Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Kaplan, Hasan" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Bir İstanbul methiyesi : İzzet’in bilâdiyesi
    (Çukurova Üniversitesi, 2020) Kaplan, Hasan
    Klasik Türk edebiyatında coğrafya (köyler, beldeler, şehirler, ülkeler...) manzum ve mensur birçok türe kaynaklık etmiş, gerçek yönüyle olduğu kadar dekoratif bir öge olarak da metinlerde yer almıştır. Klasik şairin coğrafyayla olan ilişkisi farklı türlerde metinlerinortaya çıkmasını sağlamıştır. Bir şehrin ve o şehirdeki güzellerin konu edinildiği şehrengizler, şehrin çeşitli yönlerden ele alındığı şehir methiyeleri; bir şehre yönelik şairin eleştirisini, bir şehrin içinde bulunduğu durumdan şikâyeti ve kaybedilen bir şehrin ardından duyulan üzüntüyü dile getiren şehir şiirleri bunlardan sayılabilir. İstanbul başta olmak üzere iskeleve semtleri, pazarları, mesire ve eğlence yerlerini, su kaynaklarını ele alan sâhil-nâme/sevâhil-nâme, sûkiyye, mesâir-nâme, miyâhiyye başlığı altındaki şiirler de coğrafyaya/yer adlarına dayalı yazılmıştır. Coğrafyaya/yer adlarına dayalı şiir türlerinden biri de bilâdiyeler/belde-nâmelerdir. Bilâdiyelerde Osmanlı Devleti’nin geniş coğrafyasının yanı sıra birçok yer adı tevriye, iham gibi çeşitli sanatlarla ele alınmıştır. Arayıcı-zâde Hüseyin Ferdî, Lutfî, Derviş Ömer, Zihnî, İştibî Ahmed, Mecdî ve Hikmetî edebiyatımızda bu türde şiirleri bilinen şairlerdir.Bilâdiye türünde şiir yazan isimlerden biri de sâhil-nâmesi ile maruf Osman İzzet’tir (öl. 1797-98). Bu çalışmada İzzet’in bilâdiyesinin ilim âlemine tanıtılması ve bilâdiye çalışmalarına katkı sağlanması amaçlanmıştır. Bu doğrultuda bilâdiyenin çeviri yazılı metnine yer verilmiştir. İzzet’in bilâdiyesi şekil özellikleri, anlatım yolları ve muhteva bakımından incelenmiş; diğer bilâdiyelerle karşılaştırılmıştır. Çalışmanın sonunda İzzet’in mevcut bilâdiyeler arasında en uzun bilâdiyeyi (101 beyit) yazdığı, en fazla belde/şehir/ülke ismine (200 isim) yer verdiği, diğer bilâdiyelerden farklı olarak bilâdiyesini bir İstanbul methiyesi şeklinde düzenlediği görülmüştür
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    BİR İSTANBUL METHİYESİ: İZZET’İN BİLÂDİYESİ
    (2020) Kaplan, Hasan
    Klasik Türk edebiyatında coğrafya (köyler, beldeler, şehirler, ülkeler...) manzum ve mensur birçok türe kaynaklık etmiş, gerçek yönüyle olduğu kadar dekoratif bir öge olarak da metinlerde yer almıştır. Klasik şairin coğrafyayla olan ilişkisi farklı türlerde metinlerinortaya çıkmasını sağlamıştır. Bir şehrin ve o şehirdeki güzellerin konu edinildiği şehrengizler, şehrin çeşitli yönlerden ele alındığı şehir methiyeleri; bir şehre yönelik şairin eleştirisini, bir şehrin içinde bulunduğu durumdan şikâyeti ve kaybedilen bir şehrin ardından duyulan üzüntüyü dile getiren şehir şiirleri bunlardan sayılabilir. İstanbul başta olmak üzere iskeleve semtleri, pazarları, mesire ve eğlence yerlerini, su kaynaklarını ele alan sâhil-nâme/sevâhil-nâme, sûkiyye, mesâir-nâme, miyâhiyye başlığı altındaki şiirler de coğrafyaya/yer adlarına dayalı yazılmıştır. Coğrafyaya/yer adlarına dayalı şiir türlerinden biri de bilâdiyeler/belde-nâmelerdir. Bilâdiyelerde Osmanlı Devleti’nin geniş coğrafyasının yanı sıra birçok yer adı tevriye, iham gibi çeşitli sanatlarla ele alınmıştır. Arayıcı-zâde Hüseyin Ferdî, Lutfî, Derviş Ömer, Zihnî, İştibî Ahmed, Mecdî ve Hikmetî edebiyatımızda bu türde şiirleri bilinen şairlerdir.Bilâdiye türünde şiir yazan isimlerden biri de sâhil-nâmesi ile maruf Osman İzzet’tir (öl. 1797-98). Bu çalışmada İzzet’in bilâdiyesinin ilim âlemine tanıtılması ve bilâdiye çalışmalarına katkı sağlanması amaçlanmıştır. Bu doğrultuda bilâdiyenin çeviri yazılı metnine yer verilmiştir. İzzet’in bilâdiyesi şekil özellikleri, anlatım yolları ve muhteva bakımından incelenmiş; diğer bilâdiyelerle karşılaştırılmıştır. Çalışmanın sonunda İzzet’in mevcut bilâdiyeler arasında en uzun bilâdiyeyi (101 beyit) yazdığı, en fazla belde/şehir/ülke ismine (200 isim) yer verdiği, diğer bilâdiyelerden farklı olarak bilâdiyesini bir İstanbul methiyesi şeklinde düzenlediği görülmüştür
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Bir Yanlışa Dur Demek II: Bâkî Divanı’ndaki Muhammese Dair
    (2023) Kaplan, Hasan
    Klasik Türk edebiyatının “sultânu’ş-şu‘arâ” ünvanlı şairi Bâkî, mensur eserleri bir yana daha çok Divan’ı ile tanınmış; şair üzerine yapılan muhteva, dil ve üslup çalışmalarına da Divan’ı kaynaklık etmiştir. Bâkî Divanı hem Arap hem de Latin harfleriyle basılmış, eserin eleştirel neşri yapılmıştır. Bâkî Divanı’nın ilk baskısı İstanbul’da 1859-60’tadır. Daha sonra Dvorak (1908, 1911) bir incelemeyle birlikte Leiden’de Divan’ın ikinci baskısını yapmıştır. Sadeddin Nüzhet Ergun (1935), İstanbul kütüphanelerindeki 25 nüsha ve şahsi kütüphanesindeki 3 nüshayı esas alarak Divan’ı neşretmiştir. Ergun’un bu neşri uzun yıllar kullanılmıştır. Sabahattin Küçük, Bâkî Divanı üzerine hazırladığı doktora tezini 1994’te bastırarak ilim âlemine Divan’a dair şimdilik en muteber yayını sunmuştur. Küçük, on iki nüshayı esas alarak metni kurmuştur. Bugün bu neşirlerin yetersizliği farklı araştırmalarda ortaya koyulmuştur. Bu araştırmalarda neşirlerde Bâkî’ye ait olmayan şiirlerin varlığı, Bâkî’ye ait iken neşirlere girmeyen şiirlerin durumu çözülmesi gereken sorunlar olarak durmaktadır. Şairin Divan’ının bilinen/bilinmeyen nüshaları incelendikçe farklı türden hataların ortaya çıktığı görülmektedir. Hatalardan birisini de bu çalışmanın konusunu oluşturan, Ergun ve Küçük neşirlerindeki “muhammes” başlıklı şiir oluşturmaktadır. Her iki neşri referans alarak yapılan bilimsel çalışmalarda da muhammes olarak sunulan şiir, aslında şairin kendi gazeline bir tahmisidir. Bu makalede Bâkî Divanı neşirlerinin, Divan’ın muhtelif nüshalarının ve şiir mecmualarının tanıklığı ile şiirin muhammes değil şairin kendi gazeline tahmisi olduğu gösterilmiştir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    CUMHURİYET DEVRİNDE ARAP HARFLERİYLE YAZILMIŞ BİR MESNEVİ: ALİ BAKİ GÜL’ÜN ASHÂB-I KEHF KISSASI
    (2023) Kaplan, Hasan; Esmer, Büşra
    Edebiyat, varoluşla türeyen ve gelişen bir olgu olarak yaşama dair pek çok kaynaktan beslenmiştir. Söz konusu Türk Edebiyatı olduğunda bu kaynaklar içinde Kur’an-ı Kerim mümtaz ve müstesna bir yere sahip olup şair ve yazarların eserlerinde ses, ahenk, imaj, sembol, mana ve hayale yön verirken muhtevanın da belirleyicisi olmuştur. Şair ve yazarlar Kur’an-ı Kerim’deki kıssaların aktarımına önem vermiş, kimi zaman müstakil bir eser yazarken kimi zaman da çeşitli münasebetlerle bu kıssaları bir teşbih ve telmih unsuru olarak eserlerinde zikretmiştir. Bu kıssalar içinde Kehf Suresi’nin 9-26. ayetlerinde anılan olaydan adını alan Ashâb-ı Kehf (mağara dostları, yedi uyurlar) kıssası ayrı bir öneme haiz olup üzerine manzum ve mensur pek çok eser kaleme alınmıştır. Bu noktada Milli Kütüphane 06 Mil. Yz. A 5302’de kayıtlı defterde “Kıssa-i Ashâb- Kehf” adıyla yer alan mesnevi Cumhuriyet devrinde Arap harfleriyle kaleme alınması yönüyle dikkat çekicidir. Alevi-Bektaşi zümreye mensup şairlerden Ali Baki Gül’ün müellif hattı olan bu mesnevi hece vezniyle yazılmış 140 beyitten müteşekkildir. Bu çalışma, söz konusu eseri ilim âlemine tanıtırken mevcut Ashâb-ı Kehf çalışmalarına bir katkı sunmayı amaçlamaktadır. Çalışmada öncelikle “Kıssa-i Ashâb-ı Kehf” mesnevisi dış ve iç yapı özellikleri olmak üzere iki alt başlıkta incelenmiş, ardından mesnevinin tam metin aktarımı verilmiştir. Çalışmanın sonucunda Ali Baki Gül tarafından yazılan “Kıssa-i Ashâb-ı Kehf” mesnevisinin mevcut Ashâb-ı Kehf anlatı geleneğinin Cumhuriyet devrindeki muhtasar bir örneği olduğu ancak bazı noktalarda gelenekten ayrıldığı tespit edilmiş ve eser ilim âlemine kazandırılmıştır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Divan şiirinde Karaman
    (2016) Kaplan, Hasan
    Divan edebiyatında tüm şairler tarafından müşterek olarak kullanılan, standart, umumî ve bazen de belirsizlik gösteren bir coğrafya vardır. Hemen hemen her divan şairinin şiirinde Mısır, Şam, Rum, Çin, Hoten, Bedahşan gibi bu standart coğrafyaya ve bu coğrafya etrafında oluşturulan benzer söyleyiş ve hayallere rastlamak mümkündür. Bu coğrafya en küçük yerleşim biriminden en büyüğüne, en yakınından en uzağına kadar şairler için hazır bir malzeme olmuştur. Şairler gezip görmedikleri, içinde yaşamadıkları ve doğrudan bilmedikleri bu coğrafya yanında mahallî coğrafyalara da farklı yönleriyle yer vermişlerdir. Bu mahallî coğrafyalardan biri de Karaman"dır. Karamanoğlu Beyliği"nin önemli merkezlerinden biri olan Karaman divan şairleri tarafından coğrafî, tarihî, siyasî, kültürel ve bazı sosyal özellikleriyle ele alınmıştır. Şairler, Karaman"ı sevgilinin çeşitli güzellik unsurlarıyla ilişkilendirmişler, bazen de çeşitli söz ve anlam oyunları içinde dekoratif amaçla kullanmışlardır. Karaman gerek gerçek bir coğrafya gerekse burada yaşayanları da kapsayan bir yer olarak övülen, yerilen, sevilen bir hususiyet arz etmiş, müstakil manzumelere konu olmuştur. Bu çalışmada divan şiirinde Karaman"ın hangi durumlarda ve ne gibi yönlerden şiire malzeme olduğu, bu kelime etrafında ne gibi nükte, hayal ve söyleyişlerin oluşturulduğu incelenmiştir
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    İki şair bir şiir - II
    (2018) Kaplan, Hasan
    Klasik Türk edebiyatında şairlerin divanlarında, divanların çeşitli nüshalarında ve mecmualarda aynen veya küçük farklılıklarla iki şaire birden ait görülen şiirlerin varlığı öteden beri bilinmektedir. Divanlarda bazı farklılıklarla yer alan şiirlerin bir kısmını nazire geleneği bağlamında değerlendirmek mümkündür. Bunların bir kısmı ise nazireyi aşan, intihale yaklaşan uygulamaların ürünüdür. Farklı şairlerin divanlarında aynı şiirin yer alması bazen de insan kaynaklı olup müstensihten, mecmua derleyicisinden veya araştırmacıdan kaynaklanmaktadır. Nev’î (ö. 1599) ve Nef’î’nin (ö. 1635) divanlarında aynen yer alan bir gazel mevcuttur. Bu çalışmada iki şairin divanında yer alan bu şiirin kime ait olabileceği, şiirin her iki şairin birden divanına nasıl girdiği sorgulanmıştır. Çeşitli başlıklar altında (maddi deliller, muhteva ve üsluba dayalı deliller) değerlendirilen gazelin gerçek sahibi belirlenmeye çalışılmıştır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Klasik Türk Edebiyatında Elifname Geleneği ve İsmail Hikmetî’nin Elifnameleri
    (2022) Kaplan, Hasan
    Harfler Türk edebiyatında biçimi, okunuşu, dizilişi ve görünüşüyle yer almış, bu doğrultuda zaman içinde bazı anlayış ve yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Harflerin Arap alfabesinde taşıdığı özellikleri, İslam kültüründe harfler etrafında oluşan inanışları dikkate alan şairler, harflere dayalı bazı deneysel uygulamalara yer vermişlerdir. Bunlardan birisi de elifnamelerdir. Arap alfabesindeki harflerin elif’ten yâ’ya veya tam tersi şekilde belli sistemler içinde sıralanmasıyla yazılan şiirlere elifname denmiştir. Divanlar ve mecmualara tarandıkça elifnamelerin Türk edebiyatında her dönem ilgi gördüğü ortaya çıkmıştır. Divan’ında elifnamelere en fazla yer veren şairlerden birisi İsmail Hikmetî’dir. Şiirlerinde çeşitli söz sanatlarına, harflere ve türlere dayalı uygulamalara yer veren Hikmetî, eldeki örneklere bakıldığında klasik Türk edebiyatında en fazla elifname yazan ikinci şairdir. Şairin toplam yedi elifnamesi vardır. Çalışmada önce elifnameler bir şiir geleneği olarak incelenmiş, sonra da Hikmetî’nin harflerle olan münasebeti gösterilerek Divan’ındaki elifnameler üzerinde durulmuştur. Bu elifnameler üzerine yapılan incelemede şairin başlık kullanımı, nazım şekli, birim sayısı, vezin tercihi, konu ve tertip şekli gibi yönlerden elifname geleneğinde özgün ve önemli bir isim olduğu görülmüştür.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    NÂBÎ’NİN BİLİNMEYEN BİR MUAKKİBİ: SÜLEYMÂN VE ŞAİRİN NÂBÎ’YE NAZİRELERİ
    (2020) Kaplan, Hasan
    Nazire, en genel ve bilinen tanımıyla bir şairin, başka bir şairin şiirine çoğunlukla aynı vezin ve kafiyede -varsa redifte- yazdığı benzer şiirdir. Divanlardaki nazire şiirlerin oranına bakıldığında, klasik Türk edebiyatına nazire edebiyatı denilebilir. Edebiyatımızda belli şairlerin ve şiirlerin etrafında oluşmuş nazire halkalarından bahsetmek mümkündür. Bilhassa büyük şairler ve şiirleri her dönemde tanzir edilmiştir. Bu isimlerden biri de Nâbî’dir. Nâbî, etrafında geniş bir etkilenme ve nazire halkası oluşturmuş; ekol sahibi bir şairdir. Klasik Türk edebiyatında düşünce ve nasihat merkezli şiir anlayışının, başka bir deyişle hikemî şiirin en önemli temsilcisi olan Nâbî, birçok şaire model olmuştur. Bu isimlerden biri de biyografik kaynaklarda ismi geçmeyen ve şiirlerinde mahlas kullanmayan Süleymân’dır. Divan’ından hareketle 17. yüzyıl şairlerinden biri olduğunu düşündüğümüz Süleymân; Nef‘î (ö. 1635), Vecdî (ö. 1661), Nâ’ilî (ö. 1666), Mezâkî (ö. 1676), ‘Abdî Paşa (ö. 1691) gibi isimlere nazire yazmıştır. Ancak o, en fazla Nâbî’nin şiirlerini tanzir etmiştir. Şairin 68 gazelinden 15’i Nâbî’ye naziredir. Süleymân’ın Divan’ı Mısır Millî Kütüphanesi Talat 159’da bulunmaktadır. Katalogda Koca Dervîş Paşa (ö. 1603) adına kayıtlı olan bu nüshada şairin kaside nazım şekliyle yazdığı 6 şiir, 1 terci-bent, 68 gazel, 150 rubai ve 12 müfret yer almaktadır. Bu çalışmada hem Süleymân hakkında bilgi verilmiş hem de şairin Nâbî’ye olan nazireleri incelenmiştir. Çalışmanın sonucunda Süleymân’ın Nâbî’nin âşıkane gazellerine nazire yazan Nâbî muakkibi bir şair olduğu görülmüştür.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    SON ASIR TÜRK ŞAİRLERİNDEN DİYARBAKIRLI BAKİ’NİN NALE ADLI ESERİ İLEDİCLE VEPEYMAN GAZETELERİNDEYER ALAN ŞİİRLERİ
    (2020) Kaplan, Hasan
    Baki, 19. asrınikinci yarısında Diyarbakır’da dünyaya gelmiş, çeşitli memuriyet görevlerinde bulunmuş ve 1912’de doğduğu şehirde hayatını kaybetmiş bir şair ve yazardır. Bugün Baki’nin eserlerinden elimizde 34 şiir ihtiva eden Nale(1893-94) adlı şiir kitabı ve çeşitli gazetelerde neşrettiği manzum ve mensur metinler vardır. Şairin Naleadlı şiir kitabına yazılan takrizler, beğenildiğini ve Diyarbakır’daki edebî mahfillerde takip edilen bir isim olduğunu göstermektedir. Baki, Naci mektebine mensup bir şairdir. Şairin 24gazelinden 7’si Naci’ye naziredir. Ayrıca şair, Naci’nin 2 gazelini tahmis, 1 gazelini terbi etmiştir. Hem eski tarzda hem de yeni tarzda şiirler yazan şairin Nale’deki şiirleri, onun divan şiir geleneğinin etkisinde kaldığını göstermektedir. Şair, bu kitabında yer alan bazı şiirlerinde ise şekil ve muhteva bakımından geleneğin yapısını kırmıştır. Baki’nin ani ölümüyle Sabaha Karşıadıyla kitaplaştırmayı düşündüğü ancak muvaffak olamadığı şiirlerinin izini ise Dicle ve Peyman gazetelerinde sürmek mümkündür. Bu çalışmada şairin her iki gazetede tespit edilen toplam 11 şiirinin metni verilmiş, bunlar hem şekil hem de muhteva bakımından incelenmiştir. Bu şiirler, Diyarbakır’daki canlı basın hayatı içerisinde kâh şair kâh da yazar/başyazar olarak görünen bir ismin sosyal ve siyasi yönünü, divan şiiri geleneğiyle olan münasebetini, yenilik arayışını ortaya koymaktadır. Bunların ortaya konmasının şair üzerine yapılacak yeni çalışmalara kaynaklık edeceği düşünülmektedir.

| Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi, Hatay, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim