Yazar "Demirbaş, Onur" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ektopik böbrekler ve damarlarının konjenital varyasyonları(2014) Bayaroğulları, Hanefi; Rifaioğlu, Mehmet Murat; Akküçük, Seçkin; Davran, Ramazan; Davarcı, Mürsel; Demirbaş, OnurAmaç: Böbrek ektopilerinde damar anomalilerine sıklıkla rastlanılır. Multiple detector-row computerized tomography angiography (MDCTA), üriner sistem ve böbrek damarlarının değerlendirilmesinde günümüzde artan bir yere sahiptir. Bu çalışmamızda amacımız ektopik böbrekteki damar varyasyonlarını MDCTA kullanarak ortaya koymaktır. Gereç ve Yöntem: Hastanemize 2009 ila 2011 arasında altı ektopik böbrek hastası araştırıldı. MDCTA, dört erişkin hastaya hipertansiyon nedeniyle, bir böbrek taşı olan erişkin hastaya nefrektomi öncesi, bir çocuk hastaya ise diafram hernisi operasyon öncesi yapıldı. Bulgular: Altı hastanın 12 böbreğinin 20 renal arteri araştırıldı. İki vakanın birinin sol böbreğinde dört, diğerinde üç renal arter saptandı. Üçü ektopik biri normal olan dört böbrekte, bir ana bir de aksesuar arter saptandı. 17 ven inferior vena cava’ya, sol böbrekten çıkan bir ven sol common iliac vene, 2 sağ böbrek veni sol renal vene dökülüyorlardı. Sonuç: Günümüzde MDCTA ektopik böbreğin damarlarını değerlendirilmesinde önem kazanmıştır.Öğe Erkeklerde perine bölgesinde demodex folliculorum araştırılması(2012) İnci, Mehmet; Yula, Erkan; Kaya, Özlem; İnci, Melek; Yalçınkaya, Fatih Rüştü; Rifaioğlu, Emine Nur; Demirbaş, OnurBu çalışmada erkeklerin perine bölgesinde Demodex folliculorum araştırılması amaçlandı. Çalışmaya çeşitli şikayetlerle üroloji polikliniğine başvuran 122 erkek hasta dahil edildi. Hastaların perine bölgeleri lokal deri bulgusu açısından değerlendirildi ve standart yüzeyel deri biyopsisi yöntemiyle örnekler alındı. Mikroskobik incelemede cm2’de 5 ve daha fazla Demodex sp. görülmesi pozitif olarak değerlendirildi. Çalışmaya dahil edilen hastaların yaş ortalaması 46.4 ± 18.3 yıl ( 18 -83 yıl) olarak belirlendi. Hastaların 15’inde (% 12.3) D. folliculorum pozitif olarak saptandı. D. folliculorum pozitif bulunan hastaların yaş ortalaması 61.93 ± 17.72 yıl, negatif olguların ise 44.26 ± 17.40 yıl olarak bulundu (p= 0.002). D. folliculorum pozitifliğine en sık benign prostat hipertrofisi olan hastalarda rastlandı. Üroloji hastalarında perine bölgesinde D. folliculorum akarları görülebilmekle birlikte etkenin varlığı özellikle çeşitli klinik bulguları olan hastaların yönetiminde göz önünde bulundurulmalıdır.Öğe Perkütan nefrolitotomi ameliyatında hidronefrozun önemi(2013) Rifaioğlu, Mehmet Murat; Demirbaş, Onur; Davarcı, MürselAmaç: Bu çalışmanın amacı perkütan nefrolitotomi (PNL) ameliyatlarında renal hidronefroz derecesinin preoperatif, peroperatif ve postoperatif verilerle ilişkisini araştırmak ve klinik önemini incelemektir. Yöntemler: Şubat 2009 ile Şubat 2013 arasında aynı cerrah tarafından yapılan 132 PNL ameliyatı geriye dönük olarak tarandı. Hastaların demografik verileri, preoperatif böbrek özellikleri, peroperatif ve postoperatif verileri de- ğerlendirildi. Grade 1 ve 2 hidronefroz grup I; grade 3 ve 4 hidronefroz grup II olarak belirlendi. Gruplar ile preoperotif, peroperatif ve postoperatif özelliklerin farkları istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Hidronefrozun bağımsız belirleyicilerini saptamak için multivariat analiz olarak lojistik regresyon analizi kullanıldı. Bulgular: Yaş ortalaması 46,2±13,7 yıl (8 -73) idi. Operasyon süresi ortalama 101 dakika (10-250) olarak hesaplandı. Grup I’de 56, Grup II’de 76 hastanın verileri analiz edildi. İki grup arasında yaş, cinsiyet, vücut kitle indeksi ve cerrahi tecrübe açısından fark saptanmadı. Preoperatif verilerden, opere böbrekte daha önce taş düşürme öykü- sü (p=0,012), taşın çapı (p=0,022), taşın bulunduğu kaliks sayısı (p=0,005), karşı böbrekte taş varlığı (p=0,027), renal parankim kalınlığı (p=0,026); peroperatif verilerden, operasyon süresinde (p=0,011); univaryant analizde anlamlı fark saptandı. Lojistik regresyon analizinde, opere böbrekte taş öyküsü, taşın bulunduğu kaliks sayısı, karşı böbrekte taş varlığı, operasyon süresi ile hidronefroz arasında ilişki izlendi. Sonuç: Perkütan nefrolitotomi operasyonlarında düşük dereceli hidronefrotik böbreklerde, taş çapının ve taşın bulunduğu kaliks sayısı azalması dolayısı ile operasyon süresinin kısa olması sonucunda komplikasyon daha az olacaktır.Öğe Perkütan nefrolitotomi operasyonu uygulanan hastalarda nötrofil jelatinaz ilişkili lipokalin ve sistatin C düzeyleri ölçülerek böbrek üzeri etkilerinin araştırılması(Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi, 2015) Demirbaş, Onur; Rifaioğlu, Mehmet MuratAmaç: Perkütan nefrolitotomi (PNL) geçiren hastalarda akut böbrek hasarı tespitine yarayan serum ve idrardaki Nötrofil Jelatinaz İlişkili Lipokalin (NGAL) ve de serumdaki sistatin C seviyelerinin tespitinde bulunmak ve kan böbrek fonksiyon testleriyle korelasyonunu karşılaştırmak. Yöntemler: Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp fakültesinde PNL cerrahisi operasyonlarına alınan ve çalışmaya dâhil edilen hastalardan yaş, kilo, cinsiyet, etnik orjin verileri alınıp kaydedildi. Operasyon öncesi anestezi hazırlığı esnasında, operasyon esnasında ve operasyon sonrasında rutin olarak yapılan ikinci ve 12. saatte rutin hemogram, rutin kan biyokimyası (böbrek fonksiyon testleri) ve idrar numunesi incelemeleri yapıldı. Kan ve idrar numuneleri için laboratuarda 4000 devirde 4 dakika çevrilip serumu ayrılıp rutin tahlili yapıldı. Kan üre nitrojeni (BUN), kreatinin, üre seviyeleri rutin olarak çalışıldı. Geri kalan kandan NGAL, idrardan sadece statin C çalışılmak üzere -80°C' de saklandı. Saklanan kanlardan çalışma esnasında Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesinde biyokimya laboratuarında NGAL ve idrarda statin-C düzeyleri ölçüldü. NGAL ve sistatin C insan ELISA kit kullanılarak ölçüldü. Operasyon öncesi anestezi hazırlığı esnasında, operasyon esnasında ve operasyon sonrasında saklanan numunelerden çalışılan NGAL ve sistatin C seviyeleri karşılaştırıldı. Ayrıca operasyon öncesi anestezi hazırlığı esnasında, operasyon esnasında ve operasyon sonrasında çalışılan rutin biyokimya değerleriyle (kreatinin, üre) NGAL ve sistatin C seviyelerinin korelasyonuna bakıldı. Bu alınan kanlar ameliyattan sonra alınan rutin kanlar olduğundan hastadan ek olarak kan alınmadı. Bulgular: Araştırmaya katılan hasta sayısı 44 olup yaş ortalamaları 46,48±13,34 (20-77) idi. Katılımcıların 31(% 70.5),'i erkek 13(% 29.5)'ü kadındı. Hemoglobin düzeyi açısından bakıldığında en yüksek hemoglobin düzeyi operasyon öncesinde en düşük hemoglobin düzeyi ise operasyon sonrası 12. saatte görüldü. Preoperatif, peroperatif, postoperatif, postoperatif 12. saat hemoglobin düzeyleri arasında istatiksel olarak fark bulundu (p<0,05). Üre düzeylerine bakıldığında ise operasyon öncesi, operasyon sırasında ve operasyon sonrası üre değerleri ,operasyon sonrası 12.saat üre düzeylerinden anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.05). Operasyon sırasında ölçülen ortalama statin-C (1,86±2,46) düzeyi, operasyon sonrası 12. Saat ortalama sistatin C (3,06±4,71) düzeyinden daha düşük bulundu (p<0,05). Operasyon sırasında ölçülen sistatin C düzeyi operasyon sonrası 12. saat sistatin C düzeyinden anlamlı olarak düşük bulundu (p<0,05). Diğer ölçülen parametreler ölçüm zamanına göre karşılaştırıldığında istatiksel anlamlı bir fark bulunmadı (p>0,05). 40 yaş ve üzeri hastaların NGAL ve sistatin C düzeyleri 40 yaş ve altı hastalarla karşılaştırıldığında postoperatif ve postoperatif 12.saat sistatin C düzeyleri anlamlı olarak 40 yaş üstündeki hastalarda daha düşük bulundu. Hastaların tüm sürelerdeki ölçülen sistatin C ve NGAL düzeyleri ile aynı sürelerde ölçülen, kreatinin, hemoglobin, üre düzeyleri arasında korelasyon bulunmadı. Sonuç: Perkütan nefrolitotomi operasyonunu, intraoperatif ve postoperatif erken dönemde serum NGAL ve idrar sistatin C düzeyleri ele alınarak değerlendirildiğinde bu operasyonun böbrek fonksiyonlarına olumsuz etkisinin olmadığı sonucuna vardık. Ancak postoperatif idrar sistatin C artışının tespit edilmesinin operasyonun akut dönemde böbrek fonksiyonlarını geçici olarak bozabileceği kanısına vardık.Öğe Perkutanöz nefrolitotomide parankim kalınlığının BT ve Tc-99m DMSA sintigrafisi ile karşılaştırılması(2014) Aydoğan, Füsun; Rifaioğlu, Mehmet Murat; Yengil, Erhan; Atçı, Nesrin; Demirbaş, OnurAmaç: Perkutanöz nefrolitotomi (PNL) büyük ve komplike renal callus tedavisinde kullanılan cerrahi yöntemlerdendir. Hemoraji PNL'nin en önemli komplikasyonlarından biri olarak bildirilmektedir. Gelişen hemorajinin böbrek parankim kalınlığı ile ilişkili olabileceğini bildiren yayınlar bulunmaktadır. Çalışmamızın amacı PNL öncesi bilgisayarlı tomografi (BT) ve Tc-99m DMSA ile ölçülen böbrek boyutları ve parankim kalınlıklarının karşılaştırılması ve aralarında korelasyon olup olmadığının saptanmasıdır. Metaryal ve metod: Çalışmaya PNL öncesi abdomen tomografileri ve Tc-99m DMSA ile renal kortikal sintigrafileri çekilmiş 16 hasta dahil edildi. Hastaların böbrek boyutları, üst, orta ve alt pollerden böbrek parankim kalınlıkları ile ortalama parankim kalınlıkları hesaplandı. Bulgular: Ortalama parankim kalınlığı BT'de sağ böbrek için 18.68±5.41 mm, sol böbrek için 17.62± 4.55 mm olarak hesaplandı. DMSA sintigrafisinde ise ortalama parankim kalınlığı sağ böbrek için 15,27±3.30 mm, sol böbrek için 16.27± 3.89 mm olarak hesaplandı. Ortalama böbrek boyutları BT'de sağ için 99.49 ± 18.92 x 46.53 ± 12 mm, sol için 95.40± 11.91x45.58± 11.23 mm olarak hesaplanırken, sintigrafide sağ için 106.66 ± 18.48x 47.36 ± 11.52 mm, sol için 104.37±18.28x 46.26±12.94 mm olarak hesaplandı. Sonuçta DMSA sintigrafisi ile BT'den ölçülen parankim kalınlığı ve böbrek boyut ölçümleri arasında anlamlı korelasyon görüldü (p <0.05). Sonuç: Gelişen teknoloji ile birlikte PNL'nin güvenilirliği ve etkinliği son iki dekatta artmıştır. Operasyon öncesinde böbrek parankimini değerlendirmede kullanılan BT ve DMSA sonuçları arasındaki anlamlı korelasyon sebebi ile DMSA sintigrafisi raporlarında böbrek boyut ve ortalama parankim kalınlığının da verilebileceğini düşünmekteyiz.Öğe A practice report of bladder injuries due to gunshot wounds in Syrian refugees(2014) İnci, Mehmet; Karakuş, Ali; Rifaioglu, Mehmet Murat; Yengil, Erhan; Atcı, Nesrin; Akın, Ömer; Tuzcu, Kasım; Kiper, Ahmet; Demirbaş, Onur; Şahan, MustafaAMAÇ: Suriyeli mültecilerde mesane rüptürlerindeki tecrübelerimizi paylaşmak, tanı ve tedaviye göre literatürü taramak. GEREÇ VE YÖNTEM: Suriye'deki çatışmalarda abdominal ve ingüinal ateşli silah yaralanması ve mesane rüptürü olan 22 olgu sunuldu. Yaş, mekanizma/hasar bölgesi, ilişkili yaralanmalar; revize travma skoru (RTS) hasar ciddiyet skoru (ISS), travma yaralanması şiddet skoru (TRISS) ve komplikasyonları analiz edildi. Mesane yaralanma ciddiyeti Amerikan travma semptom skoru birliğine (AAST-OIS grade >II veritabanı) göre sınıflandırıldı. Mesane rüptür tipi BT sistografi bulguları temelli mesane yaralanma sistemi sınıflamasına göre tanımlandı. BULGULAR: Ortalama yaş 26 (18-36) ortalama hasar ciddiyet skoru 22 (10-57) idi. Ortalama travma yaralanması şiddet skoru 0.64 (0.004-0.95) ve revize travma skoru 6.97 (3.30-7.84) idi. Mortalite grubunda ortalama ISS, TRUS ve RTS sırasıyla 48 (36-57), 0.016 (0.004-0.090) ve 4.10 (3.30-4.92) idi. Oysa ortalama ISS, TRISS ve RTS sırasıyla yaşayan grupta (p=0.06) sırasıyla 21 (10-26), 0.64 (0.49-0.95) ve 7.24 (5.65-7.84) olarak bulundu. CT sistografide 17 tip 2, 3 tip 4 ve 2 tip 5 mesane yaralanması gösterildi. AAST-OIS'ye göre dokuz adet grade IV, altı adet grade VII, beş adet grade II ve iki adet grade V yaralanma vardı. TARTIŞMA: Savaş ortamında yaralanmalar ciddi ve multipl olduğunda cerrahi explorasyon ve kapama zorunludur. Mortalite riski yüksek ISS düşük TRISS ve düşük RTS değerleri ile ilişkiliydiÖğe Transrektal prostat biyopsisi sonrası akut bakteriyel prostatit sıklığı ve risk faktörleri(2013) İnci, Mehmet; Davarcı, Mürsel; Yengil, Erhan; Rifaioğlu, Mehmet Murat; Yalçınkaya, Fatih Rüştü; Demirbaş, Onur; Köksaldı Motor, Vicdan; İnci, MelekAmaç: Bu çalışmada amaç, transrektal prostat biyopsisi sonrası meydana gelen akut bakteriyel prostatit (ABP) sıklığını ve risk faktörlerini araştırmaktır. Yöntem: Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Üroloji Bölümü’nde Şubat 2010-Nisan 2012 tarihleri arasında ultrasononografi eşliğinde transrektal prostat biyopsi yapılan 335 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşı, özgeçmişindeki kronik hastalıklar, prostat hacmi, biyopsideki kor sayısı, biyopsi endikasyonları, kaçıncı kez biyopsi yapıldığı, ABP gelişenlerin idrar ve kan kültürü sonuçları kaydedildi. Bulgular: Biyopsi sonrası ABP sıklığı %2.4 olarak bulundu. ABP gelişen 8 olgunun 6’sında (%75) idrar ve/veya kan kültüründe levofloksasine dirençli Escherichia coli ürediği ve bunların 3’ünün (%50) geniş spektrumlu beta-laktamaz ürettiği belirlendi. İzolatlar sefalosporinlere ve aminoglikozitlere duyarlı olarak bulundu. ABP gelişen hastalarda anlamlı olarak daha yüksek oranda tekrar biyopsi yapıldığı belirlendi. Sonuç: Transrektal prostat biyopsisi profilaksisinde florokinolonlar birçok olguda etkin antibiyotiklerdir. Birden fazla biyopsi uygulaması ABP gelişimini arttırabilir. ABP gelişen olgularda florokinolonlara yüksek oranda direnç görülebileceğinden, sefalosporinler ve aminoglikozitlerle tedavi daha etkin olabilir.