrı ve Beck depresyon ölçeği arasında orta düzeyde pozitif yönde kolerasyon saptandı. SONUÇ: Ankilozan spondilitte nöropatik ağrı hastalık aktivite göstergeleri ile paralellik gösterir. Dolayısıyla nöropatik ağrı nedeniyle AS hastalık aktivitesinin yüksek saptanması, AS için verilecek aşırı tedavinin önüne geçebilir.Anti-TNF? ilaçlar ile nöropatik ağrı arasında herhangi bir ilişki saptamadık.Öğe Co-existince of sickle cell disease and hemidiaphragm paralysis(2006) Babayiğit, Cenk; Melek, İsmet Murat; Duman, Taşkın; Şenyiğit, Abdurrahman; Gali, EdipOrak hücreli anemi, hücrenin rijid deformasyonuna yol açan anormal hemoglobin üretiminin neden olduğu bir hastalıktır. İnfeksiyonlar, akut splenik sekestrasyon krizleri, aplastik krizler, akut göğüs sendromu, inme, kolelitiyazis, renal hastalıklar ve ağrı hastalığın majör komplikasyonlarıdır. Unilateral veya bilateral diyafragma paralizisi, frenik sinir zedelenmesini takiben veya miyopatiler, nöropatiler ve miyelopatiler gibi çeşitli motornöron hastalıklarıyla birlikte görülebilir. Hemidiyafragma paralizisi, bilateral paraliziden daha sık görülür ve genellikle göğüs radyografisinde diyafragmanın tek taraflı anormal yüksekliği ile teşhis edilir. Orak hücre hastalığı olan 14 yaşındaki kız hastanın rutin kontrolü sırasında çekilen göğüs radyografisinde belirgin sağ hemidiyafragma yüksekliği izlendi. Hastanın ne travma ne de torasik cerrahi öyküsü vardı. Nörolojik muayenesinde duyu kusuru veya motor defisiti de yoktu. Toraksın bilgisayarlı tomografisi (BT)’nde belirgin derecede sağ hemidiyafragma elevasyonu saptandı. BT’sinde hiçbir patolojik bulgu yoktu. Spirometrik değerleri (beklenenin yüzdesi şeklinde) FEV1= %53, FVC= %55, FEV1/FVC= %97, PEF= %43 ve FEF%25-75= %58 olarak orta-ağır derecede restriksiyon ile uyumluydu. Sağ hemidiyafragma paralizisi tanısı floroskopide Hitzenber Snif testin pozitif saptanmasıyla doğrulandı. Orak hücre hastalığında her ne kadar çeşitli patofizyolojik mekanizmaların santral nörolojik komplikasyonlara yol açtığı biliniyor olsa da, periferik sinir tutulumu bugüne kadar bildirilmemiştir. Burada, orak hücre hastalığı ve unilateral hemidiyafragma paralizisi olan 14 yaşındaki kız hastayı, aradaki ilişkinin kanıtlanması için daha çok sayıda olgu saptanması gerekmesine rağmen bugüne kadar bu birliktelik bildirilmediği için sunuyoruz.Öğe An investigation of olfactory bulb and entorhinal cortex volumesin both patients with Alzheimer’s disease and healthy individuals,and a comparative analysis of neuropeptides(2020) Petekkaya, Emine; Kaptan, Zülal; Ünalmış, Demet; Burakgazi, Gülen; Kuş, Berna; Melek, İsmet Murat; Arpacı, AbdullahAlzheimer’s Disease (AD) is the most common neurodegenerative disease and is hard to diagnose at the early stages. The pathogenesis of AD is associated with the loss of a sense of smell. Reduction in the volumes of the Olfactory Bulb (OB) and Entorhinal Cortex (EC) is positively correlated with the decline of the smelling function where OB projects to EC. This study aims to detect the early changes in OB and EC volumes in AD patients by comparing them to healthy subjects. This study also aims to make a comparative analysis of plasma levels and the relationship between arginine-vasopressin (AVP) and Oxytocin (OT), which are neuropeptides associated with cognitive functions. The participants comprised 9 AD patients and 12 healthy individuals. We used volumetric methods such as MRICloud and IBASPM to measure the OB and EC volumes with the help of 3D MRI (Magnetic Resonance Imaging) images. We compared the left and right differentiation. Moreover, we investigated the neuropeptide levels in blood samples from the participants. We conducted a correlation analysis for all parameters. Bilateral OB atrophy was discovered in the AD patients in comparison to the control group (p=0.002 for right; p=0.015 for left). The right OB volume was measured to be larger than the left OB volume in the control group,but this asymmetry was not observed in the AD patients. The right and left EC's of the AD patients were atrophic in comparison to the control (p<0.001). The atrophy of the left EC was measured to be higher than that of the right EC (p=0.0008). There was no significant difference between the OT and AVP plasma levels of the AD patients and the control group. The study revealed that the OB and EC volumes of the AD patients were bilaterally reduced in comparison to patients of similar ages. This outcome may indicate that an MRI scan examination of OB and EC volumes may help early AD diagnosis.Öğe Klinik ve elektrofizyolojik tanılar arasındaki tutarlılık(2009) Okuyucu, Emine Esra; Turhanoğlu, Ayşe Dicle; Duman, Taşkın; Savaş, Nazan; Mengüloğlu, Necdet; Melek, İsmet MuratAMAÇ: Bu çalışma incelenmek üzere elektronöromiyografi (ENMG) laboratuvarına gönderilen hastaların klinik ön tanı ile ENMG sonuçlarının tutarlı olup olmadığını araştırmak amacıyla retrospektif olarak yapıldı. YÖNTEMLER: ENMG laboratuvarına çeşitli anabilim dallarınca yönlendirilen ve çeşitli klinik ön tanılarla istemleri yapılan 957 hasta bu çalışmaya dahil edilmiştir. Demografik bulguları, muhtemel klinik tanı, istemin yapıldığı anabilim dalı ve elektrofizyolojik inceleme sonrasında elde edilen sonuç kayıt edildi ve istatistiksel olarak değerlendirildi. BULGULAR: ENMG incelemesi yapılan 957 hastanın 644 (%67.3)’ü kadın, 313 (%32.7)’ü erkekti ve yaş ortalaması 45.40 ± 14.54 idi. Hastaların ENMG istemleri nöroloji, ortopedi, nöroşirürji ve fizik tedavi ve rehabilitasyon kliniklerince yapıldı. Hastalara uygulanan elektromiyografi sonucuna göre; hastaların %53.6’sının (n= 513) sonucu ön tanı ile uyumlu bulunurken, %41.5’inin (n= 397) ENMG’si normal olarak değerlendirildi, %4.9’una (n= 47) ise ön tanılardan farklı tanılar koyuldu. Ön tanıların ENMG ile de desteklenmesi bakımından analiz edildiğinde istem yapılan klinikler arasında istatistiksel bir farklılık saptanmadı (p= 0.794). Karpal tünel sendromu, polinöropati, radikülopati-pleksopati, tuzak nöropati ve miyopati ön tanılarının ENMG ile de desteklenmesi arasındaki farklılık istatistiksel olarak analiz edildiğinde; bu ön tanılar arasında ENMG ile uyum bakımından farklılık saptandı (p< 0.001). SONUÇ: Periferik sinir sistemi tutulumu gösteren hastalıkların tanısında önemli rol oynayan ENMG incelemesi nörolojik muayenenin bir devamıdır. Bu nedenle ENMG istemi klinik olarak koyulan tanıyı desteklemek için olduğu kadar, diğer olası ön tanıları dışlamak amacıyla da yapılabilir. Bu da çalışmamızdaki ön tanı ile ENMG sonrası tanılar arasındaki uyumdaki azlığın nedeni olabilir.Öğe Küme baş ağrısı(2006) Melek, İsmet Murat; Okuyucu, Esra; Duman, TaşkınKüme baş ağrısı birkaç hafta boyunca; her gün ya da günde birkaç kez, ciddi, tek taraflı ve kısmen kısa süreli yineleyen ağrıdır. Küme baş ağrısı tipik olarak 25 yaş dolayında başlar, bazen 45 yaşlarında, geç ortaya çıkabilir. Tipik bir baş ağrısı kümesi 4-8 hafta sürer, bu sırada günde 1-2 kez şiddetlenir. Ağrı, aura olmaksızın aniden, bir gözün çevresinde ya da arkasında başlar. Uluslararası Baş Ağrısı Topluluğu'na göre (IHS) küme baş ağrısının ölçütleri; tek taraflı, orbital, suborbital ve/ya da temporal yerleşimli, tedavi edilmediğinde 15-180 dakika süren, göz kızarması, yaşarması, göz kapağı düşüklüğü, göz bebeği daralması, göz kapağında ödem, burun tıkanıklığı ve akıntısı, yüzde, alında terleme belirtilerinden en az biri görülen, en az beş atağa yol açan şiddetli baş ağ-rısıdır. Küme baş ağrısının farmakolojik tedavisi; akut, profilaktik ya da kombine olabilir.Öğe Migren atakları ve MPV(2003) Melek, İsmet Murat; Duman, Taşkın; Eraslan, TuraliBu çalışma, platelet fonksiyon değişikliğinin indirek bir göstergesi olan "Mean Platelet Volume" (MPV) değerlerinin ve platelet sayısının, migrenli hastalarda ataklar ile ilgili değişimini araştırmak amacıyla planlandı. Hastaların, migren atağı esnasında, ataktan 48 saat sonra ve ataktan 15 gün sonraki değerleri incelenerek kontrol grubu ile karşılaştırmalar yapıldı. Çalışmamızın sonuçları, auralı ve aurasız migrenli hastalarda atak anında, ataktan 48 saat sonra ve ataktan 15 gün sonraki platelet sayısı ve MPV değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı değişim olmadığını göstermektedir. Ayrıca migrenli hastalarda MPV düzeylerinde cinse ve yaşa bağlı farklılık gözlenmedi. Platelet sayısı ve MPV hasta ve kontrol grubunda farklılık bulunmadı. Hastaların geçirdiği atak sayısı, yıldaki atak sayısı, hastalığın süresi, bir önceki ataktan itibaren süre ve atak süresi, atağın sağa veya sola lateralize olması ile MPV değerlerinde değişme olmadığı saptandı. Sonuçlar migrenli hastalarda platelet sayısında ve MPV değerlerinde ataklara bağlı bir değişimin oluşmadığını göstermektedir.Öğe Multipl sklerozisli hastalarda serum sFas, sFas Ligand düzeyleri ile FAS ve FASLG polimorfizmleri arasındaki ilişkinin araştırılması(Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2020) Gülbol Duran, Gülay; Melek, İsmet Murat; Duman, Taşkın; Güneşaçar, RamazanAmaç: Multiple Sklerozis (MS) otoreaktif T lenfositlerin miyelin antijenlerine karşı gösterdiği reaksiyon sonucu ortaya çıkan otoimmün bir hastalıktır. Fas-FasL yolağı T hücre apoptozisinde önemli bir rol oynamaktadır ve otoimmun hastalıklarda Fas-FasL yolağında defektler olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada FAS -670 A/G ve FASLG -844 T/C fonksiyonel gen polimorfizmleri ile serum sFas ve sFasL düzeylerinin MS gelişimine ve hastalığın patogenezine katkısının araştırılması amaçlanmıştır. Yöntemler: Çalışmaya 108 MS hastası ve kontrol grubu olarak da 98 sağlıklı birey dahil edilmiştir. FAS -670 A/G ve FASLG -844 T/C polimorfizmlerinin belirlenmesi için PCR-RFLP tekniği kullanılmıştır. sFas ve sFasL düzeyleri solid fazlı sandviç ELISA kiti kullanılarak ölçülmüştür. Bulgular: MS hastalarında FAS -670 AG genotipi frekansı (%55,55) sağlıklı kontrollere (%72,44) göre düşük (p=0.014), GG genotipi frekansı ise hasta grubunda (%19,44) sağlıklı kontrollere (%3,06) göre anlamlı derecede yüksek bulundu (p = 0.0001). Hasta ve kontrol grupları arasında FASLG -844 T/C polimorfizmi açısından anlamlı bir fark bulunamadı (p > 0.05). Serum sFasL düzeyleri MS grubunda, sağlıklı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde yüksek bulunmakla (p = 0.015) birlikte, sFas düzeyleri gruplar arasında benzer bulundu (p = 0.705). FAS - FASLG polimorfizmleri ile serum sFas - sFasL düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulunamadı. Sonuç: Sonuçlarımız FAS -670 AG genotipinin MS riskini azaltarak (RR = 0.475, p = 0.014) koruyucu bir rol oynayabileceğini, GG genotipinin ise MS ile ilişkili güçlü bir risk faktörü (RR = 7.644, p = 0.0001) olabileceğini, serum sFasL düzeylerindeki artışın ise bu faktörün MS patogenezine katkı sunabileceğini gösterebilir.Öğe The neuroprotective effect of caffeic acid phenethyl ester on global ischemia-reperfusion injury in rat brains(2014) Altuğ, Muhammed Enes; Melek, İsmet Murat; Erdoğan, Suat; Düzgüner, Vesile; Öztürk, Atakan; Küçükgül, AltuğBu çalışma iskemi-reperfüzyon (I/R) hasarlı rat beyinlerinde fosfodiesteraz 4 (PDE4) mRNA izoenzimleri, oksidant ve antioksidant savunma sistemi üzerine kafeik asit fenetil ester (KAFE)’in nöroprotektif etkilerini araştırmak amacıyla yapıldı. Yirmi bir adet rat rastgele üç eşit gruba ayrıldı. Sham-kontrol, iskemi/reperfüzyon (I/R) ve I/R+KAFE. Sham-kontrol grubundaki ratlara bilateral common carotid arter oklüzyonu yapılmaksızın sadece cerrahi müdahalede bulunuldu. İskemi/reperfüzyon (I/R) bilateral common carotid arterlerin atravmatik klempler ile 30 dakika oklüzyonu ve takiben arter klempleri açılarak reperfüzyonu ile sağlandı. I/R+KAFE grubu I/R grubu ile aynı cerrahi usüle tabi tutuldu fakat oklüzyondan 1 saat önce ve reperfüzyondan 12 saat sonra iki defa 15 µmol kg -1 dozunda intraperitoneal KAFE verildi. Ratlar iskemi/ reperfüzyondan 24 saat sonra sakrifiye edildi. Beyin korteksindeki cAMP düzeyi ELISA ile, PDE4 mRNA izoenzim transkripsiyonları ise qRT-PCR ile değerlendirildi. KAFE iskemi ile uyarılan beyin korteksindeki NO üretimini önemli oranda azalttı. I/R grubu ile karşılaştırıldığında SOD, CAT ve XO aktivitelerini KAFE anlamlı düzeyde değiştirmezken, GSH-Px aktivitesini önemli oranda arttırdı. KAFE cAMP düzeyini değiştirmeksizin PDE4A ve PDE4B düzeyini önemli oranda azalttı. İskemi ile uyarılan nörolojik hasar skorları KAFE tarafından azaltıldı. Bu sonuçlar KAFE’nin global beyin iskemi/reperfüzyon hasarı sırasında rat beyinlerinde antioksidant savunma sistemini ve NO salınımını hafifce dengelediğini önerir. Ayrıca KAFE bazı PDE4 izoenzim düzeylerini azaltarak nöroprotektif etki sağlar.Öğe Orak hücreli anemili çocuklarda inme(2004) Melek, İsmet Murat; Duman, Taşkın; Gali, EdipSerebrovasküler hastalıklar açısından özel risk grubu niteliğinde olan hasta grupları, etiyolojik değerlendirme ve klinik özellikleri açısından farklı öneme sahiptir. Orak hücreli anemi 20 yaş altı inmelerin etiyolojisinde önemli yer tutar. Çocukluk çağı serebrovasküler hastalık risk faktörleri için konjenital kalp hastalıklarından sonra en sık ikinci nedenin orak hücreli anemi olduğu ve bu hastaların benzer yaş gruplarına göre 250 kat daha fazla serebral infarkt riski taşıdığı bildirilmiştir. Türkiye'deki tüm hemoglobinopatilerin %17.49'unun Hatay doğumlu olduğu saptanmıştır. Bu çalışmada orak hücreli anemi taşıyıcılığının %10.5 olduğu Hatay ilinde 1994 yılından itibaren hemoglobin elektroforezi ile orak hücreli anemi tanısı almış ve bugüne kadar izlenmiş olan 506 hastada görülen inme olguları bildirildi. 403 olgu HbSS (%79.6), 99 olgu HbSS+ Thalessemi (%19.6), 2 olgu HbSD (%0.4), 2 olgu HbSE idi. 506 hastanın izlendiği 10 yıllık izlem süresinde, inme gelişen 5 hastanın en küçüğü 3, en büyüğü 15 yaşındaydı. Olguların hematolojik parametreleri ile inmelere ait klinik ve etiyolojik özellikler incelendi. Otozomal resesif bir hastalık olan ve kromozom 1 İp.15.4 bölgesinde bulunan, hemoglobin beta genindeki nokta mutasyon oluşan orak hücreli anemi hematolojik nitelikleri yanında inme açısından yüksek risk oluşturma özelliğine sahiptir. Ülkemizde gen taşıyıcılarının yoğun olarak bulunduğu bölgelerde erken tanı ve izlemle komplikasyonlarm önlenmesinde yapılacak çalışmalar çocukluk çağı inmeleri açısından da önem taşımaktadır.Öğe Parkinson hastalarında tamsulosin tedavisinin alt üriner sistem belirtileri üzerine etkisi(2008) Görür, Sadık; Melek, İsmet Murat; Okuyucu, Esra; Helli, Ali; Duman, Taşkın; Kiper, Ahmet NamıkBu çalışmada Benin Prostat Hiperplazisi (BPH) olan Parkinson Hastalarındaki (PH) alt üriner sistem belirtilerinin (AÜSB) şiddetini değerlendirmeyi ve bu olgularda tamsulosin tedavisinin objektif ve subjektif ölçütler üzerine olan etkisini araştırmayı amaçladık. Bu çalışmaya BPH ile birlikte PH olan 40 ve sadece BPH’sı olan 40 olmak üzere toplam 80 olgu alındı. Tüm olgular tedavi öncesi uluslar arası prostat semptom skoru (IPSS), yaşam kalitesi skoru (YK), maksimal idrar akım hızı (Qmax) ve ultrasonografi ile postvoid rezidü (PVR) tayini ile değerlendirildi. PH olan olgular ayrıca Birleşik Parkinson Hastalığı Değerlendirme Ölçeği (BPHDÖ) ile değerlendirildi. Olgulara tamsulosin 0.4 mg/gün tedavi başladı. Tedavi başladıktan 3 ay sonra hastalar objektif ve subjektif parametrelerle tekrar değerlendirilerek tamsulosin tedavisinin etkinliği değerlendirildi. PH grubundan üç olgu (%7.5) şiddetli hipotansif ataklardan dolayı çalışma dışı bırakıldı. Her iki gruptaki olguların demografik verileri arasında fark saptanmazken PH olgularının tedavi öncesi IPSS, YK ve Qmax değerleri kontrol grubuna göre daha düşük ve PVR değerleri ise daha yüksek bulundu (p<0.05). Her iki gruptaki olgular tamsulosin tedavisine iyi yanıt verirken, bu yanıt PH grubunda daha düşük oranda bulundu. PH süresi, BPHDÖ skorları ile subjektif ve objektif parametreler arasındaki ilişki incelendiğinde ise, PVR dışındaki tüm parametrelerin korele olduğu gözlendi. AÜSB olan PH’da tamsulosin tedavisi üriner belirtileri gidermede etkilidir. Fakat bu etki PH süresi ve şiddeti ile ters orantılı olarak azalmaktadır. Buna karşın AÜSB olan PH olgularında tamsulosin tedavisi belirtileri gidermede tedavi boyunca olguların yakın takip edilmesi koşuluyla verilebilir.Öğe Uzun Dönem Oral Antidiyabetik ve İnsülin Kullanımında Nöropatik Ağrı Seyrinin Karşılaştırılması(2020) Yürük, Damla; Melek, İsmet MuratAmaç: Bu çalışmada uzun dönem oral antidiyabetik ve insülin kullanan tip 2 diyabetes mellituslu hastalarda nöropatik ağrının diğer risk faktörleri ile birlikte karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Amerikan Diyabet Cemiyeti kriterlerine göre Tip 2 diyabetes mellitus olan 100 hasta çalışmaya alındı. Hastalara nörolojik muayene yapılıp, LANSS (Leeds Assesment of Neuropatic Symptoms and Signs) ve McGill Melzack Ağrı Sorgu Formu uygulandı. LANSS ?12 olan hastalar Nöropatik Ağrılı gurup ve LANSS <12 olan hastalar Nöropatik Ağrısız gurup olarak ayrıldı. Guruplar demografik özellikler, diyabet süresi, kullanılan antidiyabetik tedavi, serum glukoz ve HbA1c değerleri, hipertansiyon ve hiperlipidemi varlığı açısından karşılaştırıldı.Bulgular: Hastaların %51’inde nöropatik ağrı saptandı. Nöropatik Ağrılı gurupta ileri yaş, uzun diyabet süresi, yüksek serum glukoz ve HbA1c düzeyleri, hipertansiyon varlığı Nöropatik Ağrısız gurupla karşılaştırıldığında anlamlı fark bulundu. (P<0.05) Her 2 gurup arasında cinsiyet, hiperlipidemi varlığı, kullanılan antidiyabetik tedavi açısından anlamlı bir fark bulunmadı (P>0.05). Hastalarda nöropatik ağrı lokalizasyonu en sık alt ve üst ekstremite distalinde, paterni paroksismal ve spontan, tanımında en sık kullanılan ifadeler ‘sıcaklık veren’ ‘diken diken’ ve en sık tetikleyen faktör anksiyeteydi.Sonuç: Tip 2 diyabetes mellitus hastalarında nöropatik ağrı gelişiminde; ileri yaş, uzun diyabetes mellitus süresi, kötü glisemik kontrol ve hipertansiyon varlığı önemli rol oynamaktadır. Cinsiyet, hiperlipidemi varlığı, kullanılan antidiyabetik tedavi ise nöropatik ağrı gelişiminde farklılık yaratmamaktadır.