Yazar "Akçay, Adnan Burak" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Assessment of aortic elasticity and its relation with left ventricular filling and diastolic parameters by transthoracic and transesophageal echocardiography(2013) Kurt, Mustafa; Tanboğa, İbrahim Halil; Karakaş, Mehmet Fatih; Büyükkaya, Eyüp; Akçay, Adnan Burak; Şen, NihatAmaç: Aort boyutlar ve elastik özelliklerini transtorasik ekokardiyografi (TTE) ve transözofageal ekokardiyografi (TEE) ile karşılaştıran sınırlı veri vardır. Bu nedenle, TTE ve TEE elde edilen aort boyutlar ve aortik elastik indekslerinin karşılaştırmanın yanı sıra bunların sol ventrikül (LV) dolum ve diyastolik parametreleri ile ilişkisini araştırmayı amaçladık. Yöntem: Çalışmaya kırk iki hasta dahil edildi. Tüm hastaların TTE ve TEE kayıtlarından aort boyutları ve ilgili elastikiyet parametreleri, sol ventrikül dolum ve diyastolik parametreleri, sol atriyal volüm indeksi (LAVİ), sol ventrikül kütle i n- deksi hesaplandı. TTE ve TEE elde edilen aort elastikiyeti indeksleri ve sol ventrikül dolum ve diyastolik parametreleri için korelasyon analizi yapıldı. Bulgular: TTE ve TEE ile elde edilen aort boyutları ve elastikiyeti indeksleri arasında anlamlı bir fark yoktu. Korelasyon analizinde yaş, E / A, E / E`ve LAVİ hem TTE hem de TEE ile edilen aort elastikiyeti indeksleri ile anlamlı derecede ilişkili iken, sol ventrikül kitle indeksi sadece TEE ile elde edilen aort elastikiyeti indeksleri ile ilişkili saptandı. Sonuç: TTE ile karşılaştırıldığında, TEE elde edilen aortik elastik özellikleri sol ventrikül dolum ve diyastolik parame treleri ile daha yakından ilişkili bulunmuştur. Buna ek olarak, TEE ve TTE ile elde edilen aort fonksiyon indeksleri iyi gözlemci içi ve gözlemciler arası değişkenliği ile benzerdir.Öğe Catheter induced persistant left main coronary spasm(2014) Akçay, Adnan Burak; Karakaş, Fatih; Büyükkaya, Eyüp; Davran, RamazanFifty one year old female patient was taken into the catheter laboratory for coronary angiography with the diagnosis of typical angina pectoris (CCS Class 2). A 6F JL4 Judkins catheter was placed into the left coronary artery.Immediately after sitting into the left main artery, damping in the pressure tracing was seen and catheter was removed from left main coronary artery (Figure 1). There was a 90% stenosis in the left coronary artery ostium which was seen in the non selectively taken image. LAD and Cx were seemed to be normal. 200 micrograms of nitroglycerin was non selectively administered for the possibility of left coronay artery spasm. 5F JL4 catheter was placed into the left coronary system very delicately. Because damping in the pressure recording recurred, catheter was removed. After administrating 200 micrograms of nitroglycerin a 5F JL4 catheter with two side holes was placed delicately. The procedure was terminated because of the pressure damping and chest pain. RCA was seen to be normal. After taken into the coronary unit, beta blocker therapy was switched to calcium channel blocker therapy and 24 hours of intravenous nitroglycerine infusion was administered. A multislice CT was planned to evaluate the suspected lesion in the left main coronary ostium. In the MSCT was reported that left main coronary ostium was normal and patient was treated medically (Figure 2). The patients with left main coronary lesions are the most risky patients in terms of complication. Therefore, pressure damping should be evaluated immediately after placing into the left coronary system. Damping is entity which is often seen in patients with severe left coronary lesions. Another finding suggestive of severe left main lesion is that no reflux of radiocontrast agent into the aorta is seen. In patients with no other obstructive lesions in the other coronary vessels before preceding to the diagnosis of "isolated coronary ostial lesion", the possibility of catheter induced coronary spasm should be evaluated.This spasm can persist, as occurred in our case, even after recurrent nitroglycerin administration and attempts for placing into the left system with delicate maneuvers and smaller catheters. Multislice CT should be kept in mind to evaluate the left coronary ostium in these group of patients.MSCT is an assisting imaging modality for diagnosis in these group of patients (1,2).Öğe Clinical and morphological evaluation of coronary bifurcation lesions(2013) Kurt, Mustafa; Tanboğa, İbrahim Halil; Karakaş, Mehmet Fatih; Büyükkaya, Eyüp; Akçay, Adnan Burak; Şen, Nihat; Aksakal, EnbiyaAmaç: Koroner bifurkasyon lezyonlarının anatomik ve morfolojik özelliklerini araştırmayı amaçladık. Çalışma planı: Çalışmaya koroner anjiyografi yapılan 542 stabil hasta alındı. Bifurkasyon lezyonları en az 2.5 mm çaplı ve en az %50 darlık olan ana dal ve yan dal lezyonları olarak tanımlandı. Bu ölçütler kullanılarak, bifurkasyon lezyonlarının varlığı ve sayısı, bu lezyonların bulunduğu damarlar, Medina sınıflandırmasına göre lezyonun tipi ve bifurkasyon lezyonunun açısı belirlendi. Bulgular: Bifurkasyon tanımına göre hastaların %19.3’ünde (n=105) bifurkasyon lezyonu vardı. Bunların %77’sinde, bifurkasyon açısı 70°’nin altında idi. Tüm lezyonların yaklaşık %37’si Medina 1.1.1 sınıflandırması ile uyumlu idi. Tüm bifurkasyon lezyonlarının yaklaşık %56’sı sol ön inen arter (LAD), %25.4’ü sirkumfleks arter (Cx) ve %12.5’i sağ koro- ner arter (RCA) bölgesinde idi. Medina 1.1.1 tip lezyonlar en sık LAD ve RCA’da gözlenirken en az Cx ve sol ana koro- ner bölgesinde saptandı. Diyabet bifurkasyon lezyonu olan hastalarda olmayanlara göre anlamlı olarak yüksek sıklıkta saptandı. Sonuç: Bifurkasyon lezyonları koroner anjiyografi pratiğinde sıkça gözlenmektedir. Bunların anjiyografik özellikleri ve bu lezyonların klinik durumla ile ilişkisi uygun girişimsel tedavinin seçiminde çok önemli olabilir.Öğe Coronary vasospasm and acute myocardial infarction induced by a topical capsaicin patch(2009) Akçay, Adnan Burak; Özcan, Türkay; Seyis, Sabri; Acele, ArmağanCapsaicin is the active component of chili peppers, which has been shown to possess several beneficial effects. Currently, the best-known medical use of capsaicin is as a topical painkiller. Drug-induced myocardial infarction is not a common phenomenon and the underlying mechanism has been related with coronary spasm in the majority of cases. We present a 29-year-old man who experienced coronary vasospasm and acute myocardial infarction (AMI) which were possibly induced by the use of a topical capsaicin patch to relieve lumbago. He presented with chest pain of one hour onset. The electrocardiogram showed ST-segment elevation in the leads II, III, and aVF, consistent with inferior wall AMI. Echocardiography confirmed inferior hypokinesia. Urgent coronary angiography showed normal right and left coronary arteries. Since he had no cardiac risk factors for coronary artery disease, nor a history of recent emotional or physical stress, or ingestion of any illicit substance, the vasospasm and subsequent AMI was attributed to the use of the capsaicin patch for six days. Upon institution of appropriate treatment and removal of the patch, no new anginal attacks or ischemic episodes were seen within a follow-up of one month. This is the first case report of AMI induced by the use of a topical capsaicin patch.Öğe Kardiyak sendrom X'de eritrosit dağılım genişliği (R DW) ile Hs-CRP seviyelerinin incelenmesi(2013) Karakaş, Mehmet Fatih; Büyükkaya, Eyüp; Kurt, Mustafa; Büyükkaya, Şule; Karakaş, Esra; Akçay, Adnan Burak; Şen, NihatAmaç: Kardiyak Sendrom X(KSX), angina pektoris ve objektif iskemi bulgularına rağmen normal koroner arterlerin saptandığı bir tablodur. KSX’ in patogenezinde inflamasyonun rol oynadığı bulunmuştur. Eritrosit dağılım genişliği (RDW), dolaşımdaki eritrositlerin büyüklüğünü gösteren bir indeks olmasının yanında, son çalışmalarda inflamasyonu gösteren bir parametre olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Biz bu çalışmada KSX olan hastalarda inflamasyon ile RDW arasındaki ilişkiyi araştırdık. Yöntem: Bu çalışmaya iskemik bulguların saptandığı koroner anjiyografisi normal olan 35 KSX hastası (KSX grubu), ciddi koroner arter hastalığı bulunan 35 hasta (KAH grubu) ve 34 kontrol hastası alındı. Her üç gruptan RDW ve hs -CRP çalışıldı . Bulgular : KSX grubunda RDW değerleri kontrol grubuna göre artmış bulundu (13.9 ± 1.2 vs 12.9 ±0.7, p < 0.001). Ancak KSX grubu ile KAH grubu arasında fark bulunmadı (13.9 ± 1.2 vs. 14,1 ± 1,1, p: 0. 63). Aynı şekilde KSX ile KAH grubu arasında hs-CRP değerleri arasında fark yoktu(1.03 ± 0.5 vs. 1.05 ± 0.5, p: 0.92). Kontrol grubu nda hs-CRP düzeyi KSX ve KAH grubuna göre anlamlı bir şeki l de düşük bulundu. RDW ile hs- CRP arasında pozitif korelasyon olduğu bulu n du(r=0.24, p: 0.014). Sonuç : RDW, klinikte uzun süredir bilinen ancak inflamatuvar marker olarak yeni kullanılan bir parametre olup KSX olan hasta larda yükselmektedir.Öğe Koroner arter ektazisinde serum pentraksin-3 seviyelerinin incelenmesi(2013) Kurt, Mustafa; Karakaş, Mehmet Fatih; Büyükkaya, Eyup; Büyükkaya, Şule; Karakaş, Esra; Motor, Sedat; Akçay, Adnan Burak; Şen, Nihat; Yalçın, FatihGiriş: Koroner arter ektazisi, koroner arterlerin tamamının veya bir bölümünün arterin normal kısmındaki çapına göre 1.5 kat veya daha fazla olmasıyla karakterize durum olup patofi zyolojisinde infl amasyon, nörohormonal aktivite ve ateroskleroz sorumlu tutulmaktadır. Koroner arter ektazisiyle infl amatuvar belirteçlerin ilişkisini gösteren çalışmalar mevcuttur, ancak koroner arter ektazisinin yeni tanımlanan bir infl amatuvar belirteç olan pentraksin-3 (PTX-3) ile ilişkisi konusunda yeterli veri yoktur. Bu çalışmamızda koroner arter ektazisi hastalarında serum PTX-3 ve yüksek duyarlı (high sensitive) C-reaktif protein (hs-CRP) seviyeleri arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçladık.Hastalar ve Yöntem: Bu çalışmaya anjinal semptomları ve pozitif iskemi bulguları olduğu için koroner anjiyografi yapılan 66 hasta ve 32 kontrol hastası dahil edilmiştir. Hastalar koroner arter hastalığı grubu (n= 32) ve koroner arter ektazisi grubuna ayrılmıştır (n= 34). Serum PTX-3 ve hs-CRP seviyeleri ölçülmüştür.Bulgular: Koroner arter ektazisi ve koroner arter hastalığı grubunda kontrol grubuna göre hs-CRP seviyesi yüksekti (koroner arter hastalığı ve kontrol hastası grubu için, 1.4 ± 0.7 vs. 0.8 ± 0.5, p< 0.001; koroner arter ektazisi ve kontrol hastası grubu için, 1.2 ± 0.5 vs. 0.8 ± 0.5, p< 0.001). Koroner arter hastalığı ve koroner arter ektazisi grubunda PTX-3 seviyeleri arasında (0.67 ± 0.29 vs. 0.66 ± 0.34, p= 0.63) belirgin fark olmamasına karşın koroner arter hastalığı (0.67 ± 0.29 vs. 0.32 ± 0.24, p < 0.001) ve koroner arter ektazisi (0.66 ± 0.34 vs. 0.32 ± 0.24, p< 0.001) grubundaki hastaların PTX-3 seviyesi kontrol grubuna göre daha yüksekti. Korelasyon analizi sonucu serum PTX-3 ve hs-CRP seviyeleri birbirleriyle ilişkili bulundu (Rho= 0.24, p= 0.016). Sonuç: Koroner arter ektazisi olan hastalarda yeni bir infl amatuvar belirteç olan PTX-3 yüksek bulunmuştur. Bu durum infl amasyonun koroner arter ektazisi patofi zyolojisinde önemli bir role sahip olduğunu düşündürmektedirÖğe Koroner yavaş akım olan hastalarda pentraksin -3 düzeyi artmıştır(2013) Büyükkaya, Eyüp; Karakaş, Mehmet Fatih; Kurt, Mustafa; Karakaş, Esra; Büyükkaya, Şule; Akçay, Adnan Burak; Şen, NihatAmaç: Koroner yavaş akım (YKA), anjiyografisinde normal koroner arterlere sahip olup opak maddenin koronerlerin distaline geç ulaşması ile karakterizedir. YKA’ın inflamasyon ve yüksek duyarlıklı C reaktif protein (hs -CRP) gibi inflamatuvar belirteçler ile ilişkisi bilinmektedir. Pentraksin -3 (PTX -3), yeni bir akut faz reaktanı olup CRP gibi pentraksin ailesinin bir üyesidir. Biz bu çalışmada YKA hastalarında PTX - 3 düzeyini araştırdık. Yöntem: Çalışmaya YKA saptanan 25 hasta ve koroner arter hastalığı (KAH) olan 26 hasta alındı. Yavaş koroner akım ve KAH tanısı koroner anjiyografi ile konuldu. Kardiyoloji polikliniğine başvurmuş iskemik bulguların gözlenmediği 24 sağlıklı birey kontrol grubu olarak alındı. Tüm grubun PTX -3 ve hs-CRP çalışıldı . Bulgular : KYA grubundaki hastaların PTX -3 ve hs-CRP seviyesi kontrol grubuna göre daha yüksekti(sırasıyla 0.52 ± 0.2 ng/ml ve 0.20 ±0.08 ng/ml, p< 0.001; 1.1±0.4 mg/dl ve 0.6±0.5 mg/dl, p< 0.001). Ancak KYA grubu ile KAH grubu arasında serum PTX -3 ile hs-CRP seviyesinde fark bulunmadı (sırasıyla 0.52 ± 0.2 ng/ml ve 0.58 ± 0.18 ng/ml, p: 0.24; 1.1 ± 0.4 mg/dl ve 1.1 ± 0.6 mg/dl; p: 0.32). Korelasyon analizi sonucu serum PTX -3 ve hs-CRP seviyeleri birbirleriyle ilişkili bulundu. (Rho=0.34, p: 0.003). Sonuç : PTX -3, yeni bir inflamatuvar marker olup YKA olan hastalarda yükselmiştir ve bu hastalarda inflamatuvar durumu yansıtmada bir belirteçtir.Öğe Pandemik influenza A (H1N1) hastalarının klinik özellikleri(2011) Evirgen, Ömer; Köksaldı Motor, Vicdan; Babayiğit, Cenk; Şahin, Şule; Önlen, Yusuf; Akçay, Adnan BurakAmaç: Mart 2009’da Meksika ve ABD’de ilk kez görülen bir influenza tipi olan A (H1N1) hızla tüm dünyaya yayılmış ve Ekim-Aralık aylarında tüm Türkiye’de etkili olmuştur. Bu çalışmada, hastanemizde influenza A (H1N1) tanısı ile yatarak tedavi edilen hastalarımızın klinik özelliklerini değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Kasım-Aralık 2009 tarihlerinde Enfeksiyon Hastalıkları, Göğüs Hastalıkları ve Kardiyoloji servislerinde influenza benzeri semptomlarla yatarak tedavi gören 41 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. H1N1 testi Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkez Laboratuarında yapıldı. Bulgular: Çalışmaya alınan 41 hastanın 19’unda (%46.3) H1N1 testi pozitif iken 22’sinde (%53.7) negatif idi. Bu hastaların 19’u (%46.3) erkek, 22’si (%53.7) kadındı ve yaşları 16-75 (ortalama 32,1 (±14.7) idi. Kadın hastaların 8’i (%36.4) hamile, 14’ü (%63.6) hamile değildi. Hastalarımız genel olarak tedaviye iyi cevap verdiler. H1N1 testi pozitif iki hamile hastamızın kliniği çok ağır seyretti. Yoğun bakımda takip edilen hastalardan birisi tedaviye cevap vermedi ve Akut Solunum Yetmezliği Sendromu nedeniyle kaybedildi. Sonuç: Pandemik influenza A (H1N1) alt solunum yollarını mevsimsel influenzaya göre daha sık tutmaktadır. Hastalık genel olarak kısa süreli bir klinik gidişe ve hamileler dışında iyi bir prognoza sahip olmasına rağmen, hamilelerde ölümcül olabilmektedir.Öğe Relation of presence and severity of metabolic syndrome with left atrial mechanics in patients without overt diabetes: a deformation imaging study(2014) Kurt, Mustafa; Tanboğa, İbrahim Halil; Büyükkaya, Eyüp; Karakaş, Mehmet Fatih; Akçay, Adnan Burak; Şen, Nihat; Bilen, EmineObjective: We aimed to investigate left atrium (LA) function by speckle tracking echocardiography in patients with metabolic syndrome (MetSyn) and to show a possible relationship between the severity of MetSyn and LA function and to determine the predictors of low strain in MetSyn patients. Methods: Our study design was observational and cross-sectional design consisted of 80 MetSyn patients without overt diabetes and 50 con- trols. The patients were classified into three groups based on the number of MetSyn criteria. The peak LA strain at the end of the ventricular systole (LAs-strain) as well as the LA strain with LA contraction (LAa-strain) was obtained. Correlation analysis performed to assess the asso- ciation of LA strain parameters with the severity of MetSyn and logistic regression analysis performed to assess the relationship of low LA strain with MetSyn. Results: Both LAs (37.5±8.7 vs. 26.0±10.2, p<0.001) and LAa (19.9±6.3 vs. 13.0±6.4, p<0.001) strain measurements were found to be significantly decreased in patients with MetSyn when compared to the control group. Moreover, both LAs and LAa were found to be significantly decreased with the increasing severity of the MetSyn. A multiple logistic regression analysis demonstrated that the presence of MetSyn [OR:0.26 (95% CI 0.06-0.89), p=0.032] and left ventricular ejection fraction [OR:1.14 (95% CI 1.03-1.27), p=0.021] were independent predictors of LAs strain. Conclusion: MetSyn is associated with reduced LAs strain and LAa strain representing LA reservoir and pump function, respectively. Furthermore, LA mechanical function decreases even more with the increasing severity of the MetSyn. (Anadolu Kardiyol Derg 2014; 14: 128-33)Öğe The relationship between coenzyme Q10 and severity of coronary artery disease(2013) Büyükkaya, Eyüp; Evliyao?lu, Osman; Islamo?lu, Yahya; Cil, Habib; Karakaş, Mehmet Fatih; Akçay, Adnan Burak; Bilen, PerihanAim To evaluate the relationship between the levels of plasma coenzyme Q10 (CoQ10), a known antioxidant, and severity of the coronary atherosclerosis (AS) measured by Gensini score. Methods Patients with coronary artery disease (CAD) were enrolled to the study between 2010 and 2011 in cardiology outpatient clinics. They were admitted for diagnostic coronary angiography or angioplasty for typical indications. The Gensini scoring system was used to calculate CAD severity. Serum CoQ10, total cholesterol (TC), HDL cholesterol, LDL cholesterol, and triglyceride levels were assessed. Results One hundred thirteen subjects (83 CAD, 30 controls) were included. The patients with CAD were separated into three groups according to Gensini score. The serum levels of CoQ10, CoQ10/ TC, CoQ10/LDL-C, CoQ10/TG rates in the subjects of mild and severe AS groups were significantly lower than the control group (p<0.016 for all control vs. AS group comparisons). There were no significant differences in serum levels of CoQ10 and CoQ10/ TC, CoQ10/LDL-C, CoQ10/TG rates between the mild and severe AS groups. Conclusion This study revealed that although the serum CoQ10 levels were lower in stable CAD, there was no relationship between the severity of CAD and serum CoQ10 levels in patients with stable angina pectoris.Öğe The serum pentraxin-3 is elevated in patients with cardiac syndrome X(2013) Büyükkaya, Eyüp; Karakaş, Mehmet Fatih; Kurt, Mustafa; Motor, Sedat; Akçay, Adnan Burak; Büyükkaya, Şule; Karakaş, Esra; Şen, NihatAmaç: Kardiyak sendrom X (KSX), anjina pektoris ve objektif iskemi bulgularına rağmen normal koroner arterlerin saptandığı bir tablodur. KSX ile enflamatuvar belirteçler özellikle de yüksek duyarlıklı C-reaktif protein (hs-CRP) arasındaki ilişki iyi bilinmekte olup pentraksin-3 (PTX-3) ile ilişkisi gösterilmemiştir. Bu çalışmada, PTX-3 ile KSX arasındaki ilişki araştırıldı. Çalışma planı: Çalışmaya koroner arter hastalığı (KAH) şüphesi olan toplam 122 hasta (58 kadın, 64 erkek, ortalama yaş 49.6±5.8 yıl) alındı. İskemi bulgusu (efor testi pozitif 50 hasta, miyokart perfüzyon sintigrafisi pozitif 32 hasta) olan hastalara (toplam 82) koroner anjiyografi yapıldı. Normal koroner anjiyografisi olan hastalar (n=41) KSX grubu ve koroner lezyonu olan hastalar (n=41) KAH grubu olarak kabul edildi. İskemi bulgusu olmayan hastalar kontrol grubuna alındı. Her üç grupta PTX-3 ve hs-CRP düzeyleri araştırıldı. Bulgular: Kardiyak sendrom X grubunda PTX-3 değerleri kontrol grubuna göre yüksek bulundu (0.46±0.16 ve 0.23±0.09 ng/ml, p<0.001). Ancak KSX grubu ile KAH grubu arasında serum PTX-3 ile hs-CRP düzeyleri yönünden anlamlı fark bulunmadı (PTX-3: 0.46±0.16 ve 0.51±0.13 ng/ ml, p=0.21; hs-CRP: 1.04±0.45 ve 1.16±0.64 mg/dl, p=0.62). Kontrol grubunda hs-CRP düzeyi (0.73±0.51 mg/dl), KSX (1.04±0.45 mg/dl) ve KAH (1.16±0.64) grubuna göre anlamlı bir şekilde düşük bulundu (sırasıyla, p=0.03 ve p=0.002). PTX-3 ile hs-CRP arasında pozitif bağıntı olduğu gözlendi (r=0.30, p=0.001). Sonuç: Pentraksin-3 yeni bir enflamatuvar belirteç olup, KSX’li hastalarda iyi bilinen enflamatuvar belirteçlerden olan hs-CRP gibi yükselmektedir. PTX-3, KSX’li hastalarda enflamatuvar durumu yansıtan bir biyobelirteç olabilir.Öğe Spontaneous retroperitoneal hematoma after treatment with streptokinase for acute myocardial infarction : A case report(2013) Büyükkaya, Eyüp; Karakaş, Mehmet Fatih; Güngor, Mahmut; Bayaroğulları, Hanifi; Akçay, Adnan BurakRetroperitoneal hematom (RPH) çoğunlukla travma, vasküler lezyonlar, cerrahi girişim, antikoagülan tedavi ve bazen de idiyopatik olarak görülebilen ve ölümcül seyredebilen bir durumdur. Çoğunlukla destek tedavisinin yapıldığı, çok az vakada cerrahi girişimin uygulandığı bir durumdur. Akut miyokart infaktüsü (Anterior) tanısıyla 78 yaşındaki bayan hastaya streptokinaz tedavisi verildi. Streptokinaz sonrasında şiddetli sol yan ağrısı, sırt ağrısı ve uyluk ağrısı başladı. Sol alt extremitede hareket kısıtlılığı ve parastezi gelişti. Herhangi bir travma, düşme yada antikoagülan kullanım öyküsü yoktu. Hastaya intraabdominal kanama şüphesi ile abdominal BT çekildi ve retroperitoneal alanda hematom ile uyumlu lezyon gözlendi. Bunun üzerine hastanın antikoagülan ilaçları kesildi ve hastaya eritrosit süspansiyonu verildi. Hastanın abdomen USG ile takiplerinde hematom boyutlarında artma gözlenmedi. Klinik olarak şikayetleri gerileyen vital bulguları stabil seyreden hasta kontrole çağrılarak taburcu edildi. Literatürde streptokinaza bağlı RPH vakası nadir bulunmasından ötürü bu vakayı paylaşmayı uygun buluyoruz.Öğe A successful administration of anesthesia in an urgent spinal surgery of a patient with a high risk of coronary artery and degenerative cardiac valvular diseases(2011) Karcio?lu, Murat; Tuzcu, Kasim; Davarci, Işil; Bozdo?an, Yusuf Bolkan; Turhano?lu, Selim; Akçay, Adnan Burak; Altaş, MuratIn noncardiac surgery of cardiac patients, all efforts during the preoperative assessment are to predict, and prevent potential complications An urgent operation was decided to be performed on a 80-year-old female patient with the diagnosis of depression fracture of L1. During assessment of the patient before anesthesia, we learned that patient had coronary artery disease. During the physical examination, pulmonary edema was detected secondary to the congestive heart failure. The patient was sent to coronary intensive care unit after talking with patient's relatives and the attending surgeon. After aggressive treatment about a week, blood gas values were improved and hemodynamic values were stabilized. In this condition, we decided operation for the patient. Invasive monitorization was performed in the operation room. For induction of anesthesia, midazolam, fentanyl, rocuronium, and lidocaine were given. The maintenance of anesthesia provided with sevoflurane plus 50% of air and 50% of oxygen. The patient remained stable during the operation. A three-hour operation was completed without any problem, and she was remained at a steady state up to the discharge. As a conclusion, each patient should be questioned and examined carefully about cardiac manifestations during the preoperative assessment. In the presence of any sign or symptom of congestive heart failure (CHF), non-cardiac surgeries should be postponed if it is not urgent. Such patients should be treated aggressively during the perioperative period according to the functional degree of CHF. In case of emergency, consultation with cardiologists should arrive at a consensus, and patients should be operated under optimal conditions.