Yazar "Yetim, İbrahim" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 21
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut mezenter iskemi : Klinik deneyimlerimiz(2009) Aslan, Ahmet; Temiz, Muhyittin; Semerci, Ersan; Özkan, Orhan Veli; Yetim, İbrahim; Fansa, İyad; Beyaz, FikretAMAÇ: Akut mezenterik iskemi (AMİ) erken tanı ve tedavi gerektiren hayatı tehdit edici bir vasküler acildir.Günümüzde hala yüksek mortalite ve morbidite ile seyretmekte olan bu hastalığın önlenmesi erken klinik şüphe ve zamanında müdahaleye bağlıdır. Bu çalışmada Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi kliniğinde Ocak 2004- Aralık 2008 tarihleri arasında mezenter iskemi tanısıyla takip edilip opere edilen olgularımızın özelliklerini analiz etmeyi amaçladık. GEREÇ-YÖNTEM: Operasyonda AMİ tanısı konulan olgular retrospektif olarak değerlendirildi. Preoperatif, operatif ve postoperatif bulgular SPSS 16.0 programına yüklenerek istatistiki olarak incelendi. BULGULAR: Değerlendirmeye 18 olgu alındı. Yaş ortalaması 69 idi. En sık Kalp hastalıkları ve Hipertansiyon olmak üzere bütün hastalarda ek morbidite mevcuttu. Lökositoz, Hiperglisemi, Hiperamilazemi, Hipoalbüminemi ve kreatinin yüksekliği saptandı. 16 hastada Superior mezenter vasküler nekroz, 1 hastada İnferior mezenter vasküler nekroz ve 1 olguda nonoklüzif mezenter iskemi saptandı. 13 olguya segmenter rezeksiyon uygulanırken, İnferior Mezenter arter embolisi saptanan hasta abdominoperineal rezeksiyon uygulandı. 2 olguya düodenotransversostomi, 2 olguya sadece eksplorasyon uygulandı. 4 olguya tekrar iskemi gelişmesi, 1 olguda insizyonel evisserasyon nedeniyle reoperasyon uygulandı. Toplam 7 olgu postop multiorgan yetmezliğinden ve 2 olgu kardiyak patoloji nedeniyle eksitus olmuştur. SONUÇ: Mezenter iskemi erken tanının çok önemli olduğu halen yüksek mortalite oranları taşıyan, özellikle kardiyak patolojisi olan karın ağrılı hastalarda ayırıcı tanıda mutlaka düşünülmesi gerekli bir hastalıktır.Öğe Akut mezenter iskemide plazma D-dimer düzeyleri ve biyokimyasal parametrelerin zamana bağlı değişimi : Deneysel çalışma(2012) Yiğit, Yılmaz; Yetim, İbrahim; Aydoğan, Akın; Özkan, Orhan Veli; Koç, Ahmet; Yöndem, ZaferAkut mezenter iskemi akut karına yol açan, tanıdaki gecikmeye bağlı prognozu oldukça kötü bir patolojidir. Bu çalışmada, D-dimer ve biyokimyasal parametrelerin akut mezenter iskemide zamana bağlı değişimlerini inceleyerek erken tanıda önemini araştırmayı amaçladık. Çalışmada Wistar-Albino cinsi kırk adet erkek rat dört gruba ayrıldı. Kontrol grubuna sadece laparatomi ve mezenter arter diseksiyonu yapıldı. Diğer gruplarda ise laparotomi ve süperiyor mezenter arter bağlanarak 2, 4 ve 6 saat süreyle iskemi oluşturuldu. Ratlardan D-dimer ve biyokimyasal parametrelerin serum düzeylerine bakmak için kan örnekleri alındı. Histopatolojik incelemede iskemi düzeylerini belirlemek için ileumdan örnek alındı. Kontrol grubu ile iki, dört ve altı saatlik iskemi grupları arasında D-dimer ve biyokimyasal parametrelerden alanin aminotransferaz, aspartat aminotransferaz, laktat dehidrogenaz, kreatin fosfokinaz ve fosfat açısından anlamlı farklılıklar bulundu (p<0.05). Alkalen fosfataz değerleri açısından anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05). İskemi süresi arttıkça D-dimer ve biyokimyasal parametre değerlerinin arttığı ve gruplar arasında anlamlı farklılık olduğu gözlendi (p<0.05). Histopatolojik incelemede, iskemi süresinin artışıyla paralel olarak, oluşan iskemik hasarın anlamlı düzeyde artıp derinleştiği saptandı. Daha ileri klinik ve deneysel çalışmalarla desteklendiği takdirde D-dimer ve biyokimyasal parametreler, akut mezenter iskeminin erken tanısında belirteç olarak faydalı olabilir.Öğe Bilateral primary breast lymphoma: A rare case(2011) Yetim, İbrahim; Durgun Yetim, Tülin; Özkan, Orhan Veli; Diner, Güvenç; Savaş, Nazan; Davran, Ramazan; Helvacı, Rahmi; Kaya, HasanPrimary non Hodgkin’s lymphoma of the breast is rare. Bilateral involvement of the breasts is even morerare. Lymphomas are divided into two groups: Hodgkin’s Lymphoma and non Hodgkin’s lymphoma. Diffuse large cell non Hodgkin’s lymphoma is the most common type. A 56 year old female presented with masses in both breasts. An excisional biopsy was obtained from both tumoral masses. Histopathological assessment revealed diffuse large cell non Hodgkin’s lymphoma and chemotherapy was started. Here we present the case of bilateral primary breast lymphoma while discussing clinical characteristics, treatment modalities and the outcomes.Öğe Cerrahlarin unutmamasi gereken teknik : Shouldice herniorafi(2012) Yetim, İbrahim; Karaköse, Oktay; Dervişoğlu, Adem; Erzurumlu, KenanAmaç: Genel cerrahların; acil dışındaki ameliyatlar arasında, en fazla yaptıkları ikinci sırada yer alan ameliyat fıtık onarımıdır. Shouldice herniorafi klasik ameliyatlardan biri olup gerilimli olarak adlandırılan ameliyat sınıfında yer almaktadır. Bu ameliyat her cerrahın repertuarında bulunmalıdır. Cerraha bir alternatif sağladığı gibi, gerilimsiz tekniklerin uygulanamayacağı vakalarda kullanımı zorunlu hale gelebilir. Bu çalışmada Lichtenstein herniorafi ve Shouldice herniorafi arasındaki avantaj ,dezavantaj ve komplikasyonlarını literatür eşliğinde inceledik. Gereç ve Yöntem: Hastanemizde yapılan Lichtenstein herniorafi ve seçilmiş hastalardaki Shouldice herniorafi vakalarını karşılaştırdık. Nisan 2007-mayıs 2008 tarihleri arasında inguinal herni tanısıyla Samsun Bafra Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Servisi’nde Lichtenstein herniorafi yapılan 75 hasta ile Shouldice herniorafi yapılan 33 hasta takibe alınmıştır. Hastaların yaş-cins dağılımı, herni tipi, anestezi şekli, ortalama yatış süresi, erken ve geç komplikasyonları incelenmiştir. Bulgular: Postoperatif dönemdeki erken komplikasyonlar; idrar retansiyonu, yara enfeksiyonu ve hematom gelişmesi olarak gözlenmiştir. İdrar retansiyonu gelişen hastaların hepsine spinal anestezi uygulanmış olup, geçici idrar sondası takılması gerekti. Yüzeyel yara enfeksiyonu drenaj ve antibiyoterapi ile tedavi edildi. Hastaların geç dönem komplikasyonları incelendiğinde Schouldice herniorafi yapılan 1 hastada uylukta parestezi, lichtenstein herniorafi yapılan 1 hastada postoperatif 5.ayda nüks gelişti. Sonuç: Her cerrahın bilmesi gerektiğini düşündüğümüz bu tekniğin cerrahi eğitimi veren kurumlarda yeni yetişen cerrahlara alternatif bir yöntem olarak verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Cerrahiye bir alternatif sağladığı gibi, gerilimsiz tekniklerin uygulanamayacağı vakalarda doğrudan tercih edilebilir.Öğe Currrent approaches in treatment of hydatid cysts of liver(2013) Yetim, İbrahim; Erzurumlu, KenanKaraciğer kist hidatikleri tedavisinde temel prensipler, hastalığa sebep olan parazitin ara konak formunun öldürülmesi ve/veya vücuttan uzaklaştırılması, kistin yol açabileceği komplikasyonların önlenmesi boşaltılması ve sorunsuz kapanmasının sağlanmasıdır. İdeal tedavi hem hastalığın iyileştirilmesini tam olarak sağlamalı, hem de morbidite-mortalitesi minimal olmalıdır.Öğe Deneysel kolit modelinde centella asiatika ekstresinin etkinliği(2017) Özgür, Tümay; Özcan, Oğuzhan; Akküçük, Seçkin; Kılıç, Erol; Koyuncu, Onur; Oruç, Cem; Aydoğan, Akın; Öztürk, Ozan Utku; Motor, Sedat; Yetim, İbrahim; Temiz, MuhittinAmaç: İnflamatuvar barsak hastalıkları (İBH) çevresel, genetik ve immün faktörlerin sebep olduğu düşünülen bir grup kronik ve inflamatuvar durum olarak tanımlanmaktadır. Tedavisinde başlıca antiinflamatuvar, immünsupresif ve sitotoksik ilaç kombinasyonları kullanılmaktadır. Fakat bu ajanların ciddi yan etkilerinden dolayı yeni tedavi yöntemleri bulmak için araştırmalar yapılmaktadır. Bu çalışmanın amacı dekstran sülfat sodium (DSS) ile indüklenmiş deneysel kolit modelinde Centella Asiatica (CA) ekstresinin etkinliğini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışmada 24 adet Wistar Albino rat üç eşit gruba ayrıldı. Grup 1' e (kontrol) sadece su verildi. Grup 2' ye (kolit) DSS' li içme suyu ve Grup 3'e (medikasyon grubu) 200mg/kg/gün CA ekstresi ve DSS' li içme suyu verildi. Deney sonunda kolonun histopatolojik incelemesi ve myeloperoksidaz (MPO), malonildialdehit (MDO), tümör nekroz factör alfa (TNF-?) ve interlökin-10 (IL-10) düzeyleri belirlendi. Bulgular: CA ekstratı veilen grupta kolit grubu ile kıyaslandığında TNF- ? düzeyi daha düşüktü ve İL 10 düzeyi daha yüksekti. MPO ve MDA düzeyleri kolit grubunda diğer gruplarla karşılaştırıldığında anlamlı düzeyde daha yüksek bulundu. (p<0.05). Histopatolojik incelemede medikasyon grubunda daha az doku hasarı saptandı. Sonuç: CA ekstresi proinflamatuvar ve antiinflamatuvar sitokin düzeyini değiştirerek immünregulatuvar bir etki göstermektedir. Ayrıca serbest oksijen radikalleri oluşumunu önleyerek doku hasarını önlemektedir. Bu etkilerinden dolayı CA ekstresinin İBH tedavisinde faydalı bir ajan olarak kullanılabileceğini düşünmekteyiz.Öğe Effects of temporary abdominal closure methods on mortality and morbidity in patients with open abdomen(Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Derneği, 2018) Kılıç, Erol; Uğur, Mustafa; Yetim, İbrahim; Temiz, MuhyittinBACKGROUND: Open abdomen (OA) in which the abdomen is closed with temporary abdominal closure methods is the most effective in patients who develop severe abdominal sepsis or abdominal compartment syndrome. Major techniques used are Vacuum-Assisted Closure Method (VACM) and non-vacuum assisted closure method (NVACM). In the present study, the effects of different abdominal closure methods on morbidity and mortality were evaluated. METHODS: In the study, the temporary abdominal closure methods of the patients with OA during 2013–2016 were studied retrospectively. OA etiopathologies, mortality prediction scores, final abdominal closure periods and methods, hospitalization periods, complications (enteroatmospheric fistula, mesh infection, and incisional hernia), and mortality rates of patients who underwent VACM and NVACM were determined and compared. RESULTS: The present study included 123 patients who underwent VACM (n=65) and NVACM (n=58). There was no difference between the groups in terms of age, gender, and etiopathogenesis (p>0.05). The mean APACHE 4 and Multiple Organ Dysfunction Score (MODS) scores in the VACM/NVACM groups in treatment period were 47/63 and 11/14, respectively (p<0.05). The mean intensive care and hospitalization periods in the VACM/NVACM groups were 11/16 (days) and 22/28 (days), respectively (p<0.05). The collection and abscess development rates in the VACM and NVACM groups were 46.2% and 77.6%, respectively (p<0.05). The rate of enteroatmospheric fistula (EAF) development in the VACM and NVACM groups were 15.4% and 56.9%, respectively (p<0.05). The mean abdominal closure times in the VACM and NVACM groups were 13 and 17 days, respectively (p<0.05). Mortality rate in the VACM and NVACM groups were 18% (n=18) and 55% (n=32), respectively (p<0.05). CONCLUSION: In patients with OA, the temporary abdominal closure technique VACM has lower complication and mortality rates and shorter hospitalization period than other methods. Therefore, it is an effective and safe method for the treatment of OA.Öğe Ekinokokkozis’te germinal membran ve kist sıvısının raman spektroskopisi ile moleküler düzeyde biyokimyasal analizi(Türkiye Parazitoloji Derneği, 2019) Hamamcı, Berna; Açıkgöz, Güneş; Kılıç, Erol; Karaaslan, Kerem; Çetinkaya, Ülfet; Durgun Yetim, Tülin; Yetim, İbrahimAmaç: Hydatidosis, Echinococcus granulosus’un larva evresinin neden olduğu zoonotik paraziter bir enfeksiyondur. Çalışmada, karaciğer tutulumu olan hastaların cerrahi sırasında elde edilen germinal membran ve kist sıvılarının Raman spektroskopisi ile moleküler düzeyde biyokimyasal yapılarının incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntemler: Çalışmada, germinal membran ve kist sıvılarının mitokondriyal gen bölgesine göre moleküler karakterizasyonları belirlenmiş ve filogenetik analizleri yapılmıştır. Örneklerde Raman spektroskopisi kullanılarak 300-1800 cm-1 arasındaki spektral bantlar incelenmiştir. Bulgular: PZR analizleri sonucunda hastalardan elde edilen germinal membranlarda ve kist sıvılarında yaklaşık 400 bç büyüklüğünde DNA bandı elde edilmiştir. Germinal membranda 780, 880, 970, 1151, 1200, 1270 cm-1’de, kist sıvısında 780 ve 1200 cm-1’de farklı pikler gözlenmiştir. 1333-1335 cm-1’de elde edilen en şiddetli spektral bantların CH3CH2 kollajen ve polinükleotit zincirini gösteren modlar olduğu belirlenmiştir. Bu ise, E. granulosus’un moleküler düzeyde biyokimyasal yapısını gösteren spesifik pik olarak değerlendirilmiştir. Sonuç: Mikroorganizmaların tanımlanmasında ve biyolojik dokuların biyokimyasal analizlerinde; moleküler, serolojik ve konvansiyonel farklı tanı yöntemleri kullanılmaktadır. Bu yöntemlere ek olarak Raman spektroskopisinin hızlı, tahribatsız ve noninvaziv bir yöntem olduğu yapılan çalışmada gösterilmiştir. Dolayısıyla mikroorganizmaların temel biyokimyasal bileşenlerinin moleküler düzeyde analiz edilebilmesi bakımından alternatif bir yöntem olacağı düşünülmektedir.Öğe Farklı yaş grubundakı hastalarda laparoskopik kolesistektomi sonuçları(2011) Yetim, İbrahim; Dervişoğlu, Adem; Karaköse, Oktay; Büyükkarabacak, Yalçın; Bek, Yüksel; Erzurumlu, KenanAmaç Laparoskopik kolesistektomi benign safra kesesi hastalıklarında en çok tercih edilen metod olmuştur. İleri yaş ,mortalite ve morbiditenin artmasına neden olur. Bu çalışmanın amacı farklı yaşlardaki hastalarda laparoskopik kolesistektominin sonuçlarını karşılaştırmakır (yaş < 30, 31-64 yaş,65 > yaş). Gereç ve Yöntemler Kasım 2001-Mayıs 2009 tarihleri arasında OMÜ Tıp Fakültesi ve Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesinde benign safra kesesi hastalığı nedeniyle laparoskopik kolesistektomi uygulanan toplam 511 hasta retrospektif olarak analize edildi. Hastalar yaşlarına göre 3 gruba bölündü. Grup A (<30 yaş, n=47),Grup B (31-64 yaş,n=368),Grup C (65 yaş>,n=96). Bulgular Tüm gruplarda laparoskopik kolesistektomi için en sık endikasyon semtomatik kolelitiazisdir. Ko-morbit hastalılar Grup C’de, Grup A ve B’ye göre anlamlı olarak daha yüksekti.İnsidental bilier patolojiler ve abdominal operasyon öyküsü tüm gruplarda benzer şekildeydi. Bununla birlikte bilier kanal ve sistik arter anomalileri Grup A’da,Grup B ve C’ ye göre anlamlı olarak yüksek bulundu. Bu çalışmada 26 hastada (%5.08) açık kolesistektomiye dönmek gerekti. Açığa dönüşün en büyük nedeni Callot üçgeni zor diseksiyonu idi( 21 hastada ;%80). Gruplar arasında morbidite açısından farklılık yoktu. Sonuç Sonuç olarak, genç hastalarda safra yolu anomalilerinin ve yaşlı hastalarda ko-morbid bozuklukların daha yaygın olduğu düşünülmelidir. Bu faktörler hastanın preoperatif iyi değerlendirilmesi sonucu etkilemez. Bununla birlikte cerrah bu durumun farkında olmalı ve intraoperatif ve postoperatif komplikasyonlar nedeniyle dikkatli olmalıdır.Öğe Hipertrigliseridemi sonucu gelişen nekrotizan pankreatit : Olgu sunumu(2011) Yetim, İbrahim; Özkan, Orhan Veli; Diner, Güvenç; Yılmaz, Aydın; Gökçe, Cumali; Kaya, HasanHipertrigliseridemiden kaynaklanan akut pankreatitlere, kliniklerde nadir rastlanılmaktadır. Akut pankreatik nekroz yaşamı tehdit eden ve tedavisi önem teşkil eden pankreatit formudur. Nekrotizan pankreatit tedavisinde gerektiğinde cerrahi tedavinin kliniğine göre zamanında yapılması gerekir. Olgumuzda hipertrigliseridemi nedenli pankreatik nekroz gelişmiş olup tedavisinde cerrahi müdahale gerekti. Cerrahi tedavi sonrasında hastanın kliniği tamamen düzeldi. Olgumuzu hipertrigliseridemiye bağlı nekrotizan pankreatit gelişen ve cerrahi eksplorasyon yapılan vakayı literatüre eşliğinde tartışmayı amaçladık.Öğe Kaburgası kırık hastaların ağrı palyasyonunda interkostal blokaj etkisinin incelenmesi(2012) Durgun Yetim, Tülin; Yetim, İbrahim; Duru, MehmetAmaç: Bu çalışmada interkostal sinir blokajının kaburgası kırık hastalarda ağrıya etkisi ve kullanılan opioid gereksinimini azaltmaya yönelik etkisi araştırıldı. Çalışma planı: Ağustos 2008 - Temmuz 2010 tarihleri arasında Antakya Devlet Hastanesi ve Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde kaburgası kırık 120 hasta, bu klinik randomize prospektif çalışmaya dahil edildi. Hastalar iki gruba ayrıldı. Grup 1’e (n=60) tramadol (200 mg/gün) ile lornoksikam (8 mg/gün) uygulandı. Grup 2’ye (n=60) 50 mg/gün tramadol ile lornoxicam (8 mg/mg) tedavisine ilaveten interkostal sinir blokajı (%0.5 bupivakain 3 ml) yapıldı. İstirahatte ve öksürürken hasta memnuniyeti görsel analog skalası (GAS) değerleri kaydedildi. Yirmi dört saat sonunda toplam kullanılan tramadol miktarı ve analjezik istemi sayısı kaydedildi. Bulgular: İki grup arasında GAS değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamadı (p<0.05). Ancak kullanılan tramadol miktarı ve analjezik istem sayısı interkostal blokaj yapılan grupta anlamlı derecede düşük idi (p<0.05). Sonuç: Kaburga kırığı olan hastalarda ağrı tedavisinde interkostal sinir blokajın opioid dozunu ve böylece oluşabilecek yan etkileri azaltmada etkili olduğu sonucuna varıldı.Öğe Kistik ekinokokkozis : Aile enfeksiyonu(2011) Durgun Yetim, Tülin; Yetim, İbrahim; Davarcı, IşılKistik ekinokokkozis, Echinococcus granulosus’un neden olduğu ülkemizde de görülen zoonotik bir enfeksiyon hastalığıdır. Mustafa Kemal Üniversitesi Göğüs Cerrahisi Kliniği’ne başvuran bir olgunun akciğer ve karaciğerinde kist hidatik tespit edildi. Olgunun öyküsünden oğlunun karaciğerde kist hidatik nedeni ile ameliyat olduğu öğrenildi. Diğer aile bireylerinin incelenmesinde de bir olguda akciğerde, iki olguda da karaciğerde kist hidatik saptandı ve serolojik incelemeleri de pozitif olarak bulundu. Aynı ailede akciğerde ve karaciğerde kistik ekinokokkozis saptanması, ekinkokkoziste genetik faktörlerin de etkin olabileceğini, rutinde aile fertlerinin araştırılması gerekmese de, risk faktörü mevcut olan yörelerde aile bireylerinin araştırılmasının faydalı olabileceğini düşünerek olguları sunmaya değer gördük.Öğe Korozif özofajit tedavisinde N-asetil sistein kullanımının erken dönemde striktür gelişimini engellemedeki etkinliği(2011) Tülin, Durgun Yetim; Yetim, İbrahim; Duru, MehmetÖzofagus korozif yanıklarında erken dönem striktürün engellenmesinde N-asetil kullanımının etkinliğini araştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Özofagusun yakıcı maddeler nedeniyle gelişen darlıkları, sıvı veya katı nitelikteki yakıcı maddelerin ağız yoluyla alınması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bulgular: Konvansitonel+N-Asetil sistein kullanılan grupta 1 hastada, konvansiyonel tedavi uygulanan grupta 7 hastada darlık gelişti. Sonuç: Tek başına konvansiyonel tedavi ve konvansiyonel tedavi + N-asetil sisteinin birlikte kullanım etkinliğini değerlendirmek için randomize prospektif bir çalışma yapıldı. Evre 2b ve evre 3 yanıklı 50 hasta incelendi. Yoğun n-asetil sistein tedavisi ileri evre korozif özofajiti bulunan hastalarda striktür gelişim sıklığını azaltabilir. Daha fazla sayıda hasta içeren gruplar veya deneysel çalışmalarla bulgularımızın destekleneceğini umuyoruz. (JAEM 2011; 10: 73-5)Öğe Kronik sakrokoksigeal pilonidal sinüs zemininde gelişen skuamöz hücreli karsinom : Bir olgu sunumu(2011) Yetim, İbrahim; Semerci, Ersan; Özkan, Orhan Veli; Paltacı, İlhan; Diner, GüvençPilonidal sinüs hastalığı genellikle sakrokoksigeal bölgede yerleşen, skuamöz epitelle döşeli, kıl içeren sinüslerin oluşturduğu edinsel inflamatuar bir hastalıktır. Etiyolojisi kesin bilinmemekle birlikte, patogenezinde dökülen kılların subkutanöz kistlere penetre olarak yabancı cisim reaksiyonu ve enfeksiyona sebep olduğu kabul edilir. Pilonidal sinus hastalığının sık görülen komplikasyonları sellülit, apse ve fistül oluşumudur. Kronik inflamasyonun bazı malignitelerin etiyolojisinde rol oynadığı bilinmektedir. Malign dejenerasyon, kronik pilonidal hastalıkta çok nadir bir komplikasyondur. Burada uzun yıllar tedavisiz kalmış pilonidal sinüs hastalığı zemininde gelişmiş skuamöz hücreli karsinom tanısı ile cerrahi olarak tedavi ettiğimiz bir olgumuzu sunuyoruz.Öğe Nadir bir incebarsak tıkanıklık nedeni olarak transomental herni : Olgu sunumu(2009) Özkan, Orhan Veli; Zararsız, İsmail; Yetim, İbrahim; Ersan Semerciİnternal herniler ince bağırsak obstrüksiyonunun nadir görülen bir nedeni olup insidansı %1’den daha az olarak bildirilmiştir. Transomental herni ise, internal hernilerin nadir rastlanan şekillerinden birisidir. Bu hernilerde içeriğin boğulma ve nekroza kadar giden dolaşım bozukluğu riski nedeniyle zamanında tanı konulması önemlidir. Bu olguda ileus belirtileri nedeniyle ameliyat ettiğimiz transomental herni sunuldu. Kolik tarzında ağrı ile acil servise başvuran 27 yaşındaki bayan hasta, yaklaşık on yıldır tekrarlayan karın ağrısı atakları geçiriyordu. Barsak tıkanıklığı ön tanısı ile yapılan ameliyatta ince bağırsağın omentum majustaki defekten fıtıklaştığı gözlendi. Fıtıklaşan ince barsaklar rezeksiyon yapılmadan redükte edildi. Ameliyat sonrası komplikasyon gelişmeden hasta taburcu edildi. Transomental herniler her nekadar nadir görülse de, genç ve daha önce ameliyat geçirmemiş, ve barsak tıkanıklığı görülen hastaların ayırıcı tanısında akılda tutulmalıdır. Bu hastalarda gecikmeden ameliyat kararı verilmesi önemlidir.Öğe Özofagus yabancı cisimlerdeki deneyimimiz(2012) Durgun Yetim, Tülin; Yetim, İbrahim; Bayaroğulları, Hanifi; Davarcı, IşılAmaç: Özofagus yabancı cisim aspirasyonları; tanı ve tedavisi geciktiğinde ölümle sonuçlanabilen komplikasyonlara yol açabilmektedir. Bizde kliniğimi- ze özofagus yabancı cismi tanısıyla başvuran olguları retrospektif olarak de- ğerlendirip, erken tanının önemini ve tedavi yöntemlerini irdelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntemler: Ağustos 2008 ile Haziran 2011 tarihleri arasında Antakya Devlet Hastane’si ve Mustafa Kemal Üniversitesi Göğüs Cerrahi kliniği’nde özofagus yabancı cismi tanısıyla yatarak tedavi gören 52 olguyu; yaş, cinsiyet, yabancı cisim tipi, hastaneye başvurma süresi, yabancı cismin lokalizasyonu, uygulanan tedavi, semptom ve komplikasyonlar açısından retrospektif olarak değerlendirildi.Bulgular: Olguların en küçüğü 12 aylık, en büyüğü 80 yaşında olup 24’ü(%46) erkek, 28’i (%54) kadın idi. 34’ü (%65) 60 yaş ve üzeriydi. Bu yaş grubunda çıkarılan yabancı cisimlerin %50’sini kemik oluşturuyordu. Olgularda; en sıkyakınmayı hipersalivasyon (%58) oluşturmaktaydı. Bunu disfaji (%20), batmahissi (%15), dispne (%7) takip ediyordu. Hastalarda yabancı cisim çıkarılma işlemi sonrasında komplikasyonla karşılaşılmadı. Sonuç: Özofagus yabancı cisimleri hayatı tehdit edebilecek komplikasyonla- rından dolayı çok önemlidir. Bu nedenle erken tanı ve tedavi önemlidir. Te- davisinde; rijit özofagoskopi en güvenilir yöntem olmaya devam etmektedir. (JAEM 2012; 11: 77-80)Öğe Stapler hemoroidopeksi yapılan hastalarda klinik deneyimimiz(2010) Yetim, İbrahim; Kardeş, Kenan; Karaca, Selami; Saçın, AdnanAmaç: Bu çalışmanın amacı hemoroidal hastalıgın cerrahi tedavisinde stapler hemoroidopeksi sonuçlarının değerlendirilmesidir. Gereç-yöntem: 3. ve 4.derece hemoroidi bulunan 12 hasta stapler hemoroidopeksi ile tedavi edildi. Hastaların hastanede kalış süreleri, operasyon süresi, postoperatif ağrısı ,komplikasyonlar ve normal aktivitelere dönüşü ve nüks açısından değerlendirildi. Hastaların izlem süresi 1 yıldır. Bulgular: Hastaların 1 tanesinde postoperatif minimal kanama izlendi.(%7.8) Medikal tedavi edildi. Başka komplikasyon izlenmedi. Postop ortalama hastanede kalma süresi 2 gün. 6 hasta postop ilk 24 saat içinde analjezik ihtiyacı duydular. Daha sonraki dönmede gerek duymadılar. Yapılan rectal muayenelerinde sütür hattında bir patoloji saptanmadı. Bütün hastalar yaklaşık 1 haftada normal aktivitelerine döndüler.1 yıl sonunda nüks izlenmedi. Sonuç: Stapler hemoroidopeksi uygulaması maliyetli bir yöntem olması rağmen; postoperatif ağrının az olması, hastanede kalış süresinin ve işe dönüş süresinin kısa olması nedeniyle önerilen bir yöntemdir. Bulgularımız gelecekte yapılan klinikÖğe Tiroid cerrahisi klinik tecrübemiz(2011) Yetim, İbrahim; Kardeş, Kenan; Karaca, Selami; Saçın, AdnanAmaç Tiroid bezi hastalıklarının cerrahi tedavisi birçok merkez tarafından yapılmaktadır. Bu çalışmada kliniğimizde tiroid cerrahisi yapılan hastalardan elde edilen sonuçlar literatür verileriyle karşılaştırıldı. Gereç ve Yöntemler Nisan 2005-Mart 2008 tarihleri arasında Samsun Bafra Nafız Kurt Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde tiroidektomi yapılan 146 hasta retrospektif olarak incelendi ve komplikasyon oranları belirlendi. Bulgular Hastalarımızda mortalite, yara enfeksiyonu, nüks ve kalıcı rekürren laryngeal sinir hasarı izlenmedi. 8 hastada geçiçi laryngeal sinir hasarı, 3 hastada geçiçi hipoparatroidi,1 hastada kalıcı hipoparatroidi, 20 hastada hipotroidi ve 6 hastada hematom izlendi. Bu hastalardan 126 hastada benign ve 20 hastada malign tiroid kitlesi tespit edildi. Benign hastaların 110 nodüler kolloidal guatr, 18 vakada adenoma, 14 vakada tiroidit, 4 vakada diffüz kolloidal guatr tespit edildi. Malign hastalardan 12 hastada papiller trioid karsinomu ve 8 hastada folliküler karsinom izlendi. Sonuç Yapılan çalışmalarla sonuçlarımız karşılaştırıldığında halen uygulanmakta olan troidektominin yeterli ve oldukça güvenilir bir teknik olduğu görülmüştür.Öğe Toraks travmalı 156 hastanın değerlendirilmesi(2011) Durgun Yetim, Tülin; Yetim, İbrahim; Duru, Mehmet; Bayaroğulları, HanifiAmaç: Travma nedeniyle acil servise başvuran hastaların, ölüm nedenlerinin önde gelen sebeplerinden önemli bir kısmını, toraks travmaları oluşturmaktadır. Gereç ve Yöntemler: Antakya Devlet Hastanesi ve Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 2008-2010 yılları arasında kliniğimize başvuran 156 toraks travmalı hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların 95’i erkek, 61’i kadındı. Yaş ortalaması künt travmalarda (18-65), penetran travmalarda (13-55) idi. Bulgular: Hastaların 112 ‘si künt, 44’ü penetran toraks travması nedeniyle başvurdu.Doksan hastada kot fraktürü, 11 hastada klavikula, 9 hastada skapula, 10 hastada sternum fraktürü mevcuttu. İlave olarak 20 hastada yelken göğüs deformitesi saptandı. En sık intratorasik komplikasyon olarak 60 pnömotoraks, 20 hastada hemotoraks, 15 hastada kontüzyo akciğer saptandı. Hastaların 81’ine tüp torakostomi, 10 hastaya mekanik ventilasyon, 6’sına torakotomi, uygulandı. Hastaların ortalama hastanede yatış süresi (7-14) olarak belirlendi. Sonuç: Toraks yaralanmaları hastalar zaman kaybedilmeden acil travmatoloji deneyimi olan genel cerrahi, göğüs cerrahi, ortopedi, beyin cerrahi ve anestezi uzmanlarından oluşan multidisipliner bir ekip tarafından karşılanmalı ve tedavi edilmelidir. Özellikle penetran travmaların genç nesilde artma eğiliminde olması dikkat çekici olmalıdır.Öğe Warfarin dozaşımına bağlı intramural ince barsak hematomu (olgu sunumu)(2011) Yetim, İbrahim; Semerci, Ersan; Özkan, Orhan Veli; Temiz, Muhyittin; Aslan, AhmetAntikoagülanların kontrolsüz kullanımı kanamalara neden olabilmektedir. Warfarine bağlı spontan ince barsak duvarı hematomu nadiren görülen bir komplikasyondur. Warfarin kullanan karın ağrısı olan hastalarda intestinal intramural hematom ayırıcı tanıda düşünülmeli ve bu hastalarda medikal tedavi ön planda uygulanırken seçilmiş olgularda cerrahi tedaviye gereksinim olacağı da akılda tutulmalıdır. Burada spontan intestinal intramural hematom nedeni ile cerrahi olarak tedavi edilen bir olguyu sunarak nadir görülen bu durumu hatırlatmayı amaçladık.