Yazar "İncecik, Faruk" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ailesel hiperkolesterolemi(2006) İncecik, Faruk; Sangün, Özlem; Akçalı, Cenk; Güzelmansur, İsmailFamilial hypercholesterolemia is a hereditary disease characterized with the increase of LDL- cholesterol level in plasma as a result of mutational defect of LDL receptor gene. The disease presents in two forms as homozygous and heterozygous. The form which is homozygous has an incidance of 0.2 % in the population. Because the patients have high cholesterol, especially LDL- cholesterol levels which are the major factor that contribute to atherosclerosis, early diagnosis and treatment is very important. We therefore presented two families who have this rarely seen metabolic disorder of lipid metabolism which leads to coronary atherosclerosis, myocardial infarction and death at early ages.Öğe Çocuklarda baş ağrısı nedenleri(2006) İncecik, Faruk; Sangün, Özlem; Akoğlu, Ertap; Melek, İsmet; Öksüz, Hüseyin; Duman, TaşkınÇocuklardaki baş ağrısı nedenleri selim olabileceği gibi ciddi organik nedenlere de bağlı gelişebilir. Bu çalışmada çocukluk yaş grubundaki olgularda baş ağrısı yakınmasının etiyolojik nedenlerinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışma, baş ağrısı yakınması ile başvuran ve yaşları 6-14 yaş arası değişen 40'ı kız ve 22'si erkek olan 62 olguda retrospektif olarak yapıldı. Olgularda baş ağrısının başlangıç yaşı, süresi, sıklığı, karakteri, yeri, şiddeti, eşlik eden bulgular, tetikleyen etmenler, aile öyküsü, fizik ve nörolojik muayene bulguları ile waters, EEG, BBT ve MRG gibi araştırma verileri kaydedildi. Baş ağrısı nedenleri olarak 14 olguda (% 22.6) gerilim tipi baş ağrısı, 11 olguda (% 17.7) sinüzit, 9 olguda (% 14.5) migren, 6 olguda (% 9.7) epilepsi, 5 olguda (% 8.1) posttravmatik baş ağrısı, 4 olguda (% 6.4) göz bozukluğuna bağlı baş ağrısı, 2 olguda (% 3.2) araknoid kist, bir olguda (% 1.6) intrakraniyal tümör ve 10 olguda (% 16.2) sınıflandırılamayan baş ağrısı saptandı. Bu çalışmada en sık baş ağrısı nedenleri olarak gerilim tipi baş ağrısı, migren ve sinüzit tespit edildi.Öğe Diabetes mellitus ve Lennox-gastaut sendrom'unun beraberliği: Bir olgu sunumu(2003) İncecik, Faruk; Leblebisatan, Göksel; Özcan, Kenan; Yüksel, BilginTip 1 Diabetes Mellitus (DM), çocukluk çağında en sık görülen otoimmün özellik gösteren endokrin metabolik bir hastalıktır. Lennox-Gastaut Sendromu (LGS) refrakter epilepsi, tipik EEG bulgusu ve mental retardasyonla seyreden çocukluk çağının epileptik sendromlarmdandır. Burada son 3-4 aydır sabah kasılmaları, gün içinde görülen aniden başın öne doğru düşmesi ve ani sıçramaları olan EEG'si LGS ile uyumlu bulunan 3 yıldır Tip 1 diabet melütus tanısı ile izlenen 6 yaşındaki erkek çocuğu takdim edildi. Tip 1 diabetin patogenezinde otoimmünitenin rol oynaması, patogenezi tam açıklığa kavuşmasa da hastamızda LGS'nun Tip 1 diabet mellitus ile beraber olması ve verilen IVIG tedavisi ile nöbetlerinde anlamlı derecede azalma olması bu iki hastalığın patogenezinde benzer otoimmün mekanizmaların rolü olabileceğini düşündürmektedir. Konu ile ilgili yapılacak geniş kapsamlı çalışmaların, LGS'nun patogenezinin anlaşılmasında katkıda bulunacağına inanılmaktadır.Öğe Epilepsi hastalarında valproik asid kullanımının serum lipid profilleri üzerine etkisi(2006) İncecik, Faruk; Sangün, Özlem; Melek, İsmet; Duman, TaşkınAntiepileptik ilaçların serum lipid konsantrasyonlarını etkilediği bilinir. Biz de valproik asid (VPA) kullanımının lipid profiline etkisini araştırdık. Epilepsi nedeniyle izlenen ve monoterapi olarak VPA kullanan 25 epileptik hasta ve yaş-cins olarak benzer 25 kontrol grubunda serum lipid profilleri seviyeleri ölçüldü. VPA kullanan ve kontrol gurubundaki olgular yaş ve cinsiyet açısından incelendiğinde anlamlı bir fark yoktu. Kontrollerle karşılaştırıldığında, VPA kullanımının serum lipid profili üzerinde değişikliğe neden olmadığı saptandı. VPA tedavisi alan grupta, TK, HDL-C, LDL-C, VLDL-C, TG, TK/HDL ve LDL/HDL değerlerinin yaş, cinsiyet, VPA'in serum düzeyi, dozu ve kullanım süresinden etkilenmediği saptandı Epilepsi tedavisinde uzun süreli kullanılması gereken VPA'in, serum lipid profili üzerine etkilerini gösteren farklı sonuçlar bildirildiğinden henüz bir fikir birliği yoktur. Bundan dolayı, VPA kullanan hastaların serum lipidlerinin belirli aralıklarla kontrol edilmesi gerektiği kanısındayız.Öğe Epilepsi hastalarında valproik asid kullanımının serum proteinleri ve immunglobulinleri üzerine etkisi(2007) İncecik, Faruk; Sangün, Özlem; Melek, İsmet; Duman, TaşkınAmaç: Epileptik hastalarda, valproik asid (VPA) kullanımının serum protein ve immünglobulin düzeyi üzerine olası etkisini araştırmayı amaçladık. Materyal ve Metod: Epilepsi nedeniyle izlenen, en az 6 ay süreyle VPA monoterapisi almakta olan 25 hasta ve benzer yaş ve cinsiyette 25 kontrol grubu çalışmaya alındı. Çalışmaya alınan tüm olgulardan serum protein ve immünglobulin düzeyleri ile VPA kullanan hastalardan VPA düzeyi araştırıldı. VPA kullanan grup, sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırarak VPA dozunun, tedavi süresi ve düzeyinin; ayrıca yaş, cinsiyet gibi faktörlerin serum protein ve immünglobulin düzeyleri üzerindeki etkileri incelendi. Bulgular: VPA tedavisi alan ve kontrol grubunun serum total protein, albumin, IgA, IgG, IgM değerleri arasında istatistiksel olarak fark bulunmadı. VPA tedavisi alan grubta, total protein, albumin, immünglobulin değerlerinin yaş, cinsiyet, VPA’nın serum düzeyi, dozu ve kullanım süresinden etkilenmediği saptandı. Sonuç: Epilepsi tedavisinde uzun süreli kullanımı gereken VPA’nın, tedavisi sırasında serum proteinleri ve immunglobulinlerinin belirli aralıklarla takibinin yapılması gerektiği ve farklı sonuçlar bildirildiğinden, kesin bir sonuca varmak için daha kapsamlı çalışmaların yapılması gerektiği düşüncesindeyiz.Öğe İnfantil dönemde başlayan epilepsilerde etiyoloji(2005) İncecik, Faruk; Hergüner, Mihriban Özlem; Özcan, Kenan; Altunbaşak, ŞakirAmaç: Ünfantil dönemde gelişen epilepsilerde etiyolojiyi belirlemek, semptomatik olgularda altta yatan santral sinir sistemi hastalığını saptamak. Materyal ve Metot: Ülk konvülsiyonları bir ay ile iki yaş arasında başlayan, epilepsi tanısı alan 186 hastada etiyolojik faktörler araştırılarak, etiyolojik gruplar ve bazı klinik özellikler karşılaştırıldı. Bulgular: Olguların ortalama konvülsiyon başlama yaşı 7.1±5.7 ay idi. 186 olgunun % 69.4'ü semptomatik, % 30.6'sı kriptojenik-idiyopatik grupta yer aldı. Semptomatik grupta epilepsiye yol açan nedenler arasında pre/perinatal faktörler % 50.3, gelişimsel serebral anomaliler % 12.4, menenjit/ensefalit sekeli % 8, nörokütanöz hastalıklar % 6.2 ve serebro-vasküler hastalıklar % 4.6 ile en önemli grupları oluşturmaktaydı. Olguların % 21.7'si West sendromu tanısı aldı. West sendromu tanısı alan olguların, ortalama konvülsiyon baş-lama yaşı 3.4±2.5 ay olarak saptandı. Sonuç: Ünfantil dönemde başlayan epilepsilerinde etiyolojik yönden en büyük grubu semptomatik olgular oluşturmaktadır. Semptomatik grupta da yaygın serebral hasara yol açan etiyolojik faktörlerin daha fazla bulunduğu görülmüştür.Öğe İntrakraniyal kanamalı 36 vakanın retrospektif olarak değerlendirilmesi(2004) İncecik, Faruk; Hergüner, Özlem; Elkay, Mürüvet; Özcan, Kenan; Altunbaşak, ŞakirAMAÇ: intrakraniyal kanaması olan olgularımızın klinik ve laboratuvar bulgularını retrospektif olarak gözden geçirmek ve literatür ile karşılaştırmak. GEREÇ ve YÖNTEM: Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Yoğun Bakım Ünitesi ve servisinde, yatarak izlenen, yaşları 1 ay ile 14 yaş arasında değişen 36 intrakraniyal kanama olgusu retrospektif olarak incelendi. BULGULAR: Çalışmaya alman olguların 23'ü (%63.9) erkek ve 13'ü (%36.1) kız İdi. Hastanemize başvuruları sırasındaki başlıca yakınmaları; konvülsiyon (%61.1), fışkırır tarzda kusma (%50.0) ve huzursuzluk (%36.1) idi. Etyolojide en sık olarak yenidoğanın geç hemorajik hastalığı (%55.6) ve travma (%22.2) saptandı, intrakraniyal kanamanın lokalizasyonu olarak en sık subdural hematom (%72.2) saptandı. SONUÇ: Çocukluk çağında intrakraniyal kanamalar bir çok nedene bağlı olarak gelişebilmekte, tanının erken konması, etyolojik nedenin erken saptanması ve erken dönemde tedavi ile morbidite ve mortalite oranlarının düşürülmesi mümkün olabilir. Ayrıca, her yenidoğana K vitamini yapılması, çocukların kanamadan korunmaları sağlayacaktır.Öğe Keratit-iktiyozis-sağırlık sendromu: Vaka sunumu(2007) İncecik, Faruk; Sangün, Özlem; Akçalı, Cenk; Akoğlu, Ertap; Savaş, Lütfü; Atik, EsinOnüç yaşında keratit, iktiyoz sağırlık (Keratitis-Ichthyosis-Deafness=KID) sendromu tanısı konmuş bir kız çocuğu sunulmaktadır. Hastalığa eşlik eden klinik bulgular, saç, tırnak ve diş anomalileridir. Keratit, KID sendromunun önemli bir komponenti olmakla birlikte, hastamızın fotofobi ve bilateral konjenktival infeksiyon gibi farklı oftalmolojik bulguları bulunmaktaydı. Vaka, bu ender görülen sendromun farklı klinik özelliklerine dikkat çekmek için sunulmuştur.Öğe Metoclopramide induced acute dystonic reaction : Two case reports(2008) İncecik, Faruk; Önlen, Yusuf; Özer, Cahit; Özcan, KenanMetoclopramide is a widely used antiemetic agent in paediatric population with the primary side-effect of extrapyramidal reactions. Incidence is 0.5-1% in children while incidence in young adults and elders is 25%. Patients can be misdiagnosed as meningitis, encephalitis, hypocalcemia, seizure and tetanus. We report two cases, 8-month-and 10-year-old boys referred to our hospital with a presumptive diagnosis of encephalitis and diagnosed as metoclopramide induced acute dystonic reaction, to stress this side-effect of metoclopramide.Öğe Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi parazitoloji laboratuarına başvuran 0-14 yaş çocuklarda bağırsak parazitlerinin dağılımı(2005) Çulha, Gülnaz; Sangün, Özlem; İncecik, FarukBu çalışmada Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazitoloji Laboratuvarı'na başvuran yaşları 0-14 arasında değişen gastrointestinal ve anal kaşıntı şikâyetler ile başvuran 602 (285 kız, 312 erkek) çocuk hastada parazit sıklığı ve tiplerini belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu hastalardan istenilen laboratuar tetkiklerinde 561 gaita incelenmesi ve 534 selofanlı lam incelenmiştir. Yapılan 561 (278 erkek, 283 kız) dışkı örneğinin mikroskobik incelemesinde 50 erkek ve 54 kız olmak üzere toplam 104 örnekte bir ve birden fazla bağırsak paraziti saptanmıştır. Saptanan parazitler sayısı ve dağılımı şu şekildedir; 24 (%4,27) Giardia intestinalis, 9 (%1,64) Entamoeba histolytica, 3 (%0,53) Taenia saginata, 4 (%0,71) Dicrocelium dendriticum, 51 (%9,09) Blastocystis hominis, 1 (%0,17) Enterobius vermicularis, 1 (%0,17) Entamoeba coli, 1 (%0,17) Entamoeba histolytica + Blastocystis hominis, 5 (%0,89) Giardia intestinalis + Blastocystis hominis, 1 (%0,17) Entemoeba coli + Blastocystis hominis, 1 (%0,17) Giardia intestinalis + Blastocystis hominis+Hymenolepis nana, 1 (%0,17) Blastocystis hominis + Enterobius vermicularis + Entamoeba coli'dir. İncelenen 534 selofanlı lam örneğinden 85 (%15,91)'i pozitif bulunmuştur.Öğe Prepubertal kızlarda vulvovajinit(2005) İncecik, Faruk; Sangun, Özlem; Çetin, Meryem; Önlen, YusufAmaç: Prepubertal vulvovajiniti olan olgularımızı klinik ve laboratuvar bulguları ile değerlendirmek ve literatür eşliğinde tartışmak. Gereç ve Yöntem: Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Polikliniğine başvuran ve yaşları 2 ile 11 yaş (ort: 6.78±2.40) arasında değişen vulvovajiniti olan 32 olgu, klinik ve laboratuvar bulguları yönünden değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya alınan olguların hepsi prepubertal (Tanner evre-I) kız çocukları idi. Hastanemize başvuruları sırasındaki başlıca yakınmaları; vajinal akıntı (%88), kaşıntı (%56), kızarıklık (%44), kötü koku (%40), disüri (%28) ve kanama (%3) idi. Olguların %38'inde patojen bakteriler, %40'ında patojen olmayan bakteriler izole edilirken, %22'sinde bakteri izole edilmedi. %12'sinde ise Enterobius vermicularis saptandı. Tedavilerde, antibiyotik seçimi izole edilen mikroorganizmaların duyarlılığına göre yapıldı. Sonuç: Vulvovajiniti olan prepubertal kız çocuklarında, etyolojinin çoğu non-spesifiktir. Ancak spesifik patojen bakteri izole edilenlerde antibiyotik tedavisi, non-spesifik etyolojisi olanlarda ise hijyen temizliği ve tuvalet eğitimi verilmesi gerektiği vurgulanmak istendi.Öğe Steroid tedavisinin kesimi sonrası gelişen psödotümör serebri(2005) İncecik, Faruk; Leblebisatan, Göksel; Özcan, Kenan; Erbey, FatihPseudotumor cerebri or benign idiopathic intracranial hypertension is a disease characterized by increased intracranial pressure without any lesion with mass effect or hydrocephaly. In etiology beside several factors, we want to present a case with pseudotumor cerebri after steroid withdrawal because its rarely seen.Öğe Suçiçeği sonrası gelişen immün trombositopenik purpura: Olgu sunumu(2008) İncecik, Faruk; Önlen, Yusuf; Leblebisan, Gökselİmmün trombositopenik purpura çocukluk çağında en sık görülen kanama bozukluklarından birisi olup, patogenezinde trombositlere karşı antikorların gelişmesi rol oynamaktadır. İmmün trombositopenik purpura, idiopatik olabildiği gibi, enfeksiyon gibi altta yatan patolojiye bağlı olarak da meydana gelebilmektedir. Biz de varisella enfeksiyonu sonrasında gelişen bir immün trombositopenik purpura olgusunu bildirdik.Öğe Tuberosklerozlu 19 olgunun geriye dönük olarak değerlendirilmesi(2006) İncecik, Faruk; Hergüner, Özlem; Özcan, Kenan; Altunbaşak, AkirAmaç: Tuberoskleroz tanısı koyulan olgularımızın klinik ve laboratuvar bulgularını geriye dönük olarak gözden geçirmek ve literatür ile karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Nöroloji Polikliniği'nde tetkik edilerek tuberoskleroz tanısı koyulan 19 olgunun klinik ve laboratuvar özellikleri geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Çakmaya alınan hastaların 14'ü (%73,7) erkek ve 5'i (%26,3) kız idi. Onyedi olgu (%89,4) konvülziyon geçirme nedeni ile, iki olgu (%10,6) ise vücudundaki lekeler nedeniyle başvurmuştu. Ciltte hipopigmente lezyonlar hastaların hepsinde saptandı. Bilgisayarlı beyin tomografisinde en sık saptanan bulgu periventriküler subepandimal nodüller (%89,4) idi. Merkezi sinir sistemi ve cilt bulguları yanında, dört olguda (%21,1) kalp, iki olguda (%10,5) böbrek ve iki olguda (%10,5) göz tutulumu vardı. Çıkarımlar: Literatürlerle uyumlu olarak konvülziyon, hipopigmente deri lezyonu, zekâ-motor geriliği ve beynin görüntülemesinde subepandimal nodüller en sık görülen belirti ve bulgular olarak dikkat çekti.