Yazar "Damlar, İbrahim" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Atrofik maksillanın iliak greft kullanılarak gerçekleş tirilen kemik augmentasyonunu takiben uygulanan implant tedavisi : olgu sunumu(2013) Tatlı, Ufuk; Benlidayı, Mehmet Emre; Damlar, İbrahim; Üstün, Yakup; Gürbüz, GözdeDiş çekimi veya periodontal harabiyet sonucu oluş an alveoler kemik rezorpsiyonu, estetik ve fonksiyonel problemlere neden olur. İleri düzeyde çene kemiğ i atrofisi gözlenen durumda implant tedavisi öncesinde augmentasyon iş lemleri kaçınılmaz olmaktadır. Bu tür olguların planlanmasında konik hüzmeli bilgisayarlı tomografi incelemesi çene-yüz kemikleri hakkında detaylı kalitatif ve kantitatif verileri, düş ük radyasyon dozu eş liğ inde sağ lamaktadır. Bu makalede, maksillada ileri düzeyde alveoler kemik atrofisi bulunan bir hastada, CBCT incelemesi ış ığ ında, iliak greft kullanılarak yapılan kemik augmentasyon iş lemleri ve sonrasında uygulanan implant tedavisi 2 yıllık takibi eş liğ inde sunulmuş tur.Öğe Comparison of the candida albicans and biofilm formation amount on natural tooth, porcelain and acrylic resin(2012) Tunçdemir, Ali Rıza; İnci, Melek; Özcan, Erhan; Polat, Serdar; Damlar, İbrahimAmaç: Bu çalışmada doğal diş, porselen ve akrilik rezin üzerinde kandida albikans tutulumu ve biofilim oluşumu kıyaslanmıştır. Gereç ve yöntem: Örnekler steril eküvion çubuklarla doğal, porselen ve akrilik dişlerin bukkal embrajurlerinden alınmıştır. Kandidaların biofilim oluşumları Mikropleyt yöntemiyle belirlenmiştir. Örnekler 0,5 ml steril fosfat tampon salin solusyonunda bekletilmiştir. Kolonilerin üremesi, türlerin mikrobiyoloji laboratuarında makroskobik ve mikroskobik özelliklerine ve bakteri türlerine göre kıyaslanmasıyla tanımlanmıştır. Bulgular: Diş, porselen ve akrilik yüzeyinde kandida albikans tutulumu ve biofilim oluşumu bakımından anlamlı bir fark bulunmuştur. Sonuç: Porselen üzerindeki kandida albikans tutulumu ve biofilim oluşması doğal diş ve akrilik üzerinden ve ayrıca doğal diş üzerinde akrilik üzerinden daha az olmuştur.Öğe Çukurova bölgesinin süpernümerer diş karakteristikleri : çok merkezli retrospektif bir çalışma(2014) Tatlı, Ufuk; Evlice, Burcu; Damlar, İbrahim; Arslanoğlu, Zeki; Altan, AhmetAMAÇ: Bu çalışmanın amacı, Çukurova bölgesinde gözlenen süpernümerer dişlere ait demografik özelliklerin incelenmesi ve güncel literatür ile kıyaslanmasıdır.GEREÇ VEYÖNTEM: Bu retrospektif çalışmada, Temmuz 2011-Temmuz 2013 tarihleri arasında çeşitli diş problemleri nedeniyle Çukurova Üniversitesi ve Mustafa KemalÜniversitesi Diş Hekimliği Fakültelerine başvuran 12735hastanın klinik ve radyografik verileri incelendi. Süpernümerer dişlere ait demografik bulgular, ilişkili komplikasyonlar ve uygulanan tedaviler kayıt edildi. Verileristatistiksel yöntemlerle analiz edildi; istatistiksel anlamlılık değeri olarak p=0.05 kabul edildi.BULGULAR: Değerlendirilen popülasyon içinde 112 hastada156 adet süpernümerer diş teşhis edildi. Süpernümerer dişyaygınlığı açısından erkek ve kadınlar arasında istatistikselolarak anlamlı bir fark tespit edilmedi. Süpernümerer dişlerde anatomik lokalizasyon ile cinsiyet arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki tespit edilmedi. Gömülüsüpernümerer dişlerin kadın hastalarda istatistiksel olarakanlamlı düzeyde daha fazla olduğu tespit edildi. Süpernümerer dişlerin gömülü olma durumu ile anatomik lokalizasyon arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki tespitedilmedi. Hastaların %51.8'inde ilişkili komplikasyonlar nedeniyle süpernümerer dişler çekildi.SONUÇ: Süpernümerer dişlerin büyük çoğunluğu gömülüolduğundan rutin klinik muayeneler sırasında teşhis edilememekte, ancak komplikasyona neden olduklarındaveya radyografik incelemeler sırasında saptanabilmektedirler. Erken tanı ve tedavi ilişkili komplikasyonların önlenmesi açısından önemlidir.Öğe Diş çekimi sırasında komplikasyona neden olan risk faktörlerinin etkinliği : Kesitsel bir çalışma(2012) Tatlı, Ufuk; Damlar, İbrahim; Üstün, Yakup; Benlidayı, Mehmet EmreAmaç:Bu kesitsel çalışmanın amacı, diş çekimi sırasında komplikasyona neden olan faktörlerin vurgulanması ve etkinliklerinin derecelendirilmesi yoluyla temel klinik diş hekimliği eğitimine katkıda bulunmaktır. Gereç ve Yöntem: 2008-2009 yılları arasında, 5. sınıf diş hekimliği öğrencileri tarafından diş tedavileri yapılan 108 hastadaki 186 diş çekimi çalışmaya dahil edildi. Diş çekimi öncesinde hastaların klinik ve radyolojik değerlendirmeleri sonucu elde edilen veriler ve diş çekimi sırasında karşılaşılan komplikasyonlar kaydedildi. Verilerin istatistiksel analizinde x2 testi ve Odds Ratio yöntemi kullanıldı. Bulgular: 5. sınıf diş hekimliği öğrencilerinin komplikasyon oranı %20.43 olarak bulundu. Diş çekimi sırasında oluşan komplikasyonlar kron kırığı (%42.1), kökte 1/3 apikal kırık (%31.58) ve 2/3 kök kırığı (%26.32) olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Kök kıvrımı, köklerin ayrıklığı, alveolar kemik rezorpsiyonu, kron harabiyeti, restorasyon varlığı, kök sayısı ve hastaların yaşının komplikasyon oluşumunu anlamlı düzeyde arttırdığı saptandı. Cinsiyet ve lokalizasyonun komplikasyon üzerinde anlamlı bir etkisi saptanmadı. Sonuç: En kuvvetli risk faktörleri, köklerdeki kıvrım varlığı ve köklerin ayrık olmasıydı. En az etkili risk faktörleri ise dişlerin kök sayısı ve hastanın yaşıydı. Komplikasyonların önlenmesi için diş köklerinin radyolojik olarak değerlendirilmesi büyükönem taşımaktadır.Öğe Hard tissue preparation prior to dental implant placement: A four-year retrospective study(Selçuk Üniversitesi, 2020) Arpağ, Osman Fatih; Altan, Ahmet; Damlar, İbrahimBackground: The purpose of this study was to investigateincidence for the requirements of hard tissue preparation prior todental implant placement.Methods: In this retrospective study, the records of 1086 patientswho referred to Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry,Periodontology and Oral and Maxillofacial Surgery clinics between2011 and 2015 were investigated. The received frequency ofpatients’ onlay grafting, autogenous block grafting, socketpreservation, guided bone regeneration, external sinus lifting, ridgesplit osteotomy, alveolar distraction osteogenesis, inferior alveolarnerve repositioning were evaluated in any process of the dentalimplant.Results: 3186 dental implants in 1086 patients were included tothe study. Among 295 patients, it was observed that the number ofmen was 144 (48.8%) and number of implants was totally 309(47.2%) implants, while the number of grafted implants in womenof 151 (51.2%) was 346 (52.8%). The numbers of graftingprocedures for augmentation are as follows; 286 (43.7%) onlaygrafting, 23 (3.5%) socket preservation, 9 (1.4%) guided boneregeneration, 271 (41.3%) open sinus lifting, 62 (9.5%) alveolarridge splitting, 2 (0.3%) alveolar nerve repositioning and 2 (0.3%)distraction osteogenesis.Conclusion: In this study, it was observed that the differentaugmentation procedures were applied to place the dental implant.Öğe Hatay bölgesinde gömülü diş prevalansının retrospektif olarak incelenmesi(2014) Damlar, İbrahim; Altan, Ahmet; Tatlı, Ufuk; Arpağ, Osman FatihAmaç: Bu çalışmanın amacı; Hatay bölgesinde yaşayan bireylerde dişlerin gömülü kalma oranlarını, lokalizasyonlarını, gömülülük oranlarının cinsiyete göre dağılımlarını tespit etmektir. Materyal ve Metod: Bu retrospektif çalışmada; 2010 ve 2013 yılları arasında Mustafa Kemal Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'ne, çeşitli sebeplerle başvuran 5227 hastanın (2865 kadın, 2362 erkek) panoramik radyografları tarandı. Mandibula ve maksillada gömülü kalmış dişler kaydedildi. Hastanın yaşı, cinsiyeti belirlenip; dişlerin gömülü kalma oranları, lokalizasyonları, gömülülük oranlarının cinsiyete göre dağılımları tespit edildi. Bulgular: Hastaların % 41,8'inde gömülü diş tespit edildi. Hastaların yaş dağılımı 18-80 arasında değişmekteydi. Gömülü kalma sıklığı sırasıyla mandibular 3. molar diş (% 64,7), maksiller 3. molar (% 30,9), maksiler kanin (% 3,1), mandibular premolar (%0,4), mandibular kanin (% 0,3), maksiler premolar (% 0,2), maksiler santral ve lateral kesiciler (% 0,2), mandibular santral ve lateral kesiciler (% 0,1), mandibular 1. ve 2. molarlar (% 0,07), maksiler 1. ve 2. molarlar (% 0,03) şeklindeydi. Sonuç: Hatay bölgesinde yaşayan bireylerde, yaşamın ilerleyen evrelerinde gömülü dişlerin genellikle çeşitli komplikasyonlar nedeniyle çekildiği ancak çok az bir kısmının herhangi bir semptoma neden olmadan gömülü kalmaya devam ettiği görüldü.Öğe Maksillada fibröz displazi : iki olgu sunumu(2015) Altan, Ahmet; Damlar, İbrahim; Kılıç, Soydan; Turgay, Berk; Taş, Zeynel AbidinFibröz displazi genellikle çocuklarda ve ergenlerde görülen; kemiğin gelişimsel, yavaş büyüyen, fibroosseöz benign bir lezyonudur. Monostotik ve poliostotik olmak üzere iki klinik formu vardır. Lezyon içindeki kemik oluşumunda artışla birlikte 'buzlu cam' veya 'portakal kabuğu' olarak adlandırılan radyografik görüntü oluşur. Bu makalede klinik, radyografik ve histopatolojik bulgularla tanı konulmuş iki fibröz displazi olgusu sunulmuştur.19 yaşında erkek hasta, 3 aydan beri var olan sağ üst bölgede şişlik şikayetiyle kliniğimize başvurdu. Klinik muayene sonucunda üst çene anterior bölgede vestübüle ekspansiyon gösteren asemptomatik bir lezyon tespit edildi. Lokal anestezi altında kontur düzeltmesi yapılarak fonksiyonel ve estetik sorunlar ortadan kaldırıldı.56 yaşındaki bayan hasta sağ maksillada şişlik şikayetiyle kliniğimize başvurdu. Ağız içi muayenede sağ maksillada vestibüle ve palatinale ekspansiyon gösteren bir şişlik görüldü. İnsizyonel biyopsi sonucunda fibröz displazi tanısı konuldu. İleri yaştaki hastada, büyük boyutlardaki asemptomatik lezyonun aylık kontrollerle takip edilmesine karar verildi.Çene kemiklerinde fibröz displazi nadir görülen bir durumdur. Diğer benign ve malign kemik bozukluklardan ayırt edilmesi zor olabilir. Malign transformasyon son derece nadirdir ve daha çok poliostotik tipte görülür. Bu nedenle takibi önemlidir.Öğe Maksiller sinüs septumunun konumu ve yaygınlığının dental volümetrik tomografik değerlendirilmesi(2013) Damlar, İbrahim; Keleş Evlice, Burcu; Kurt, Şule NurGiriş: Bu çalışmanın amacı, dental volümetrik tomografi kullanılarak maksiller sinüs septa konumlarını ve yaygınlığını saptamaktır. Materyal ve Metod: Bu retrospektif çalışma Ocak 2010- Ekim 2011 tarihleri arasında çeşitli nedenlerle Çukurova Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Radyolojisi departmanına başvuran hastaların dental volümetrik tomografi görüntülerinde maksiller sinüslerin değerlendirilmesi ile yapıldı. Öncesinde maksiller sinüs cerrahisi geçiren ve herhangi bir patolojik durumu olan hastalar çalışma dışı bırakıldıktan sonra, 760 hasta (1520 sinüs) belirlendi. Maksiller sinüs septa konumlarının analizi 3 bölgeye göre yapıldı: ön bölge 1. ve 2. premolarlar; orta bölge 1. ve 2. molarlar ve arka bölge de 3. molar diş hizasında belirlendi. Sonuçlar: Maksiller sinüs septumlarından 47 tanesi (% 24.7) ön bölgede, 35 tanesi (% 18.4) orta bölgede ve 108 tanesi (% 56.8) arka bölgedeydi. Tartışma: Maksiller sinüste septum oluşumu dişlerin varlığı ya da kaybedilmesinden etkilenmektedir. Sinüs lifting ve dental implant cerrahisi işlemlerinden önce maksiller sinüslerde septum varlığının doğru tespit edilmesi önemlidir. Doğru teşhis ve tedavi planlaması açısından maksiller sinüslerde septum varlığının dental volümetrik tomografi ile değerlendirilmesi oldukça kullanışlıdır.Öğe Morphological changes in temporomandibular joint dysfunction and effectiveness of different treatment methods(2020) Öz, Fatma; Çiçekcibaşı, Aynur Emine; Atcı, Nesrin; Keleş, Fatma Öztürk; Yucekaya, Bircan; Hüzmeli, Esra Doğru; Damlar, İbrahimObjectives: Temporomandibular joint dysfunction (TMD) results in changes in anatomical structures. The aim of this study was to examine the morphological changes using magnetic resonance imaging (MRI) and evaluate the effectiveness of different treatment methods in patients with TMD. Methods: 34 TMD patients (18–62 years of age) were randomly divided into two treatment groups. Group A (n=18) was subjected to dry needling (DN) and mobilization for 10 sessions, Group B (n=16) was instructed to use occlusal splint with home exercises for one month. The control group included MRIs of 17 healthy adults that were randomly selected from the archives of Radiology Department of Mustafa Kemal University. The length and width of the masseter, lateral and medial pterygoid muscles and the depth of the mandibular fossa were measured and mandibular condyle types were recorded. Range of motion of each temporomandibular joint was evaluated in pre- and post-treatment periods to test the effectiveness of the treatment methods. Results: The size of the masticatory muscles in TMD group was significantly smaller than the control group (p<0.05). The depth of the mandibular fossa was significantly shallower in the TMD group (p<0.05). The most commonly encountered condylar shape was convex in the TMD group (63.6%), but flat (58.8%) in the control group. No statistically significant relationship was observed between condyle type and fossa depth (p>0.05). However, the fossa depth showed a significant correlation with muscle size (p<0.05) and this correlation decreased with dysfunction. Dry needling and mobilization significantly decreased pain and increased mandibular movements (p<0.05); however, there was no significant change for Group B. Conclusion: The anatomical structures associated with the temporomandibular joint seems to be affected in patients with TMD. We suggest that the limited movement of the temporomandibular joint may cause atrophy of the masticatory muscles, affecting the range of motion of the joint. Dry needling and mobilization techniques might be a more effective alternative than occlusal splint in the treatment of TMD.Öğe Oral kavitenin reaktif lezyonları :147 vaka üzerine rekrospektif bir çalışma(2014) Altan, Ahmet; Yanık, Saim; Damlar, İbrahim; Arpağ, Osman Fatih; Demirkol, MehmetAmaç: Ağız mukozasının çok katlı yassı epiteli patojenik faktörlere karşı koruyucu görev yapar. Mukozayı etkileyen lokal ve sistemik faktörler epitel yapıyı zedelerse; reaktif, inflamatuar, gelişimsel ve neoplazik lezyonlar ortaya çıkar. Bu çalışmanın amacı; Hatay ve Gaziantep'te diş hekimliği fakültelerine başvuran lezyonlarının görülme sıklığını, cinsiyet, yaş ve lokalizasyona göre dağılımını belirlemektir. Gereç-Yöntem: Bu retrospektif çalışma, Ocak 2009Ağustos 2013 arasında Mustafa Kemal Üniversitesi ve Gaziantep Üniversitesi Diş Hekimliği fakültelerinde biyopsi alınan ve patolojik inceleme yapılıp, tanı konulmuş 147 hastanın sonuçları değerlendirilerek oluşturulmuştur. Araştırmada lezyonların yaşa ve cinsiyete göre dağılımı belirlenmiş, lokalizasyonları analiz edilmiştir. Bulgular: Periferal dev hücreli granülom 56 vakada (%38,09), piyojenik granülom 39 vakada (%26,53), irritasyon fibromu 10 vakada(%6,8), semento-ossifiye fibrom 7 vakada (%4,76), inflamatuar fibröz hiperplazi 8 vakada (%5,44), inflamatuar papiller hiperplazi 1 vakada (%0,68), epulis fissuratum 26 vakada (%17,68) görülmüştür. Lezyonlar kadınlarda (n=83, %56,46) erkeklerden (n=64, % 43,54) daha sık görülmektedir. Diş eti ağız içinde reaktif lezyonların en çok etkilediği yerdir (n=115, %78,23). Sonuç: Oral reaktif lezyonlar sıklıkla kadınlarda görülmektedir ve en çok diş etini etkilemektedir. Yaptığımız çalışma en çok rastlanan reaktif lezyonun periferal göstermektedirÖğe Santral dev hücreli granülomanın iliak greft ve hareketli yer tutucu aparey ile rehabilitasyonu : olgu sunumu(2014) Damlar, İbrahim; Altan, Ahmet; Yanık, Saim; Arslanoğlu, Zeki; Çevik, CengizAmaç: Santral dev hücreli granüloma sıklıkla mandibula ve maksillada lokalize olan, non-odontojenik patolojik bir lezyondur. Etiyolojisi tam olarak bilinmemektedir. Lezyonun cerrahi olarak uzaklaştırılması en çok uygulanan tedavi yöntemidir. Amacımız bu vakada santral dev hücreli granülomanın iliak greft ve hareketli yer tutucu aparey kullanılarak rehabilitasyonunu rapor etmektir. Vaka raporu: 10 yaşındaki erkek hasta kliniğimize mandibula anterior sol bölgede şişlik şikayetiyle başvurdu. Alınan anamnezde, şikayetin olduğu bölgeye yaklaşık 1 yıl önce cerrahi bir müdahale yapıldığı, fakat şişliğin altı ay önce tekrar oluştuğu öğrenildi. Genel anestezi altında lezyon çıkartıldı. Mandibular sol santral, lateral, kanin ve birinci premolar dişler çekildi. Mandibulada oluşan defekt iliak greftle onarıldı. Çıkarılan kitlenin histopatolojik incelemesi yapıldı ve santral dev hücreli granülom tanısı konuldu. Operasyon sonrası yapılan 12 aylık takipte herhangi bir problemle karşılaşılmadı. Daha sonra hastaya hareketli yer tutucu bir aparey yapıldı. Sonuç: Literatürde santral dev hücreli granülom gibi agresif lezyonların %72 rekürens oranı olduğu görülmektedir. Rekürens gösteren vakalarda kortikostreoid enjeksiyonu, sistemik kalsitonin uygulaması gibi konservatif yöntemlerin başarısı kesin değildir. Cerrahi tedavi çene kemiklerinde major defektlere neden olabilir ve fasiyal konturu bozabilir. Böyle bir durumda defektin iliak greftle tamiri estetik problemleri çözecektir ve protezle rehabilitasyon imkanı sunacaktır.Öğe Üst dudak ve damakta lokalize pleomorfik adenom : iki olgu sunumu(2014) Altan, Ahmet; Damlar, İbrahim; Yanık, Saim; Aras, Mutan Hamdi; Yaldız, MehmetPleomorfik adenom tükürük bezlerinin en yaygın iyi huylu tümörüdür. Tümör damak, üst dudak, yanak, ağız tabanı, larinks ve trakeada görülebilir. Lezyonun tedavisi cerrahi olarak lezyonun çıkarılmasıdır. Cerrahi esnasında rezeksiyon geniş yapılmazsa ya da lezyonun kapsülü rüptüre olursa nüks edebilir. Bu çalışmanın amacı iki farklı klinikte tedavi edilmiş iki pleomorfik adenom vakasını ve tedavi seçeneklerini sunmaktır. Olgu 1: 31 yaşında erkek hasta Mustafa Kemal Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız-Diş ve Çene Cerrahisi kliniğine üst dudakta şişlik şikâyetiyle başvurdu. Hastanın klinik muayenesinde üst dudağının iç kısmında lokalize mobil, ağrısız kitle görüldü. Kitlenin yaklaşık iki yıldır mevcut olduğu öğrenildi. Lokal anestezi altında mukoza insizyonu yapılıp kitlenin tamamı çıkarıldı. Yapılan histopatolojik incelemeden sonra kitlenin pleomorfik adenom olduğu anlaşıldı. Hastanın 1 yıllık takibinde herhangi bir problemle karşılaşılmadı. Olgu 2: 23 yaşında erkek hasta Gaziantep Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız-Diş ve Çene Cerrahisi kliniğine damakta var olan şişlik şikâyetiyle başvurdu. Hastanın yapılan muayenesinde sağ palatinal molar bölgede şişlik görüldü. İnce iğne aspirasyon biyopsisi sonucunda lezyonun pleomorfik adenom olduğu öğrenildi. Lezyon lokal anestezi altında çıkartıldı. Yara bölgesi sekonder iyileşmeye bırakıldı. Çıkarılan lezyonun histopatolojik sonucu ilk teşhisi doğruladı. Hastanın üç aylık takibinde herhangi bir komplikasyon görülmedi. Pleomorfik adenom iyi huylu bir tümör olmasına rağmen nüks ya da malign transformasyon gösterebilir. Bu nedenle lezyon teşhis edildikten sonra cerrahi olarak çıkartılmalı ve hastalar uzun süre takip edilmelidir