Yazar "Zeteroğlu, Şahin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 11 / 11
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Deep vein thrombosis in pregnant women with heterozygous factor-V Leiden mutation : A case report(2009) Fansa, İyad; Güngören, Arif; Hakverdi, Ali Ulvi; Zeteroğlu, Şahin; Yetim, ÇağcılDeep vein thrombosis during pregnancy is an important risk factor increasing maternal morbidity and mortality. Factor V Leiden mutation is the most frequent one among many hereditary and acquired thrombophilic risk factors during pregnancy. In a 23-year-old woman who had been pregnant for 11 weeks and applied to hospital with sudden onset pain, swelling, and erythema in her left lower extremity, a thrombus from left main iliac to superficial femoral veins was detected via Doppler ultrasonography. She was hospitalized and low molecular-weight heparin (enoxaprine sodium) was initiated with a dosage of 12000 IU/day. She showed a rapid healing clinically and was followed up with enoxaprine and varsity sock until delivery. After labor, the dosage of enoxaprine was halved and withdrawn after six weeks, and oral warfarin sodium was started. The patient is still continued to be followed up without any problems.Öğe Diyaliz hastalarında gebelik olgularının değerlendirilmesi ve literatür sunumu(2004) Şahin, İdris; Zeteroğlu, Şahin; Güler, Hasan; Melek, Yasin; Eminbeyli, LokmanKronik böbrek yetmezliği hipotalamo-hipofizer-ovaryan aksı etkileyerek infertiliteye yol açmaktadır. Diyaliz tedavisi gören hastalarda gebe kalma oranı düşük olup, yıllık insidansı %0.5-1.4 arasında değişmektedir. Diyaliz tedavisi gören hastalarda gebelik oranlarının düşük olması nedeniyle çoğu ünitenin bu konudaki bilgisi sınırlıdır. Bu çalışmada Ocak 2002-Aralık 2003 tarihleri arasında Van Yüksek İhtisas Hastanesi Hemodiyaliz Ünitesi ile Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hemodiyaliz ve Sürekli Ayaktan Periton Diyalizi Unitesi'nde diyaliz tedavisi gören olgularda gözlenen üç gebelik olgusu değerlendirilerek bu konudaki literatür bilgileri ile karşılaştırıldı. Diyalize giren gebe hastalarda literatür bilgilerinin ve tedavi kılavuzunun sunulması amaçlandı.Öğe Evaluation of pain after uterine artery embolization(2005) Zeteroğlu, Şahin; Üstün, Yusuf; Engin Üstün, Yaprak; Şengül, Muzaffer; Harman, Mustafa; Kamacı, MansurObjective: In this study our aim was to determine the severity of post procedure pain associated with uterine artery embolization (UAE). Study Design: Twenty-one women with symptomatic uterine fibroid were recruited for the study. The procedure was performed in the angiography unit under conscious sedation. All patients received prophylactic intravenous antibiotics and analgesic, ibuprofen 600 mg. At the completion of the procedure, all patients were given ibuprofen 600 mg orally every six hours. The patients were discharged with oral ibuprofen (600 mg 4 times daily). The main outcome measure was severity of pain. The instrument for evaluation of pain was visual analog scale. The measurements were taken at every hour. Results: Twenty-one procedures were performed. The mean age was 43.04±4.21 years (range 34-52) and median parity was 4 (0-6). The mean post procedure pain scores after 1, 2 and 3 hours were 3.33±2.00, 4.57±1.74, 4.95±1.71 respectively. After the completion of embolization, it was found that pain appeared to peak in the initial 3-4 post-embolization hours, reached a plateau and then declined by 9 hours. Conclusion: There is an increased need for post procedural pain control for UAE patients, especially in the first 6 hours after the procedure.Öğe Fetüsü sezaryenle doğurtulan maternal ölüme neden olan serebral infarkt olgusu(2004) Şahin, Güler; Zeteroğlu, Şahin; Kamacı, Mansur; Altınok Yiğit, Filiz; Harman, Mustafa21 yaşında, G.2, P.O, A. 1, Y.O ve 35 haftalık gebe olarak şiddetli baş ağrısı ve anlamsız konuşma yakınması ve intrakranial kitle ön tanısı ile Beyin Cerrahi kliniğine yatırılan Bilgisayarlı Beyin Tomografisi (BBT)'nde sol parietalde 3x2cm.lik akut infarkt alanının, ertesi gün yapılan Magnetik Rezonans Görüntüleme (MRG)'sinde ise sol parietotemporooksipital lopta infarkt sabitlendiğinden medikal tedavi için Nöroloji kliniğine taburcu edildiği ve obstetrik muayene ve ultrasongrafısinde 35 haftalık ınakad prezentasyonlu canlı gebeliği saptanan olgunun, izlemi sırasında pulmoner arrest olması üzerine mekanik ventilasyon için Yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Obstetrik rekonsültasyon sonrası sezaryen yapılarak makadi prezentasyonlu 1640 gram ağırlıklı I -5.dakika Apgar skoru 7-9 olan canlı erkek çocuk duğurtuldu. Postoperatuvar 2. gün kardiyak arrest gelişen olgu resusitasyon girişimlerine rağmen exitus önlenemedi. MRI, serebral infarkt tanısında ilk tercih edilen görüntüleme yöntemi olmalı ayrıca anjiyografı yardımıyla trombolitik tedavi seçeneğinin de bundan sonraki akut serebral infarktlı olguların medikal tedavisinde yer alması düşünülmektedir.Öğe The frequency of metabolic syndrome in women with polycystic ovaries at reproductive age and comparison of different diagnostic criteria for metabolic syndrome(2007) Çalışkan, Eray; Kılıç, Teomant; Bodur, Harika; Zeteroğlu, ŞahinAmaç: Farklı tanı ölçütleri kullanarak polikistik over sendromlu (PKOS) hastalarda metabolik sendrom sıklığını (MetS) araştırmak. Materyal ve Metot: Rotterdam ölçütlerine göre PKOS tanısı konulmuş 182 kadın çalışma grubunu oluştururken, yaşa göre eşleştirilmiş 182 kadın da kontrol grubunu oluşturdu. Her iki grupta da MetS sıklığı Ulusal Kolesterol Eğitim programı (NCEP: National Cholesterol Education Program Expert Panel), Dünya Sağlık Örgütü (WHO: World Health Organization), Amerikan Kalp Derneği/Ulusal Kalp Akciğer Kan Enstitüsü (AHA/NCLBI: American Heart Association/National Heart Lung Blood Institute), Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF: International Diabetes Federation) ve Rotterdam MetS kriterleri kullanılarak araştırıldı. Sonuçlar: PKOS grubunda AHA/NCLBI dışındaki diğer tüm ölçütlerle MetS tanısı konulmuş hasta sıklığı kontrol grubundan fazlaydı. Bu fark, özellikle daha genç yaşlarda daha belirgindi. En yüksek MetS sıklığı tanısı %26 ile IDF ölçütlerine göre konuldu. Bel çevresi ve açlık kan glukozunda kullanılan düşük kesme değerleri IDF ölçütlerini MetS tanısında en ayırt edici ölçütler yapmaktadır. Bu ölçütler PKOS hastalarında riskli kadınların ayırt edilmesinde ve MetS’e bağlı ileride oluşacak etkilerin önlenmesinde kullanılabilir. Tartışma: IDF, NCEP ve Rotterdam ölçütleri göstermektedir ki, PKOS’lu kadınlarda MetS oluşumu daha genç yaşlarda başlayabilir. MetS’in gelecekteki kardiyovasküler etkilerinin tedavisi ve yönetimindeki en önemli strateji önleme olduğu için en ayırt edici ölçütler kullanılarak daha fazla kadını MetS olarak tanımlamak riskli kadınların MetS’in gelecekteki etkilerinden korunmalarını sağlayabilir.Öğe Genital enfeksiyon şüphesi olan adölesan ve yetişkin kadınlarda enfeksiyon etkenleri(2005) Duran, Nizami; Çulha, Gülnaz; Çetin, Meryem; Zeteroğlu, Şahin; Güngören, Arif; Hakverdi, Ali UlviAmaç: Bu çalışmanın amacı bölgemizde genital enfeksiyon şüpheli adölesan ve yetişkin kadınlarda genital enfeksiyona sebep olan mikrobiyal etkenleri değerlendirmek ve genital enfeksiyon sıklığını araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Mayıs 2004-Aralık 2004 tarihleri arasında Mustafa Kemal Ünversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniğine başvuran yaşlan 16-63 arasında değişen toplam 534 kişi dahil edildi. Adölesan grupta 112 olgu, yetişkin grubunda ise 422 olgu vardı. Sürüntü örnekleri vajinal ve endoservikal akıntıdan alındı. Çalışmada 534 vajinal akıntı örneğinin incelenmesinde; taze preparat, Gram boyama ve kültür yöntemleri kullanıldı. İzole edilen suşlar biyokimyasal testler ve API 20C AUX (bioMerieux) kiti ile tanımlandı. Bulgular: Örneklerin 128 (%23.9)'inde patojen mikroorganizma üremesi saf kültür halinde ya da vajinanın normal flora mikroorganizmalarına baskın olarak tespit edildi. Bunların %48 (62/128)'i Candida albicans, %11 (14/128)'i Candida spp., %13 (17/128)'ü Gardnerella vaginalis, %7 (9/128)'si B grubu streptokok, %7 (9/128)'si Trichomonas vaginalis, %5 (7/128)'ü Escherichia coli, %4 (5/128)'ü Staphylococcus aureus ve %4 (5/128)'ü Enterokok olarak tanımlandı. Vajinal sürüntü örneklerinin %59 (315/534)'unda normal vajinal flora üyesi mikroorganizma üremesi görülürken, örneklerin %17 (91/534)'lik bir kısmında da bakteri üremesi tespit edilemedi. Patojen mikroorganiz¬maların dağılımı incelendiğinde adölesan grupta Candida cinsi mayalar %26 (29/112), bakteriyel orjinli mikroorganizmalar ise %5 (6/112) oranında izole edilirken olguların hiçbirinde Trichomonas vaginalis'e rastlanmamıştır. Yetişkin grupta ise maya izolasyonu %11 (47/422) oranında bulunurken bakteriyel orijinli enfeksiyonların %9 (38/422) olduğu tespit edilmiştir. Adölesan gruptan farklı olarak yetişkinlerde %2 oranında da Trichomonas vaginalis varlığı saptandı. Sonuç: Adölesan grupta Candida cinsi mayaların, yetişkinlerde ise bakteriyel ajanların daha sık enfek¬siyon nedeni olduğu tespit edilmiştir.Öğe İntrapartum fetal monitorizasyonun etkinliği(2005) Sürücü, Ramazan; Şahin, Hanım Güler; Zeteroğlu, Şahin; Engin Üstün, Yaprak; Üstün, Yusuf; Kamacı, Mansur; Kolusarı, AliAmaç: İntrapartum elektronik fetal monitorisazyonun (EFM) fetal asidozu ve yenidoğan yoğun bakım ihtiyacını belirlemedeki etkinliğinin araştırılması. Gereç ve Yöntem: Kliniğimize doğum amacıyla başvuran, gebelik yaşı 37-42 hafta arasında olan 100 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar eylem süresince eksternal olarak kardiotokografi ile monitorize edildi. Variabilite kaybı, değişken deselerasyon ve geç deselerasyon varlığı non-reaktif test olarak kabul edildi. Doğum sonrası çift klemplenmiş umblikal arterden fetal kan gazı analizi yapıldı ve Apgar skorları değerlendirildi. pH<7.20 ve baz açığı <-12 mmol/L, sınır değerler alınıp, çapraz tablolar oluşturularak, anormal EFM varlığının belirtilen durumları ve asfiksi ön tanısıyla yenidoğan yoğun bakıma yatırılan bebekleri saptayabilmedeki değeri araştırıldı. İstatistiksel analizler SPSS 9.05 paket program kullanılarak gerçekleştirildi. Bulgular: Anormal fetal kalp hızı paternlerinin düşük Apgar skorlarını belirlemedeki sensitivite, spesifite, pozitif prediktif değer ve negatif prediktif değeri birinci dakika için sırasıyla; %61.9, %91.1, %65.0 ve %90.0, aynı değerler beşinci dakika için sırasıyla; %75.0, %87.5, %45.0 ve %96.3 olarak bulundu. Aynı değerler pH<7.20 için sırasıyla; %58.8, %88.0, %50.0 ve %91.3 olarak saptandı. Baz açığı <-12 olması için aynı değerler sırasıyla; %45.5, %83.1, %25.0 ve %92.5 olarak saptandı. Yenidoğan yoğun bakım ihtiyacını belirlemedeki sensitivitesi %75.0, spesifitesi %84.8, pozitif prediktif değeri %30.0 ve negatif prediktif değeri %97.5 olarak saptandı. Sonuç: Travayda saptanan normal kalp hızı paternleri yüksek oranda olumlu fetal iyilik haliyle birliktedir. Ancak anormal paternlerin varlığı aynı şekilde yüksek oranda kötü fetal sonuçla birliktelik göstermemektedir.Öğe Preeklamptik gebelerde umbilikal arter eritropoetin değerleri(2006) Şahin, Hanim Güler; Sürücü, Ramazan; Zeteroğlu, Şahin; Engin Üstün, Yaprak; Üstün, Yusuf; Kamacı, Mansur; Kolusarı, AliAmaç: Bu çalışmada preeklamptik gebelerde umbilikal arter eritropoetin (EPO) değerlerinin saptanması ve klinikle ilişkisinin araştırılması amaçlandı. Materyal ve Metod: Prospektif olarak planlanan bu çalışmaya gebelik yaşı 37-42 hafta arasında değişen 26 normal (1. Grup), 25 hafif preeklamptik (2. Grup) ve 17 ağır preeklamptik gebe (3. Grup) dahil edildi. Hastalardan doğum sonrası çift klemplenmiş umbilikal kordonda, umbilikal arterden kan gazı ve EPO ölçümleri için kan örnekleri alındı. Sosyodemografik veriler, eylem ve doğum özellikleri ile yenidoğan muayene bulgular› kaydedildi. Gruplar arasındaki kan gazı parametreleri ve EPO düzeylerinin birbirleriyle ve klinik bulgular ile ilişkileri araştırıldı. İstatistiksel analizler SPSS paket programı kullanılarak yapıldı. Bulgular: Gruplar arasında gravida, parite ve gebelik yaşları açısından farklılık yoktu (p>0.05). Maternal yaş 2. grupta diğer iki gruba göre anlamlı olarak yüksekti (p<0.05). Sistolik ve diastolik kan basınçları açısından her üç grup arasında anlamlı farklılık olup (p<0.05), en yüksek değerler 3. grupta saptandı. Bebek doğum kilosu bir, iki ve üçüncü grupta sırasıyla; 3480.76±431.75, 3373.20±846.83 ve 2497.05±859.83 gram olarak saptandı (p<0.05). Birinci dakika Apgar skoru değerleri sırasıyla; 8 (7-10), 8 (3-9) ve 6(3-9) olarak saptandı (p<0.05). pH değerleri sırasıyla 7.35±0.06, 7.25±0.11 ve 7.19±0.09 olarak, baz açığı (BA) değerleri -4.71±2.02, -6.53±3.98 ve -9.29±3.82 mmol/L olarak, EPO değerleri ise 30.0 (9.2-122), 62.5 (11.0-549) ve 167.4 (10.1-908) mU/ml olarak saptandı ve gruplar arasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0.05). Spearman ikili bağıntı analizinde maternal yaş ile EPO değerleri arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. EPO değerleri ile sistolik, diastolik kan basıncı ve pCO2 değerleri arasında pozitif yönde, birinci ve beşinci dakika Apgar skoru, doğum kilosu, pH ve BA değerleri arasında ise negatif yönde anlamlı bir korelasyon saptandı. Sonuç: Doğumda umbilikal arter EPO düzeyleri preeklampsinin şiddetiyle, perinatal hipoksinin klinik ve biyokimyasal belirleyicileri ile anlamlı bir ilişki göstermektedir. Bulgularımız eritropoetinin preeklampsinin neden olduğu kronik fetal hipoksinin biyokimyasal bir belirleyicisi olarak kullanılabileceği fikrini desteklemektedir.Öğe Sezaryan operasyonlarında idrar sondası rutin olarak uygulanmalı mı?(2007) Kolusarı, Ali; Zeteroğlu, Şahin; Şahin, Hanım Güler; Sürücü, Ramazan; Kamacı, MansurAMAÇ: Bu çalışmada sezaryen operasyonlarında üretral kateter uygulanan ve uygulanmayan hastaların intraoperatif komplikasyonlar ve postoperatif morbidite yönünden karşılaştırılması amaçlandı. MATERYAL ve METOD: Bu çalışma prospektif randomize olarak planlandı. Aralık 2001-Haziran 2002 tarihleri arasında spontan miksiyon sonrası sezaryen ile doğum yaptırılan 50 hasta (1. grup) ile operasyon öncesinde foley üretral kateter uygulanarak sezaryen yapılan 50 hasta (2. grup) intraoperatif komplikasyonlar ve postoperatif morbidite açısından karşılaştırıldı. BULGULAR: Gruplar arasında yaş, gravida, parite, sezaryen endikasyonları, postoperatif enfeksiyon riskini arttırabilecek faktörler ve operasyon süresi açısından anlamlı fark yoktu. Her iki grupta da intraoperatif komplikasyon görülmedi. Postoperatif mobilizasyon birinci grupta anlamlı olarak daha erkendi (6.58±1.69. saate karşılık 12.52±4.48. saat). Birinci gruptaki hastalar 5.24±3.53. saatte spontan idrara çıktılar. Postoperatif 12.saatte spontan idrara çıkmayan ve glob vesikale saptanan 2 hastada (% 4) drenaj amaçlı (bu hastalarda epidural anestezi uygulanmıştı) nelaton sonda uygulandı. İkinci gruptaki hastalarda sondanın çıkarılma süresi postoperatif 12.08±4.42. saatti. Birinci grupta üriner sistem enfeksiyonu saptanmazken ikinci grupta 4 olguda (% 8) saptandı ve aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı idi. SONUÇ: Sezaryen operasyonlarında üretral kateter uygulaması, postoperatif üriner sistem enfeksiyon oranını arttırmaktadır. Sezaryen operasyonlarında üretral kateter uygulanmasının efektif olmadığını düşünmekteyiz.Öğe Uterine artery catheterization and selective embolization for leiomyoma : Patient acceptance and clinical outcome(2007) Zeteroğlu, Şahin; Çalışkan, Eray; Harman, Mustafa; Şengül, Muzaffer; Coşkun, Ebru; Tıraş, Bülent; Kamacı, MansurOBJECTIVE: To evaluate the patient acceptance and clinical outcome after selective uterine leiomyoma embolisation. MATERIAL-METHODS: Twenty-four women with symptomatic uterine fibroid were recruited for this study. Selective uterine leiomyoma embolisation proceeded until complete vascular occlusion was achieved. The main outcome measure was decrease in the leiomyoma volume and factors that predict it. Pearson correlation analysis and lineer regression analysis were performed to identify possible correlates and predictors of decrease in leiomyoma volume. Patient satisfaction was assessed by asking the subjects to indicate their degree of satisfaction on a five-point scale. RESULTS: The mean age of the patients was 41.5±4.9 (Range: 28-52). The mean leiomyoma volume before the procedure was 157 ± 214 cm3 which was calculated to be 44 ± 66cm3 with a 76 ± 17 % (Range= 30-99%) decrease in the mean leiomyoma volume at the end of one year. Correlation analysis revealed that only preoperative estradiol level was positively correlated to the extent of decrease in the leiomyoma volume (r=0.54, p=0.005). This was also proved in the regression analysis (beta=0.25, p=0.01). During the follow-up 17 (70.8%) patients had complete remission of the symptoms, five (20.8%) had partial remission and two (8.3%) had no clinically significant change. Twenty patients (83.3%) were completely satisfied, two were satisfied and two were dissatisfied with the leiomyoma embolisation procedure. CONCLUSION: There is a positive correlation between the preoperative estradiol level and the extent of the decrease in the leiomyoma volume after the embolisation procedure. As leiomyoma is a hormone dependent tumor, the shrinkage of the leiomyoma seems also dependent on the estradiol levels before the precedure besides the ischemic necrosis caused secondary to arterial embolisation.Öğe Vaginal akıntı ve kaşıntı şikayeti olan kadınlarda Trichomonas vaginalis yaygınlığının araştırılması(2006) Çulha, Gülnaz; Hakverdi, Ali Ulvi; Zeteroğlu, Şahin; Duran, NizamTrichomonas vaginalis {T. vaginalis) kadınlarda en sık karşılaşılan cinsel yolla bulaşan patojenler arasında yer alır. Bu çalışmada vajinal akıntı ve kaşıntı şikayeti nedeniyle Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniğine başvuran yaşları 20-40 arasında değişen hastalarda Trichomonas vaginalis (T. vaginalis) varlığı araştırıldı. Hastaların jinekolojik muayenelerinde spekulum ile vajina arka forniksten steril serum fizyolojik içeren iki tüpe eküvyon ile vajinal akıntı örnekleri toplandı. Eküvyonla alınan vajinal sürüntüden biri direkt mikroskobik bakı ve Giemsa boyama yöntemi için kullanılırken diğeri içinde at serumu ve antibiyotik ilave edilen Trichomonas besiyerine (CPLM) ekim yapılarak incelendi. Her üç yöntemle, 275 örnekte toplam (%2,18) oranında parazit saptandı. Alınan 275 örneğin lam-lamel arası inceleme ve boyama yöntemiyle 5'inde (%1,81), kültür yöntemiyle 6'sında (%2,18) T. vaginalis saptandı Sonuç olarak, T. vaginalis tanısında Direkt mikroskopik incelemenin yanı sıra kültür yönteminin de yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Çalışma bölgemizde ilk kez yapılmış olup Türkiye'nin diğer bölgelerinde yapılan çalışmalarla karşılaştırılmıştır ve elde ettiğimiz oranın diğer bölgelerdekine göre daha düşük olduğu görülmüştür.