Yazar "İlhan, Özgür" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 24
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Anterior lens capsule rupture and traumatic cataract due to blunt ocular trauma(2013) İlhan, Nilüfer; İlhan, Özgür; Çoşkun, Mesut; Ayıntap, Emra; Tuzcu, Esra; Keskin, Uğurcan; Öksüz, HüseyinSağ gözüne plastik bir oyuncak çarpan 16 yaşında kadın travmadan iki gün sonra görme kaybı şikayeti ile göz kliniğine başvurdu. En iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK) sağ gözde el hareketi idi. Biyomikroskopik muayenesinde lens ön kapsül rüptürü ile birlikte hafif şişmiş travmatik katarakt ve ön kamarada hafif bir inflamasyon mevcuttu. Göz içi basıncı 16 mmHg idi. Gözün arka segment ultrasonografisi normaldi. Şeffaf korneal insizyondan simcoe kanül kullanılmasını takiben katlanabilir, akrilik, arka kamara göz içi lens (GİL) implantasyonu ameliyatı yapıldı. Ameliyattan bir ay sonra sağ gözünde EİDGK 20/20 idi. Künt göz travması gençlerde nadiren ön kapsül rüptürü ve travmatik katarakta yol açabilir. Bu komplikasyon nadir olmakla birlikte göz muayene ve cerrahisi titizlikle yapılmalıdır. (Turk J Ophthalmol 2013; 43: 477-8)Öğe Behçet hastalarında oksidatif stress ve antioksidan savunma mekanizması(2011) Keskin, Uğurcan; Ayıntap, Emre; Öztürk, Oktay Hasan; Özyurt, Hüseyin; Coşkun, Mesut; İlhan, Özgür; Ayhan Tuzcu, EsraAmaç: Bu çalışmanın amacı Behçet Hastalığı’nın aktif ve inaktif dönemlerinde oksidan /antioksidan sistemin durumunu değerlendirmek için serum malondialdehid, nitrik oksit seviyeleri ile glutatiyon peroksidaz ve süperoksit dismutaz enzim aktivitelerinin ölçülmesidir. Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza Behçet Hastalığı tanısı almış 22 hasta dahil edildi. Klinik değerlendirmede klinik semptomlarda kötüleşme ve üveiti olan hastalar aktif dönem olarak değerlendirildi. Nitrik oksidin in vitro ve in vivo üretiminin göstergesi olan nitrit miktarı Griess reaksiyonu ile ölçüldü. Serum malondialdehid seviyesi, malondialdehidin tiyobarbitürik asit ile 90-100 oC’de reaksiyona girmesine dayanan bir metot ile ölçüldü. Toplam süperoksit dismutaz aktivitesi ölçümü, xanthine/xanthine oksidasyon sistemi ile elde edilen O2 ile nitroblue tetrozolyumun indirgenmesinin inhibisyonuna dayanan yöntem ile ölçüldü. Glutatiyon peroksida Bulgular: Aktif dönemdeki malondialdehid (aktif: 2,927 ± 0,292 µmol / L, inaktif: 2,145 ± 0,188 µmol / L)ve nitrik oksit (aktif: 115,03 ± 3,28 µmol / L , inaktif: 78,20 ± 5,33 µmol / L) seviyeleri anlamlı olarak yüksek bulundu(p<0,05). Glutatiyon peroksidaz (aktif: 89,170 ± 5,83 U / L, inaktif: 140,99 ± 11,10 U / L) ve süperoksit dismutaz (aktif: 6,094 ± 0,467 U / L, inaktif: 7,688 ± 0,429 U / L) aktivitelerinde ise aktif dönemde inaktif dönem ile kıyaslandığında anlamlı azalma tespit edildi (p<0,05) Sonuç: Bu bulgular Behçet Hastalığı’nda oksidan/antioksidan dengenin bozulduğunu ve oksidatif stres olarak adlandırılan durumun oluştuğunu desteklemektedir. Behçet Hastalığı'nın şiddeti de bozulmuş olan antioksidan mekanizmaya bağlı olabilir. Bu bulgular hastalığın patogenezi ve prognozu ile ilgili bilgilere katkı sağlamaktadır ve konu ile ilgili yeni çalışmalara olan ihtiyacı göstermektedir.Öğe Çoklu kraniyal sinir tutulumu ile seyreden kafa tabanı ve orbita duvar fraktürlü bir olgu(2013) İlhan, Nilüfer; İlhan, Özgür; Parlakfikirler, Nihan; Coşkun, Mesut; Ayhan Tuzcu, EsraTravma sonrası kafa tabanı kırıkları kraniyal sinir felçlerine neden olabilmektedir. Kafa tabanı kırıklarında mortalite ve morbidite oranları yüksektir. Bu olgular multidisipliner bir şekilde değerlendirilip tedavi şekline karar verilmelidir. Bu yazıda, ezilme şeklinde kafa travması sonrası kafa tabanı ve orbita kemik kırıklarının yol açtığı sağ abdu-sens, sağ fasiyal sinir felçli ve sol optik nöropatili bir olgu sunuldu.Öğe Delici göz küresi yaralanmalarından sonra fitizis bulbi gelişiminde etkili olan faktörler(2012) Çoşkun, Mesut; Ataş, Mustafa; Akal, Ali; İlhan, Özgür; Keskin, Oğuzhan; Ayhan Tuzcu, EsraAMAÇ Delici göz küresi yaralanmalarından sonra fitizis bulbi gelişimine etki eden faktörler araştırıldı. GEREÇ VE YÖNTEM 2000-2006 yılları arasında delici göz küresi yaralanması nedeni ile tedavisi ve takipleri yapılan 132 hastanın kayıtları derlenerek, bunlar arasından fitizis bulbi gelişen 8 olgunun kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Olgular, yaralanmanın tipi, niteliği, anatomik yeri, eşlik eden ön/arka segment patolojileri ve fitizis bulbi gelişimi yönünden incelendi. BULGULAR Ortalama takip süreleri 2,06±1,47 (dağılım, 6 ay -5 yıl) olan 5 erkek, 3 kız toplam 8 fitizis bulbi gelişen olgunun yaş ortalaması 7,12±4,70 (dağılım, 2-16 yaş) idi. Fitizis bulbi olguların 3’ünde (%37,5) kapalı perforasyonu takiben gelişen endoftalmi nedeniyle, 3’ünde (%37,5) sklera gerisine uzanan zon 2-3 skleral perforasyon ve eşlik eden retina dekolmanı nedeniyle, 2 olguda (%25) da travmanın neden olduğu proliferatif vitreoretinopatiye bağlı gelişmişti. Ortalama fitizis bulbi gelişme süresi 5,5±2,13 (dağılım, 3-10 ay) idi. SONUÇ Delici göz küresi yaralanmalarından sonra, görme prognozu ve fitizis bulbi gelişimini etkileyen en önemli faktörlerin yaralanmanın büyüklüğü ve anatomik yeri, eşlik eden ön ve arka segment patolojileri ile travmaya ikincil endoftalmi gelişimi olduğunu düşünmekteyiz.Öğe Diabetik maküler ödemde subtenon triamsinolon ile kombine fokal lazer fotokoagülasyonun etkinliğinin değerlendirilmesi(2012) İlhan, Özgür; Coşkun, Mesut; İlhan, Nilüfer; Ayıntap, Emre; Keskin, Uğurcan; Tuzcu, Esra; Öksüz, HüseyinAmaç: Bu çalışmanın amacı subtenon triamsinolon (ST) enjeksiyonu ile fokal lazer fotokoagülasyon kombinasyonunun diyabetik maküler ödem (DMÖ)’de etkinlik ve güvenilirliğinin araştırılmasıdır. Gereç ve yöntem: Diyabetik maküler ödem olan ve fokal lazer fotokoagülasyon ile birlikte 40 mg ST enjeksiyonu yapılan hastaların dosyaları retrospektif olarak değerlendirildi. On yedi hastanın 17 gözü çalışma kapsamına alındı. Tüm hastalara tedavi öncesi tam bir oftalmolojik muayene yapıldı. Tedavi sonrası 1. hafta, 1. ay ve daha sonra 3 aylık dönemlerde kontrole çağrıldı. Tedavinin etkinliği ST enjeksiyonundan sonraki 1. ay ve ardından 3 aylık dönemlerde görme keskinliği ve flöresein anjiyografi (FA) ile değerlendirildi. İstatistik analizde tekrarlı ölçümlerde ANOVA testi kullanıldı. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 61,5±8,7 yıl idi. Görme keskinliği enjeksiyon öncesi 0.22±0.13 iken 1. ayda 0.39±0.15, 3. ayda 0.36±0.18, 6. ayda 0.33±0.15 ve 12. ayda 0.34±0.16 oldu. Tüm takip muayenelerindeki ortalama görme keskinlikleri enjeksiyon öncesi ile karşılaştırıldığında aradaki fark anlamlı idi (p ?0.05). Son muayenede görme keskinliği 13 (%76,4) hastada arttı, 3’ünde (%17,6) aynı kaldı ve 1’inde (%5,8) azaldı. Sonuç: Diyabetik maküler ödemi olan hastaların tedavisinde subtenon 40 mg triamsinolon enjeksiyonu ile fokal lazer fotokoagülasyon kombinasyonunun güvenli ve yararlı olduğu düşünüldü.Öğe Efficacy of ketorolac 0.5% ophthalmic solution for controlling the postoperative ınflammation in pediatric cataract surgery(2013) İlhan, Özgür; Nilüfer, İlhan; Coşkun, Mesut; Ayhan Tuzcu , Esra; Dağlıoğlu, Mutlu Cihan; Ayıntap, Emre; Öksüz, HüseyinAmaç: Pediyatrik katarakt cerrahisinde postoperatif inflamasyonun kontrolünde % 0.5’lik ketorolak oftalmik solüsyon kullanımı- nın güvenlik ve etkinliğinin değerlendirilmesi. Gereç ve Yöntem: Konjenital ve gelişimsel katarakt tanısı alan 41 hastanın 41 gözü çalışma kapsamına alındı. Hastalar preo- peratif ve postoperatif topikal %0.5’lik ketorolak damla alanlar (grup 1) ve almayanlar (grup 2) olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Tüm hastalara fakoemülsifikasyon ve katlanabilir arka kamara göz içi lens implantasyonu uygulandı. Kontrol muayeneleri ameliyattan 1, 3, 7 ve 30 gün sonra yapıldı. Postoperatif inflamasyon ya da ilişkili komplikasyonlar olan siklitik membran, göz içi lens lenste prespitatlar, anterior ve posterior sineşi ve optik tutsağı yönünden hastalar biyomikroskop ile değerlendirildi ve karşılaştırıldı. Bulgular: İnflamasyon ön kamaradaki inflamatuar hücreler yönünden değerlendirildiğinde, postoperatif 1, 3 ve 7 gün sonra yapılan muayenelerde grup 1 ve grup 2 arasında belirgin fark vardı (p<.05). İnflamasyona ön kamaradaki flare açısından bakıldı- ğında ise, postoperatif 1 ve 3 gün sonra yapılan muayenelerde grup 1 ve grup 2 arasında belirgin fark vardı (p<.05). Buna karşın postoperatif 7 gün sonra yapılan muayenede gruplar arasında fark gözlenmedi. Grup 2‘deki 6 hastada siklitik membran, posterior sineşi, göz içi lenste prespitatlar ve optik tutsağını içeren inflamasyonla ilişkili komplikasyonlar gelişti. Göz içi basınçlar karşılaş- tırıldığında gruplar arasında fark gözlenmedi. Sonuç: Çocuklarda postoperatif inflamasyonun kontrolünde cerrahiden önce başlanıp ardından postoperatif 1 ay süre boyunca %0.5’lik ketorolak oftalmik solüsyon kullanımı etkin ve güvenilir gözükmektedir.Öğe İleri evre glokomlu olgularda geniş alan mitomisin C uygulamalı trabekülektomi sonuçlarımız(2013) Dağlıoğlu, Mutlu Cihan; Ayhan Tuzcu, Esra; İlhan, Nilüfer; Coşkun, Mesut; Ayıntap, Emre; Keskin, Uğurcan; İlhan, Özgür; Kahraman, HilalAmaç: Maksimum tıbbi tedavi ile hedef göziçi basıncı (GİB) sağlanamayan ileri evre glokomlu hastalarda geniş alan Mitomisin-C (MMC) uygulamalı trabekülektomi sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntemler: Çalışmaya medikal tedavi ile kontrol altına alınamayan ileri evre glokomu olan 35 hastanın 41 gözü dahil edilmiştir. Geniş alan MMC uygulaması 0,2 mg/ml konsantrasyonda 2 dk süre ile uygulanmıştır. Ortalama izlem süresi 28 aydır (24-36). Olguların hepsi maksimum 3’lü tedaviye rağmen GİB 21 mmHg altına düşmeyen ileri derecede glokomu olan hastalardır. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 35 hastanın 19’u erkek 16’sı kadın idi ve yaş ortalaması 52,5±1,8 yıl (45-73) olarak bulundu. Opere edilen gözlerin 27’si primer açık açılı glokom, 11’i psödoeksfolyatif glokom, 3’ü açı kapanması glokomu idi. 5 (%12,1) gözde erken dönem hipotoni gelişmiştir. Hipotoni gelişen 2 göze ek sütür konulmuştur. İki göz sıkı bandaj kapama ile tedavi edilmiştir. Koroid effüzyonu gelişen 1 göze ek operasyonla sütür eklenmiştir. Dört gözde katarakt gelişmiştir. 3 gözde kistik bleb (%7,3) görülmüş iğneleme ile tedavi edilmiştir. On gözde (%24,4) ince avasküler bleb gelişmiştir. Diğer gözlerde (%68,3) ince diffüz ve fonksiyonel bleb izlenmiştir. Hedeflenen GİB 15mmHg olarak değerlendirildiğinde gözlerin 36’sında (%87,8) hedeflenen GİB değerine ulaşılmıştır Sonuç: Maksimum tıbbi tedavi ile hedef GİB sağlanamayan ileri evre glokomlu hastalarda, geniş alan MMC uygulamalı trabekülektomi yönteminin etkili bir seçenek olabileceği düşünüldü.Öğe İntravitreal ranibizumab enjeksiyonunun göz içi basıncına etkisi(2014) Ayhan Tuzcu, Esra; Kahraman, Hilal; İlhan, Nilüfer; Dağlıoğlu, Mutlu; Coskun, Mesut; İlhan, Özgür; Ayıntap, EmreAmaç: Vasküler endotelyal büyüme faktör inhibitörü ranibizumabın göz içi basıncına etkisini incelemek.Gereç ve Yöntem: Eksüdatif yaşa bağlı maküla dejenerasyonu nedeniyle intravitreal ranibizumab enjeksiyon tedavisi alan 56 olgunun 61 gözü retrospektif olarak incelendi. Olguların enjeksiyondan sonra 1. gün, 1. ay, 3. ay ve 6. aydaki göz içi basınç değişimleri değerlendirildi. Bulgular: Olguların yaş ortalaması 72.6±7.5 idi. İntravitreal ranibizumab enjeksiyonu 61 göze uygulandı. Olguların takip süresi 6 aydı. Enjeksiyondan sonraki 1. günde olguların göz içi basınçları <21 mmHg, 1. ayda bir olguda >21 mmHg, 3. ayda bir olguda > 21 mmHg idi. Olguların enjeksiyon öncesi ile 1. gün, 1, 3 ve 6. ayda ölçülen ortalama göz içi basınç değerleri karşılaştırıldığında istatiksel olarak anlamlı bir değişiklik olmadığı tespit edildi (p>0.05). Sonuç: Eksudatif yaşa bağlı maküla dejenerasyonu nedeniyle intravitreal ranibizumab enjeksiyonu göz içi basıncına etkisi olmamakla birlikte bazı olgularda göz içi basınç artışına neden olmaktadır.Öğe Katarakt cerrahisi öncesi kullanılan topikal %2,5'luk fenilefrin HCI damlanın sistemik kan basıncına etkisi(2011) Ayıntap, Emre; Keskin, Uğurcan; Çoşkun, Mesut; İlhan, Özgür; Semiz, Hilal; Öksüz, HüseyinAmaç: Katarakt ameliyatı öncesi daha etkili ve hızlı bir pupilla dilatasyonu sağlamak amacıyla topikal olarak kullanılan %2,5'luk fenilefrin HCI (Mydfrin) damlanın, sistemik kan basıncına etkilerini belirlemek. Gereç ve Yöntem: Prospektif 44 hastaya katarakt ameliyatı öncesi pupilla dilatasyonu amacıyla 5’er dakika ara ile 3 defa %2,5'luk fenilefrin HCI damla damlatıldı. Damla öncesi ve damla sonras› 15. ve 30. dakikalarda sistemik kan bas›nçlar› ölçüldü. Sonuçlar: Hastaların %2,5'luk fenilefrin HCI damla damlatılmadan önceki ortalama sistolik kan basınçları 119,7 mmHg iken, damla sonrası 15. dakikada ortalama sistolik kan bas›nçlar› 125,3 mmHg, 30. dakikada ortalama sistolik kan basınçları 121,2mmHg olarak bulundu. Diastolik kan basınçları ortalaması; damla öncesi 75,9 mmHg iken, damla sonrası 15. dakikada 76,9 mmHg, 30. dakikada 75,3 mmHg olarak ölçüldü. ıstatistiksel açııdan; damla öncesine göre, damla sonras› 15. dakikada daha belirgin olmak üzere, 15. ve 30. dakikalarda sistolik kan bas›nçlar›nda anlaml› bir değişim söz konusuydu. (p=0,003 ve p=0,042) Diastolik kan basınçlarında ise istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Tartışma: Katarakt operasyonu öncesi daha etkili ve hızlı bir pupilla dilatasyonu amacıyla kullanılan %2,5'luk fenilefrin HCI damla, 15. dakikada daha belirgin olmak üzere 30. dakikaya kadar devam eden, sistolik kan basıncı artışına yol açabilmektedir. Hipertansiyonu olan hastalarda %2,5’luk fenilefrin HCl kullanırken dikkat edilmelidir. (Turk J Ophthalmol 2011; 41: 164-6Öğe Klippel-trenaunay sendromlu bir olguda glokom ve tedavisi(2010) Ayıntap, Emre; Keskin, Uğurcan; Coşkun, Mesut; İlhan, Özgür; Ayhan Tuzcu, Esra; Öksüz, HüseyinBu çalışmada yüz ve boyundan başlayıp neredeyse vücudun tüm sol yarısında uzanmakta olan hemanjiomları ve bu hemajiomlara eşlik eden yumuşak doku hipertrofleri mevcut olan, Klippel-Trenaunay sendromu tanısı almış, 20 yaşında bir erkek hasta ve bu hastaya uygulanan tedavi sunulmuştur. Olgumuzun sol gözünde skleral damarlarda belirginleşme, skleral pigmentasyon, iris renginde koyulaşma ve iris proseslerinde belirginleşme mevcuttu. Öncesinde düzenli bir anti-glokomatöz tedavi almamış olan hastanın, başvuru anındaki sol göz içi basıncı (GİB) 33 mmHg idi. Brimonidine+timolol maleat kombinasyonu içeren (Combigan) damla sonrası 1. ayda GİB'nı 17 mmHg'e düşmüştü. Olgumuzda buftalmus öyküsü olmadığı için glokomun, juvenil başlangıçlı olduğunu tahmin etmekteyiz ve medikal tedavi ile hedeflediğimiz GİB'na ulaşabilmiş olmamızda, bunun önemli bir etken olduğunu düşünüyoruz.Öğe Koroid ve retinanın gyrate atrofisi(2013) Nilüfer, İlhan; Keskin, Uğurcan; İlhan, Özgür; Ayhan Tuzcu, Esra; Ayıntap, Emre; Dağlıoğlu, Mutlu; Öksüz, HüseyinRetina ve koroidin gyrate atrofisi otozomal resesif geçişli midperiferal retinada birbirinden ayrışık koryoretinal atrofi alanları ile karakterize yavaş ilerleyici bir koryoretinal distrofidir. Bu distrofi ornitin aminotransferaz eksikliği sonucu hiperor- nitemiye neden olur. Geç çocukluk çağında gece görüşte zorluk, yüksek miyopi ve periferik görme alanı daralması şeklinde semptom verir. Tedavide esas amaç plazma ornitin düzeylerinin düşürülmesidir. Bu yazıda vitamin B6 ve proteinden kısıtlı diyet tedavisi ile serum ornitin düzeyleri düşen gyrate atrofili bir olgu sunulmuştur.Öğe Künt oküler travma sonucu gelişen ön lens kapsülü yırtılması(2011) Keskin, Uğurcan; Coşkun, Mesut; Aydıntap, Emre; İlhan, Özgür; Ayhan Tuzcu, EsraBu çalışmada künt travma sonrası ön kapsül yırtılması, katarakt ve glokom gelişen olgu sunulmuştur. Künt oküler travmaya maruz kalan 20 yaşındaki kadın hastada ön kapsül yırtılması, katarakt ve glokom gelişmişti. Travma hastanın sağ gözüne künt tahta parçası çarpması sonucu oluşmuştu. Muayenede görme keskinliği el hareketleri, göz içi basıncı (GİB) ise 47 mmHg seviyesindeydi. Yapılan ön segment muayenesinde ön kapsülün yırtıldığı, katarakt geliştiği, pupilin middilate olduğu ve ışık reaksiyonu olmadığı ve ön kamarada kortikal materyalin olduğu görüldü. Yüksek GİB’na sistemik ve topikal antiglokomatöz tedavi ile müdahale edildikten sonra hastaya cerrahi uygulandı. 2.8 mm saydam korneal insizyondan simcoe kanül ile lens materyali aspire edildi. Keseye lens yerleştirilmesi için ön kapsül yırtığı genişletildi. Katlanabilir göz içi lensi keseye yerleştirildi. Ameliyat sonrası görme seviyesi 0.9 GİB ise 17 mmHg seviyesindeydi. Künt oküler travma nadirde olsa ön kapsül yırtılmasına sebebiyet verebilmektedir. Nadir karşılaşılmasına rağmen bu vakalarda muayene ve cerrahi işlem sırasında dikkatli olmak gerekmektedir.Öğe Nadir bir hipopiyonlu üveit nedeni : ülseratif kolit(2016) Karacan Erşekerci, Tülay; İlhan, Nilüfer; İlhan, Özgür; Coşkun, Mesut; Dağlıoğlu, Mutlu Cihan; Ayhan Tuzcu, EsraÜlseratif kolit ve Crohn hastalarında yüksek oranda oküler komplikasyonlar görülebilmektedir. Oküler komplikasyonlar blefarit, konjonktivit, marjinal keratit, kornea ülseri, episklerit, iridosiklit şeklinde ön segmentte görülebileceği gibi, daha nadir olarak panüveit, koroid infiltrasyonu, santral seröz koroidopati, retina vasküliti, retina arter ve ven tıkanıklığı, optik nörit, nöroretinit ve orbital enflamatuvar hastalıklargibi arka segmentte de görülebilir. Üveit en sık rastlanan oküler komplikasyon olmakla birlikte bilateral hipopiyonlu üveit oldukça nadirdir. Buyazıda bilateral hipopiyonlu üveit gelişen ülseratif kolitli bir olgu sunuldu.Öğe Nd:YAG lazer kapsülotomiye uygun olmayan olgularda, pars plana kapsülektomi ve ön vitrektomi ameliyatı sonuçları(2011) Ayıntap, Emre; Coşkun, Mesut; İlhan, Özgür; Keskin, Uğurcan; Ayhan Tuzcu , Esra; Öksüz, HüseyinAmaç: Katarakt operasyonu sonrasında gelişebilen arka kapsül opasifikasyonu (AKO) tedavisinde, Nd:YAG lazer kapsülotomi uygulanamayan ve/veya çok yoğun kapsül kalınlaşması sebebiyle bu tedavinin etkisiz kaldığı, pediatrik ve erişkin tüm olgularda, pars plana kapsülektomi (PPK) ve ön vitrektomi operasyonunun başarısını belirlemek. Gereç ve Yöntem: PPK ve ön vitrektomi ameliyatı yapılmış olan hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. Pediatrik yaş grubundaki olgular ve erişkinler ayrı gruplarda değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya 6 pediatrik olgunun 9 gözü ve 6 erişkin hastanın 6 gözü alındı. Pediatrik olguların yaş ortalaması 6.1 yıl (1-11), erişkinlerin ise 59.5 yıldı (23-80). AKO oluşumuna kadar geçen ortalama süre, pediatrik yaş grubunda 7.6 ay (4-24), erişkinlerde ise 48.2 aydı (2-60). Vizyon ifadesi olan 5 pediatrik olgunun 7 gözünde, ameliyat öncesi ortalama en iyi düzeltilmiş görme keskinlikliği (EİDGK) logmar 1.16±0.44(1-1.6), (Snellen eşeli karşılığı SE; 0.05-0.1 arası) iken, ameliyat sonrası logmar 0.54±0.26 (0.2-1), (SE; 0.25-0.3 arası)’a yükseldi. Erişkin hastalarda ameliyat öncesi ortalama EİDGK logmar 1.28±0.32 (1-1.6) SE; yaklaşık 3 metreden parmak sayma) iken, ameliyat sonrası logmar 0.80±0.2 (0.2-1), (SE; 0.16)’a çıktı. Tüm gözlerde ameliyat sonrası ilk gün ve 13.6 aylık ortalama takip süresi boyunca saydam bir optik aksla birlikte görme artışı sağlandı. Sonuç: Nd:YAG lazer kapsülotomi uygulanamayan ve/veya kapsül üstünde korteks bakiyesi olan yada diabete bağlı gelişebilen çok yoğun kapsül kalınlaşmasında, Nd:YAG lazer kapsülotomi tedavisinin etkisiz kaldığı tüm olgularda, PPK ve ön vitrektomi tercih edilebilecek bir ameliyattır. Yaklaşık 5 mm çapında geniş olarak yapılacak arka kapsülektominin, uzun dönem başarısında önemli bir etken olduğunu düşünüyoruz.Öğe Oküler semptomlarla prezente olan nazofarinks karsinomlu bir olgu(2013) İlhan, Nilüfer; İlhan, Özgür; Coşkun, Mesut; Ayhan Tuzcu, Esra; Atçı, Nesrin; Dağlıoğlu, Mutlu CihanOtuz yedi yaşında kadın hasta sağ gözde görme azlığı ve kızarıklık şikayetleri ile kliniği- mize başvurdu. Total oftalmopleji, lagoftalmi, ptozis ve ekzoftalmus mevcuttu. Görme keskin- liği el hareketleri düzeyinde olup biyomikroskopik muayenede sağ gözde siliyer enjeksiyon ve korneal ülser mevcuttu. Bilgisayarlı tomografide (BT) sağ nazal pasajı, sağ etmoid ve sfenoid sinüsü doldurarak orta kranyal fossaya uzanan infiltratif kitle lezyonu saptandı. Kitleden ya- pılan intranazal endoskopik biyopsinin nazofarinks karsinomu (NFCA) olarak sonuçlanması üzerine hasta inoperabl kabul edilerek kemo-radyoterapi olanakları olan bir merkeze sevk edildi. NFCA’lı hastalarda en sık görülen semptomlar boyunda kitle, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, burun kanaması ve işitme kaybıdır. Görme kaybı, lagoftalmi, ptozis, ekzoftalmus gibi oküler semptomlarla gelen hastalarda ayırıcı tanıda nazofarengeal kitleler unutulmamalı, rad- yolojik görüntüleme yöntemlerine başvurularak etyoloji araştırılmalıdır.Öğe Olası Oküler Histoplazmozis sendromuna bağlı koroidal neovasküler membranın intravitreal bevacizumab ile tedavisi(2015) Parlakfikirer, Nihan; İlhan, Nilüfer; Coşkun, Mesut; Ayhan Tuzcu, Esra; İlhan, ÖzgürOküler histoplazmozis genç erişkinlerde ağır görme kaybına yol açabilen bir hastalıktır. Çok sayıda koryoretinal lezyonlar, peripapiller atrofi ve koroidal neovasküler membrana (KNVM) bağlı makülopatisi olan genç hastalarda olası oküler histoplazmozis sendromu (OOHS) akılda tutulmalıdır. Bu yazıda OOHS'a bağlı nüks KNVM gelişen bir hastanın tek doz intravitreal bevacizumab ile tedavisi sunulmuştur.Öğe Orak hücreli taşıyıcısında travmatik hifema sonrasında optik sinir infarktı(2013) Ayhan Tuzcu, Esra; Coşkun, Mesut; İlhan, Özgür; Ayıntap, Emre; Keskin, Uğurcan; Öksüz, HüseyinHifemaya künt göz travmaları, göz cerrahisi, irise ait patolojiler ve trombositopeni yapan durumlar neden olabilir. Bunlar arasında en sık neden künt göz travmalarıdır ve çocuklarda daha sık görülmektedir. Normal bireylerde hifema çoğunlukla herhangi bir komplikasyon olmadan tedavi edilebilir. Hemoglinopatili hastalarda ise görmeyi tehdit eden komplikasyonlar sık görülür. Bu komplikasyonlar yüksek göz içi basıncına bağlı optik sinir hasarı, tekrarlayan hifema, retinal ven tıkanık- lığı ve optik sinir infarktını içerir. Optik sinir infarktı genelde retinal ven tıkanıklığı ve göz içi basınç yüksekliği ile birlikte görülmektedir. Bu yazıda minimal künt travmaya bağlı hifema sonucu optik sinir infarktı gelişen orak hücre taşıyıcısı olan bir çocuk sunulmuştur.Öğe Pterjiyum cerrahisinde limbal konjunktival otogreft nakli ve amniyotik membran transplantasyonu yöntemlerinin karşılaştırılması(2013) Karacan Erşekerci, Tülay; Kılıç, Raşit; Topaktaş, Duygu; Arifoğlu, Hasan Basri; İlhan, Nilüfer; İlhan, ÖzgürAmaç: Primer pterjiyum cerrahisinde limbal konjunktival otogreft nakli ve amniyotik mem- bran transplantasyonu yöntemlerinin sonuçlarının karşılaştırılması Gereç ve Yöntem: Primer pterjiyum tanısı alan 50 hastanın 51 gözü çalışmaya dahil edil- di. Hastalar rastgele seçilmek üzere 31 göze limbal konjunktival otogreft nakli, 20 göze amni- yotik membran transplantasyonu yapıldı. Hastaların postoperatif 1. gün, 1. hafta, 2. hafta ve 4. haftalarda ve sonrasında 3 aylık sürelerle takipleri yapıldı. Bulgular: Limbal konjunktival otogreft nakli uygulanan 31 gözden 4’ünde (%12.9), amni- yotik membran transplantasyonu yapılan 20 gözden 2’sinde (%10) nüks gelişti. İki grup ara- sındaki bu farklılık istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0,05). Pterjiyum cerrahisi sonrasın- da nüksler konjunktival otogreft naklinde ortalama 5.5 ay, amniyon membran transplantasyo- nu yapılan gözlerde ortalama 7.5 ay sonra görüldü. Limbal konjunktival otogreft uygulanan 31 gözden birinde piyojenik konjunktival granülom, bir hastada korneal dellen gelişti. Amniyon membran grubunda iki nüks dışında herhangi bir patolojiye rastlanmadı. Sonuçlar: Çalışmada amniyon membran greftinin rekürrensi azaltmakta limbal konjonkti- val otogrefti kadar etkili olduğu görülmüş olup pterjiyum cerrahisine alternatif olabilir.Öğe Pupilla büyüklüğünün oküler aberasyonlara etkisi(2014) Erkılıç, Kuddusi; Ayhan Tuzcu, Esra; Özkırış, Abdullah; Pangal, Emine; İlhan, ÖzgürAmaç: Pupilla büyüklüğünün oküler aberasyonlara etkisini değerlendirmek . Yöntem : Çalışmaya 30 erkek, 30 kadın olmak üzere 60 sağlıklı (yaş aralığı 20 -50) olgu alındı. Oküler aberasyonlar 60 sağlıklı olgunun 60 gözünde ölçüldü. Olgular tropikamid damlatılmadan önce ve sonra olmak üzere iki gruba ayrı ldı. Yaş ve cinsiyetin yüksek sıralı ve sferik aberasyon d eğerlerine etkisi incelendi. Olguların oküler aberasyon ve pupil çapı ölçümleri Nidek OPD SCAN cihazı ile yapıldı. Bulgular: Dilatasyon sonrası yüksek sıralı aberasyon değe rleri dilatasyon öncesi değerlere göre anlamlı derecede yüksek bulundu (p<0.001). Dilatasyon öncesi sferik ab erasyon değerleri dilatasyon sonrası değerlere göre anlamlı derecede düşük tespit edildi (p<0.05). Cinsiyetler arasınd a dilatasyon öncesi ve sonrası yüksek sıralı ve sferik abera syon değerleri açısından anlamlı bir fark bulunmadı (p>0.05). Yirmi beş yaş altı (n=28) ve üstü (n=32) olguların dilatasyon öncesi ve sonrası sferik ve yüksek sıralı abera syon değerleri karşılaştı rıldığında anlamlı fark tespit edi lmedi (p>0.05). Sonuç : Pupil büyüklüğü yüksek sıralı ve sferik aberasyonl arı artırır.Öğe Retina ven dal tıkanıklığına bağlı maküler ödem tedavisinde subtenon triamsinolon asetonid ve intravitreal bevacizumabın karşılaştırılması(2013) İlhan, Nilüfer; Ayhan Tuzcu, Esra; Dağlıoğlu, Mutlu Cihan; Coşkun, Mesut; İlhan, Özgür; Ayıntap, Emre; Keskin, UğurcanAmaç: Retina ven dal tıkanıklığına (RVDT) bağlı oluşan maküla ödemi tedavisinde subtenon triamsinolon asetonid (STA) ve intravitreal bevacizumab (İVB) enjeksiyonlarının etkinliğinin değerlendirilmesi. Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif çalışmada RVDT’ye bağlı maküla ödemi gelişen 41 hastanın 41 gözü çalışmaya dahil edildi. Subtenon triamsinolon asetonid yapılan 21 olgu ve İVB yapılan 20 olgunun kart bilgileri geriye dönük incelendi. Hastaların tedavi öncesi ve 1. 3. ve 6. ayda en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK), (logMAR), göz içi basınçları ve optik koherens tomografi ile saptanan merkezi fovea kalınlığı (MFK) kaydedildi. Bulgular: Triamsinolon grubunda hastaların enjeksiyon öncesi ortalama EİDGK ve MFK değerleri sırasıyla 0.94±0.42 logMAR ve 552±70 ?m idi. Bevacizumab grubunda bu değerler 0.98±0.50 logMAR ve 541±94 ?m idi. Altıncı ayda triamsino- lon grubunda ortalama EİDGK ve MFK sırasıyla 0.57±0.35 logMAR ve 342±34 ?m iken bevacizumab grubunda 0.41±0.23 logMAR ve 289±15?m idi. Gruplar arasında tüm takiplerde ortalama EİDGK açısından fark saptanmazken, 3. ve 6. aylarda ortalama MFK açısından istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p<0.05). Triamsinolon grubunda 5 (%23.8) olguda enjek- siyon sonrası göz içi basıncı (GİB) 24 mmHg’nin üzerinde saptandı. Bevacizumab grubunda herhangi bir komplikasyon görülmedi. Sonuç: Retina ven dal tıkanıklığına bağlı maküla ödeminde STA ve İVB uygulamalarının görsel başarısı benzerdir. En- jeksiyon sonrası GİB artışı STA kullanımını sınırlamaktadır. İVB’nin STA’ya göre maküla ödemini azaltmada daha etkili olduğu gözükmektedir.