Yazar "Çöpoğlu, Ümit Sertan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Alkol bağımlılarında Demodex spp görülme sıklığı(2016) Kokaçya, Mehmet Hanifi; Kaya, Özlem Aycan; Çöpoğlu, Ümit Sertan; Elmacıoğlu, SibelAmaç: Demodex folliculorum ve Demodex brevis insanda en sık rastlanan ektoparazitlerden olup, başta yüz bölgesi kıl folikülleri olmak üzere, kıl diplerinde ve derinin yağ bezlerinde yerleşirler. Kronik alkol kullanımı, bağışıklık sistemini seyretmesine neden olabilmektedir. Alkol bağımlılarında immun sistem kısmen baskılanabileceği ve özbakımın azalması nedeniyle hastalarda Demodex'in daha yaygın olabileceği düşünülmüştür. Bu çalışmada polikliniğe başvuran alkol bağımlılığı tanısı konmuş hastalarda Demodex ektoparazitinin yaygınlığının belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmada, Alkol bağımlığı tanısı almış 24 hasta ile benzer yaşta ve cinsiyette herhangi bir psikiyatrik ve dermatolojik hastalığı bulunmayan 24 kişilik kontrol grubunun yüzünde standart yüzeyel deri biyopsisi tekniği ile Demodex spp araştırılmıştır. Bulgular: Alkol bağımlıların %37.5'inde kontrol grubunun ise %4.1'inde Demodex spp pozitif bulunmuştur. Demodex spp görülme sıklığı açısından alkol bağımlıları ile kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır. Sonuç: Alkol bağımlılığı hastalarında immun sistemin zayıflaması, sosyal davranışların sıklıkla bozulmuş olması ve özbakımın azalması nedeniyle Demodex spp daha sık görülmektedir. Bu gibi hastalarda özellikle yüzdeki cilt lezyonlarında Demodex parazitleri akılda tutulmalı ve gerekli durumlarda tedavi edilmelidir.Öğe Amotivasyonel sendrom : az bilinen ve tanı konulan bir klinik(2015) Arı, Mustafa; Şahpolat, Musa; Kokaçya, Mehmet Hanifi; Çöpoğlu, Ümit SertanAmotivasyonel sendrom (AS) süreğen esrar kullananlarda tanımlanmış geniş anlamıyla ilgisizlik, vurdumduymazlık ve asosyal davranışı içermektedir. Bu etkilerin bir kısmı genel olarak diğer santral sinir sistemi baskılayıcılarında da görülmektedir, bundan dolayı bu sendromu esrar kullanımına özgülemenin ne kadar doğru olduğu hala tartışılmaktadır. AS genellikle ergenlik çağında ve erkek- lerde görülmektedir. Farklı çalışmalarda AS görülme sıklığı olarak düzenli esrar kullananlarda %16 ve %21 gibi oranlar bildirilmiştir. Patofizyolojisinde rol oynayan nedenler hala tartışmalı olmakla birlikte etiyolojide en sık suçlanan etmen esrardır. Nörobiyolojisinde noradrenerjik ve dopaminerjik sistemleri içeren limbik yolakta meydana gelen değişiklikler suçlanmaktadır. Tanısı öznel yakınmalara dayanır, tanı klinik belirtiler ve Apati Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) kullanılarak konmaktadır. AS tedavisi konusunda günümüzde çok az deneysel veriler mevcuttur ve klinik deneyim de oldukça azdır. Aralık 2013’te seçilen ‘amotivational syndrome, cannabis and amotivational syndrome, cannabis and motivation’ anahtar sözcükleriyle yapılan PUBMED taraması sonucunda 1960’dan beri yayınlanan, esrar ve AS ilişkisini inceleyen çalışmalar gözden geçirilmiştir. Bu yöntem sonunda 76 tanesi direkt AS ile ilişki olmak üzere 536 makaleye ulaşılmıştır. İngilizce olmayan makaleler değerlendirme dışı bırakılmıştır.Öğe Cannabinoid receptor 1 (CNR1) gene polymorphisms in schizophrenia patients: Rs6454674 polymorphism is associated with disease severity(2015) Çöpoğlu, Ümit Sertan; Iğci, Mehri; Bozgeyik, Esra; Kokaçya, Mehmet Hanifi; Iğci, Yusuf Ziya; Özden, Aslan; Bülbül, Feridun; Alpak, Gökay; Arı, Mustafa; Savaş, Haluk AsumanObjective: The endocannabinoid system contributes to the regulation of emotions, stress, memory, and cognition. It has been reported that endocannabinoids cause GABAergic inhibition and dopaminergic increase in the mesolimbic and nigrostriatal systems, thus playing a part in the neurobiology of schizophrenia. In this study, we investigate cannabinoid receptor 1 (CNR1) gene polymorphisms in schizophrenia patients. Methods: CNR1 gene polymorphisms were studied in 66 schizophrenia patients and 65 healthy controls. To obtain genomic DNA, proteinase K digestion and the salt-chloroform method were used. Clinical Global Impression severity scale (CGI-S) and Positive and Negative Syndrome Scale (PANSS) were administered to evaluate the severity of schizophrenia symptoms. CNR1 gene polymorphism was determined by using polymerase chain reaction (PCR), Restriction Fragment Length Polymorphism (RFLP), and Single Strand Conformation Polymorphism (SSCP) methods for the Rs6454674, Rs806368, and Rs1049353 sites.Results: There was no difference in CNR1 gene polymorphisms between schizophrenia patients and control groups (Rs6454674 T/G; p=0.973, Rs806368 T/C; p=0.349, Rs1049353 A/G; p=1.00). However, CGI-S, PANSS total, PANSS positive, PANSS negative and PANSS general psychopathology scores were significantly lower in schizophrenia patients with RS6454674 polymorphism than in those not showing polymorphism. Conclusion: Our results suggest that CNR1 gene polymorphisms may be associated with clinical symptoms and disease severity in schizophrenia patientsÖğe Depressive symptom prevalence and risk factors in eastern Turkish university students(2016) Kıvrak, Yüksel; Kokaçya, Mehmet Hanifi; Sevim, Emrullah; Çöpoğlu, Ümit SertanAmaç: Bu çalışmanın amacı Kars, Artvin, Ardahan ve Iğdır illerindeki üniversite öğrencilerinde depresif belirti sıklığını ve ilişkili faktörleri belirlemektir.Gereç ve Yöntem: Kesitsel olan çalışma 2118 öğrenci üzerinde uygulandı. Veriler anket yöntemiyle toplandı, depresyon düzeyini saptamak için Beck Depresyon Ölçeği kullanıldı. Bulgular: 646 (%30.5) öğrencinin Beck Depresyon Ölçeğinin kesme noktası olan 17 ve üzerinde puan aldığı görüldü. Üniversite bölümü, lokalizasyonu ve süresi depresyon açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yaratmaktadır. Doğduğu mevsim, öğretim türü ve cinsiyet anlamlı farklılık yaratmamaktadır. Tartışma: Öğrencilerde depresif belirtiler yaygındır. Depresif belirti sıklığı ile okulun türü, yeri ve süresi arasında ilişki vardır.Öğe Kadına yönelik eş şiddeti, çocukluk travmaları, depresyon ve yaşam kalitesi : Toplum temelli çalışma(2015) Kıvrak, Yüksel; Gey, Neriman; Kıvrak, Habibe Ayla; Kokaçya, Mehmet Hanifi; Çöpoğlu, Ümit Sertan; Arı, MustafaAmaç: Bu çalışmada eş şiddetinin yaygınlığını, çocukluk çağı travmaları, depresyon ve sosyodemografik etkenlerle ilişkisini, kadının yaşam kalitesi üzerine etkisini araştırmayı amaçladık. Yöntem: Merkez ve köylerde yaşayan, rastgele seçilen 410 kişinin verileri değerlendirildi. Katılanlara sosyodemografik veri formu, Kısa Form 36 (SF- 36), Aile İçi Şiddet Ölçeği (AİŞÖ), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Çocukluk Çağı Travmaları Ölçeği (ÇÇTÖ) uygulandı. Bulgular: Katılanların 366’sı (%89.3) en az bir kez şiddet görmüştü; 309’u (%75.4) duygusal, 306’sı (%74.6) cinsel, 285’ i (%69.5) sözel, 222’si (%54.1) fiziksel, 321’ i (%78.3) ekonomik şiddete uğramıştı. BDÖ, ÇÇTÖ, eşin öğrenim durumu, eşler arası yaş farkı ve eşler arası eğitim farkının eş mağdurluğunun yordayıcısı olduğu bulundu. Kadının yaşam kalitesini yordayan etkenler açısından depresyonun önemli olduğu bulundu. Sonuç: Aile içi şiddet mağdurluğu yaygındır. BDÖ ve ÇÇTÖ, eş şiddeti mağdurluğunun ve kadın yaşam kalitesinin yordayıcılarındandır. Depresyonun tanınıp tedavi edilmesinin kadının hem eş şiddeti mağdurluğunu azaltması, hem de yaşam kalitesini yükseltmesi açısından olumlu etkisi olabilir. (Anadolu Psikiyatri Derg 2015; 16(5):3 14-322)Öğe Prevalence of dermatological and psychiatric diseases related to stress in Syrian refugees and local people: A cross-sectional study in Southeastern Anatolia, Turkey(Fırat Üniversitesi, 2019) Kara, Asude; Çöpoğlu, Ümit Sertan; Yeşilova, Yavuz; Alataş, Emine Tuğba; Akın Belli, Aslı; Pıçakçıefe, MetinObjective: Although a large number of Syrian refugees have been living in Turkey, the studies demonstrating dermatological problems of Syrian refugees are scarce. We sought to investigate stress-related dermatological diseases and psychiatric disorders of Syrian refugees and local people in the dermatology clinic on the border of Syria. Material and Method: A cross-sectional study was conducted on 48 Syrian refugees and 118 local people diagnosed as acne vulgaris, alopecia areata, psoriasis, pruritus, seborrheic dermatitis and urticaria between May and August 2013. Socio-demographic and clinical characteristics of the participants were recorded. All patients were examined by a single psychiatrist. Results: Of 166 participants, 72 had acne vulgaris, 27 had psoriasis, 24 had pruritus, 18 had seborrheic dermatitis, 14 had alopecia areata, and 11 had urticaria. Of them, 47% had at least one psychiatric disorder; 31.3% had anxiety disorder, 7.2% had mood disorder, and 8.4% had both of anxiety and mood disorders. Whereas the prevalence of general psychiatric disorders and major depression was not significantly different between refugees and local people, the prevalence of post-traumatic stress disorder was significantly higher in refugees. Conclusion: The frequency of psychiatric disorders and skin diseases related to stress were quite high in refugees and local people.Öğe Semptomatik remisyon şizofrenide fonksiyonel düzelmeyi ve yaşam kalitesini belirler(2016) Kokaçya, Mehmet Hanifi; Vırıt, Osman; Çöpoğlu, Ümit Sertan; Savaş, Haluk; Arı, Mustafa; Bahçeci, BülentSonuç: Bu çalışma, şizofrenide belirtilerdeki düzelmenin hastanın ha- yatının tüm alanlarında işlevselliğini ve hayat kalitesini yükselttiğini gös- termiştir ki bu bulgu şizofreni tedavisinde amaçlanan fonksiyonel dü- zelmeyi belirleyen en önemli etkenin belirtilerdeki düzelme olduğunu düşündürmektedirÖğe Suriye- Türkiye sınırındaki Reyhanlı'da bombalı saldırı sonrası stres tepkisi, anksiyete ve depresyon düzeyleri(2016) Arı, Mustafa; Kokaçya, Mehmet Hanifi; Çöpoğlu, Ümit Sertan; Yengil, Erhan; Kıvrak, Yüksel; Şahpolat, Musa; Budak, BirsenAmaç: Terör saldırıları hedef toplumda en yüksek ruhsal etkiyi oluşturmak amacıyla gerçekleştirilen eylem biçimleridir. 11 Mayıs 2013'de Reyhanlı, Hatay'da düzenlenen iki ayrı bombalı terör saldırısı sonucunda 52 kişi ölmüş, 146 kişi yaralanmıştır. Bu iki patlamaya görsel veya işitsel olarak tanık olan, patlamaya doğrudan maruz kalan ve o bölgede yaşayan ama dolaylı olarak tanık olan kişilerde patlamalar sonrası altıncı aydaki depresyon, anksiyete ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) oranlarını belirlemek amaçlanmıştır. Yöntem: Bu çalışmaya, patlamaya doğrudan maruz kalan 43 birey, dolaylı olarak patlamaya maruz kalan 42 birey ve 45 sağlıklı gönüllü birey kontrol grubu olmak üzere toplam 130 kişi alınmıştır. Tüm katılımcılara patlamadan sonraki altıncı ayda Beck Depresyon Ölçeği, Travma Sonrası Stres Bozukluğu Soru Listesi-Sivil Versiyonu, Durumluk-Sürekli Anksiyete Ölçeği ve Sosyodemografik Bilgi Formu uygulandı. Bulgular: Patlamaya doğrudan maruz kalanlar ile dolaylı olarak maruz kalan grupların TSSB, anksiyete ve depresyon oranları kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu. Üç grup arasında yaş, cinsiyet ve demografik etkenler açısından anlamlı bir fark yoktu. Sonuç: Çalışmamız terörist saldırılara maruz kalan bireylerde yüksek oranda TSSB görüldüğüne ilişkin bilgileri destekler niteliktedir. Ayrıca çalışmamızda terör eylemine doğrudan maruz kalanlarda TSSB ve depresyon sıklığının dolaylı maruz kalanlardan daha yüksek olması terör travmalarına yaklaşım açısından aydınlatıcı olabilir.Öğe Toplumumuzdaki erkek çocuk baskısına bağlı kız çocuk ihmali(2015) Kokaçya, Mehmet Hanifi; Çöpoğlu, Ümit Sertan; Demirkıran Dua, Sümeyra; Arslan, Mustafa MuhammetBu çalışmada; üç tane kız çocuğu olduğu için, toplum ve akrabaları tarafından duygusal baskı gören ve major depresyon gelişen; bu nedenle bilerek kız çocuklarını ihmal eden bir annenin sunulması planlanmıştır. Olgumuz 28 yaşında, ortaokul mezunu ev hanımıdır. Hayattan zevk alamama, halsizlik, isteksizlik, ağlama ve özkıyım düşünceleri nedeniyle polikliniğe başvuran hasta özellikle özkıyım planları ve motor retardasyonun belirgin olması nedeniyle major depresyon tanısı konularak psikiyatri servisine yatırılmıştır. Öyküsünde son depresyon atağının 2 yıl önce gebeyken kontrol için gittiği kadın doğum uzmanın, çocuğunun cinsiyetinin kız olduğunu söylemesi ile başladığı anlaşılmıştır. Eşinin ailesi erkek çocuk istediklerini, bunu başaramadığı için de kendini suçladığını ve o zamandan sonra çocukları ile ilgilenmemeye başladığını söylemiştir. Hamile olduğu dönem ve daha sonraları çocuklarına karşı ilgisinin azaldığını, hasta olsunlar diye soğuk havalarda daha ince giydirdiğini, gece çocuklarının üstünü kasıtlı olarak örtmediğini, hasta olduklarında ilaçlarını bazen hiç vermediğini ve "Keşke kızlarım ölse de ben de erkek çocuk doğursam" şeklinde ifadeler kullanmıştır. Cinsiyet ayrımcılığı, kız çocuklarına gösterilmesi gereken ilgiyi azaltmaktadır. Olgumuz da bu ayrımcılık nedeniyle çocuklarının zarar görmesini istemiş ve erkek bir çocuk doğurma ümidi nedeniyle çocuklarını ihmal etmiştir.