Yazar "Şilfeler, İbrahim" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 2. trimestr tarama testi yüksek riskli çıkan bir anneden doğan delesyon 13q sendromlu bir olgu(2010) Benk Şilfeler, Dilek; Artunç, Burcu; Şilfeler, İbrahimGiriş ve Amaç: Kromozom hastalıkları, kromozomların sayısal yada yapısal anomalilerine bağlı olarak ortaya çıkar. 13q delesyon sendromu konjenital malformasyonlar ve zeka geriliği ile karakterize bir kromozomal bozukluktur. Aynı zamanda monozomi 13q sendromu olarak da bilinir. Üçlü test, gebeliğin 15-20 haftaları arasında bazı kromozomal hastalıklar için ortalamanın üzerinde risk taşıyan gebeleri saptamak amacıyla önerilen bir tarama testidir. Nadir bir olgu olması nedeniyle bu vakayı sunmaya değer bulduk. Olgu: Bu yazıda 2. Trimester testi yüksek riskli olarak bulunan bir anneden doğan 13q delesyonlu bir olgu sunulmuştur. Sonuç: 2. trimester tarama testleri ve >2.5 MoM değerinde P-HCG değerleri toplumda ender olarak görülen kromozomal anomaliler için de uyarıcı olabileceği bazı araştırıcılar tarafından savunulmaktadır. Ultrasonografikyapısal anomalisi olmayan benzer olgular rahatlıkla gözden kaçabilmektedir.Öğe Akciğer gelişimsel anomalili olgularımız(2011) Durgun Yetim, Tülin; Bayaroğulları, Hanifi; Güzelmansur, İsmail; Arıca, Vefik; Şilfeler, İbrahim; Arıca, SeçilBackground: The congenital anomalies of the lung is a rare and non-hereditary group of lung diseases. Some of these anomalies can progress very severely so that they can cause abortus of the fetus. In this present study, we aimed to determine the types of congenital lung diseases (CLD) and investigate their treatment modalities in the paediatric patient group attended to our hospital. Methods: Between 2009 - 2011, the obstetric and other patient groups were evaluated for CLD existence by various imaging techniques. Any kind of CLD diagnosed patients were evaluated retrospectively according to the diagnosis time, technique and treatment modalities. Results: In this 2 year time period, 27 patients were diagnosed with CLD. Thirteen patients diagnosed with ultrasonography solely, 2 patients diagnosed with ultrasonography and magnetic resonance imaging in the prenatal period. Eleven patients diagnosed with computed tomography in the potnatal period. Conclusion: The early diagnosis and treatment of CLD is of most importance because of the fatal progression in the prenatal and postnatal period.Öğe Beslenme güçlüğü ile başvuran vitamin B12 eksikliği : Olgu sunumu(2012) Arıca, Vefik; Şilfeler, İbrahim; Günher Arıca, Seçil; Tutanç, Murat; Doğan, Murat; Gücük, SebahatVitamin B12 eksikliği, megaloblastik aneminin önemli nedenlerindendir. Vitamin B12 eksikliği gelişmekte olan ülkelerde sıklıkla diyette alım kusuruna bağlı gelişir. Eksikliği ender olarak görülse de erken tanı ve tedavi, kalıcı nörolojik sekeller bırakabildiğinden önemlidir. İştahsızlık çocuklarda oldukça sık olarak görülmektedir. Bu olgu ile iştahsızlık nedeniyle gelen bir çocukta, ender görülen Vitamin B12 eksikliğini anımsatmak istedik. On iki aylık erkek hasta, kusma, yutmama, beslenememe, ek gıdayı reddetme, solukluk, kilo kaybı ve gelişme geriliği yakınmalarıyla getirildi. Fizik muayenesinde genel durumu iyi, soluk, çevreyle ilgisi azalmıştı. Tam kan sayımında hemoglobin:8.8gr/dL, lökosit:6500/mm3, hematokrit %26.2, trombosit:162.000/mm3, MCV 96 fL bulundu. Hastanın folik asit düzeyi: 19.4 ng/mL (3-22.4 ng/mL), Vit B12 düzeyi 72 pg/mL (200-1210 pg/mL) bulunurken, annenin serum Vit B12 düzeyide 96 pg/ml bulundu. Bu bulgularla Vit B12 eksikliği tanısı alan hastaya intramusküler Vit B12 tedavisi başlandı. Bir ay sonraki kontrolünde kusmalarının geçtiği, yutma sorunlarının düzeldiği, ek gıdalara başlandığı ve 850 g aldığı, çevreye ilgisinin arttığı gözlendi. Bu olgu dolayısıyla beslenme güçlüğü olan infantlarda vitamin B12 eksikliği olabileceği vurgulamak istendi. Vitamin B12 eksikliğinin tedavisi tedaviye dramatik yanıt vermesi ve kalıcı nörolojik hasarların önlenmesi nedeniyle önemlidir.Öğe Blastocystis hominis ile ilişkili henoch-schönlein purpura vakası(2013) Tutanç, Murat; Şilfeler, İbrahim; Özgür, Tümay; Köksaldı Motor, Vicdan; Kurtoğlu, Ahmet İbrahimlastocystis hominis (B. hominis), sıklıkla immun yetmezliği olan hastalarda gastrointestinal semptomlara sebep olan sağlıklı insanlarda patojenitesi tartışmalı bir parazittir. Sağlıklı insanlarda gastrointesital sistem dışı semptomları nadiren de olsa rapor edilmiştir. Henoch- Schönlein Purpura (HSP) vasküliti IgA depolanması ile ilgili karakterize akut küçük damarları tutan çeşitli enfeksiyon etkenlerinin etyolojide suçlandığı otoimmün bir hastalıktır. HSP tanısıyla takip edilen 30 aylık erkek çocukta steroid tedavisine rağmen iki gün içinde tekrarlayan semptomlar sonucunda yapılan tetkiklerinde gaitada B. hominis saptandı. kotrimaksazol ve steroid tedavisinden sonra döküntü, karın ağrısı ve artrit bulguları düzeldi. Bu yazıda literatürde ilk olduğunu düşündüğümüz B. hominis’le ilişkili HSP vakasını sunduk.Öğe Brusellozun nadir bir komplikasyonu olan nörobruselloz : Üç çocuk olgu sunumu(2012) Arıca, Vefik; Şilfeler, İbrahim; Altaş, Murat; Tutanç, Murat; Arıca, Seçil Günher; Evirgen, Ömer; Davran, Ramazan; Karakuş, AliBruselloz dünyada yaygın, önemli bir zoonozdur. Bu hastalık gelişmekte olan ülkelerde özellikle Akdeniz Havzası’nda yaygındır. Türkiye’de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde sık olarak görülmektedir. Ülkemizde yılda yaklaşık 18 000 yeni olgu saptanmaktadır. Birçok organ veya sistem tutulabilir. Bruselloz, farklı Brusella tipleri ile oluşan ve akut ateş, terleme, güçsüzlük ve baş ağrısı ile belirgin bir enfeksiyondur. Brusella hastalarında merkezi sinir sistemi tutulumu nadirdir. Brusella özellikle kırsal kesimde yaşayan insanlarda önemli bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir. Ayırıcı tanıda hastayı değerlendirirken hekimler çoğu zaman nörobrusellozu göz ardı edebilmektedir. Sunduğumuz üç olgu değişik, özgül olmayan bulgularla bize başvurdu ve sadece ilk olgunun beyin tomografisinde hidrosefali saptanırken diğer iki olgunun beyin tomografileri normaldi. İkinci olgunun otlu peynir yeme öyküsü bulunurken, diğer iki olgudan benzer bir öykü alınamadı. Üç olgunun uzun dönem izlemlerinde sekelsiz olarak ve tamamen düzeldikleri görüldü. Sunumumuzun amacı ülkemiz gibi Brusella enfeksiyonun yaygın olduğu bölgelerde nörobrusellozun önemini vurgulamaktır.Öğe Comparison of levels in preterm and term neonates mean platelet volume(2013) Şilfeler, İbrahim; Dorum, Bayram Ali; Şilfeler Benk, Dilek; Günher Arıca, SeçilAmaç: Trombositlerin fonksiyonlarının belirleyicilerinden biriside ortalama trombosit hacmidir. Biz çalışmamızda preterm ve term yenidoğanların ortalama trombosit hacmi (MPV) düzeylerinin karşılaştırılmasını amaçladık. Gereç ve Yöntem: Hastanemizde doğan, herhangi bir hematolojik ve başka metabolik bir sorunu olmayan 58’i term 80’i preterm olan toplam 138 yenidoğan çalışmamıza alındı. MPV değerleri açısından istatistiksel olarak karşılaştırıl- dı. Bulgular: Term yenidoğanlar ile Preterm yenidoğanların MPV değerleri karşılaştırıldığında istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı farklılık olduğu görülmüştür. Tartışma: Hasta preterm yenidoğanlarda mpv’yi değerlendirirken sağlıklı prematürelerdeki MPV düzeylerinin term yenidoğanlardan daha yüksek olduğu unutulmamalıdır. Bu fark muhtemelen genç trombosit üretimindeki artıştan kaynaklanmaktadır.Öğe Deli bal ile zehirlenen bir aile : Olgu sunumu(2013) Yengil, Erhan; Akhan, Mehmet Masuk; Yengil, Duygu; Öztürkoğlu, Hüseyin Evren; Şilfeler, İbrahim; Karakuş, AliDeli bal zehirlenmesi, “Rhododendron ponticum” ve “Rhododen- dron luteum” çiçeklerinden beslenen arıların üretti¤i, grayanotoksin içeren balın tüketilmesiyle oluşmaktadır. Dünyada Nepal, Kuzey Amerika, Brezilya ve Japonya’da, ülkemizde ise Do¤u Karadeniz böl- gesinde görülmektedir. Deli bal tüketimiyle oluşan zehirlenmelerde toksisite semptomları, az miktarda bal alımı ile bile gelişebilmektedir. Bu çalışmada, acil servise başvuran 35 yaşındaki anne ve 38 yaşında- ki baba ile bunların 5 ve 10 yaşlarında iki kız çocuklarında görülen deli bal zehirlenmesi aile olgusu sunuldu. Anne ve babada baş dön- mesi, bulantı-kusma, fenalaşma hissi ve karın a¤rısı, çocuklarda ise hafif bulantı ve halsizlik şikâyetleri vardı. Her iki ebeveynde bradikar- di ve hipotansiyon gözlenmesi üzerine bal yeme öyküsü araştırıldı ve sabah kahvaltıda bal yedikleri ö¤renildi. Bu olgu sunumunda birçok hastalıkla karışabilen deli bal zehirlenmesinin teşhis ve tedavisinin gözden geçirilmesi amaçlanmıştır.Öğe Göbek bakımı amacıyla kullanılan %70'lik alkole bağlı cilt yanığı gelişen iki term yenidoğan olgusu(2011) Şilfeler, İbrahim; Genenş, Mikayir; Canbak, Yekta; Güler, Salih; Işık, Ruken; Konukoğlu, Rabia; Pekün, FügenGöbek bağı yenidoğanın bakteriyel kolonizasyon riski taşıyan bölgelerinden birisidir. Bu yazıda, iki term bebekte göbek bakımı amacıyla kullanılan %70’lik alkole bağlı gelişen cilt yanığı olguları sunuldu. İki olguda da göbek bakımı amacıyla alkol kullanıldı, her ikisinin de alkole bağlı göbek çevresinde yanık meydana geldi. Term bebeklerde de alkol kullanımı ciddi yanıklara sebep olabilmektedir. Bu yüzden göbek bakımı yapılırken antiseptik az miktarda (1-2 cc) kullanılıp diğer cilt bölgelerine bulaş olmamasına dikkat edilmelidir.Öğe Kapalı dudaklı şizensefali : Olgu sunumu(2012) Arıca, Vefik; Karakuş, Ali; Şilfeler, İbrahim; Gunher Karaca, Seçil; Altaş, Murat; Tutanç, Murat; Başarslan, Fatmagül; Çelik, Tanju; Davran, Ramazan?izensefali, serebral hemisfer boyunca uzanan, hemen hemen simetrik, bilateral yarık olarak tanımlanmıştır. Şizensefali hastalarında klinik bulgular yarıkların açık- kapalı tipte oluşu ve gelişimin bozuk olduğu parankim miktarına bağlıdır. Şizensefali görülme sıklığı tam bilinmemekle birlikte Amerika Birleşik Devletleri’nde bir popu- lasyon çalışmasında 1.54: 100.000 olarak bildirilmiştir. Bu tip kortikal gelişimsel malformasyonlarda klinik bulgular değişkendir ve etkilenen alanın fonksiyonuna bağlı olarak mental-motor gerilik ve epilepsiden, fokal nörolojik bozukluklara kadar geniş bir aralığa sahiptir. Klinik bulgular etkilenen alanın fonk- siyonuna bağlı olarak değişkendir. Biz de toplumda çok seyrek görülen yineleyen afebril konvülsiyonla başvuran, dört yaşındaki erkek hastada, beyin manyetik rezonans (MR) görüntülenmesinde kapalı dudaklı şizensefali ve subependimal heterotopi saptanan ve temporal lob epilepsisi tanısı konulan hastayı sunduk.Öğe Levels of beta-2 microglobulin and cystatin C in beta thalassemia major patients(2015) Kaçar, Ayşe Gonca; Şilfeler, İbrahim; Kaçar, Alper; Fugen Pekun; Türkkan, Emine; Adal, ErdalAmaç: Talaseminin dünyadaki en yaygın genetik hastalık olduğu düşünülmek- tedir. Gerek hastalık, gerekse tekrarlayan transfüzyonlar nedeniyle birçok sis- temde komplikasyon ortaya çıkmaktadır. Bu çalışma; üzerinde daha az du- rulan böbrek glomerüler hasarının beta talasemi majorlü hastalarda mev- cut olup olmadığının saptanması ve glomerüler hasarı saptarken üre, krea - tinin, kreatinin klirensinin erken böbrek hasarı göstergeçlerinden olan sista - tin c, B2 mikroglobulin ile kıyaslanması amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma beta talasemi major tanısıyla çocuk hematoloji polikliniğimizce düzenli takip edilen hastalarda prospektif olarak yapılmıştır. Bulgular: Üre ile kreatinin klirensi ve sistain C arasında istatistiksel olarak anlamlı bir iliş- ki bulunmamaktadır(p>0.05). Kreatinin ile kreatinin klirensi arasında negatif yönde, %53.7 düzeyinde ve istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bir iliş- ki bulunmaktadır (p:0.002; p<0.01). Kreatinin ile sistain C ve Beta 2 mikrog - lobulin düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamak- tadır (p>0.05). Sistain C ile ?-2 mikroglobulin arasında pozitif yönde, %86.1 düzeyinde ve istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bir ilişki bulunmakta - dır (p:0.001; p<0.01). Tartışma: Literatürde GFR>40 ml/dk/1.73 m² olduğun- da kreatinin ile ?-2 mikroglobulin ve sistatin c arası ilişkinin azaldığı belirtil - miştir. Bizim çalışmamız da bu literatür sonuçlarıyla benzerlik göstermekte- dir. Ancak renal parametrelerin birbiriyle korelasyonu hakkında kesin sonuç- lara varmak için daha geniş populasyonda yapılacak daha fazla sayıda çalış- malara ihtiyaç vardır.Öğe Musküler distrofilerde dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve metilfenidatın güvenilirlik ve etkinliği : iki olgu(2014) Ekinci, Özalp; Çelik, Tanju; Şilfeler, İbrahim; Toros, FevziyeBatı toplumlarında yapılmış araştırmalar musküler distrofi tanılı çocuk ve ergenlerde, aralarında dikkat eksikliği hipe- raktivite bozukluğu’nun (DEHB) da bulunduğu, psikiyatrik bozuklukların sık olarak görüldüğüne işaret etmektedir. Bu olgu sunumunda, başka türlü adlandırılamayan musküler distrofisi olan iki çocuk hastada DEHB tanısı ve metilfenidat tedavisinin etkinlik ve güvenilirliği tartışıldı.Öğe Olgu sunumu çerçevesinde sirenomelinin etiyopatogenez(2014) Şilfeler, İbrahim; Tanıdır, İbrahim Cansaran; Baş, Ahmet YağmurKaudal regresyon sendromu grubu içinde değerlendirilen si- renomeli nadir görülen bir anomalidir. Birçok organda ciddi malformasyonla beraberlik gösterir. Bu yazıda daha önce tıbbi yazında bildirilmemiş olan sirenomeli ile 13 kaburga ve torakal vertebranın birlikteliği sunuldu. Olgumuzu, etiyopatogenezle ilgili yeni yorumlara ışık tutabileceği düşüncesiyle sunduk.Öğe Ölümcül dozda demir zehirlenmesi : Olgu sunumu(2012) Tanıdır, İbrahim Cansaran; Şilfeler, İbrahim; Acar, Yeşim; Kaçar, Alper; Pekün, FügenDemir tüm hücreler için gerekli olan temel bir elementtir. En önemli görevi hemoglobin aracılığı ile oksijen taşımaktır. Demir fizyolojik olaylarda kullanılmak üzere her gün belli miktarlarda alınması zorunlu bir mineraldir. Demirin yüksek dozda alınması vücutta toksik etkiye neden olabilmektedir. Demir zehirlenmesinde en çok etkilenen organ karaciğerdir. Kalp, böbrek, akciğerler ve hematolojik sistem de zarar görebilecek diğer başlıca organlardır. Bu yazıda, yüksek dozda demir alımına bağlı gelişen toksikasyon olgusu tartışıldı. Yirmi bir aylık kız çocuk yüksek dozda demir preparatı içmesi nedeniyle çocuk acilimize getirildi. Hastanın 153 mg/kg demir almış olduğu saptandı. İlaç alımını takiben 4. saatte bakılan kan demir düzeyi 377 ?g/dl idi. Hastaya desferroksamin tedavisi başlandı. Demir düzeyi giderek düşen hastanın gelişinin 4. gününde kan demir düzeyi 23 ?g/dl saptandı. Hasta ayaktan izlenmek üzere evine gönderildi. Demir preparatlarının tek dozluk paketlenmesi, ilaçların çocukları cezbedici tat ve görünümde olmaması, ilaç kutularında çocuk koruyucu kapakların kullanılması, doktorların erişkin hastalara demir preparatlarını reçete ederken toksisite açısından aileyi uyarması ve gerekli bilgileri vermesi mortalite ve morbiditeyi azaltacağı görüşündeyiz.Öğe Severe fulminant form of neonatal Citrullinemia : A case report(2011) Şilfeler, İbrahim; Genenş, Mikayir; Sümengen, Dilek; Hamilcıkan, Şahin; Akşahin, Berna; Pekün, Fügen; Nuhoğlu, AsiyeCitrullinemia is a rare autonomic recessive disorder. The diagnosis of citrullinemia is based on biochemical analysis of blood, plasma, and urine, revealing increased levels of ammonia, citrulline, glutamine, and orotic acid. The patient was born as the first child of a non-consanguineous family without any known metabolic disorders. The patient was hospitalised in NICU because of dyspne, tachypnea, gastrointestinal bleeding and convulsions. A clear increase in ammonia (908 μmol/L) and citrulline levels was observed in metabolic screening. The patient was diagnosed as citrullinemia. The treatment was started with total potential nutrition without protein, and supplementation of arginine, and sodium benzoat. The patient died on the 38th day of life. Hyperammonemia in citrullinemia can occur either from a disorder of energy metabolism due to an absence of pyruvate carboxylase or from a disorder of the urea cycle. In our country, metabolic disease are serious health problems due to the high incidence o of consanguineous marriages. This case is reported to emphasize the importance of citrullinemia which is seen rarely.Öğe Tüberkülin cilt testi uygulanması ve yorumlanması(2013) Arıca, Vefik; Gunher Arıca, Seçil; Şilfeler, İbrahim; Özer, CahitTüberkülin cilt testi, kişinin tüberküloz basili ile enfekte olup olmadığını gösterir, hastalık hakkında bilgi vermez. Hastalık tanısında dolaylı olarak yardımcı olabilir. Tüberküloz bilinen çok eski bir hastalık olmasına karşın morbidite, mortalite ve ekonomik etkileri nedeniyle hem gelişmiş hem de gelişmek- te olan ülkelerde halen önemli bir sağlık problemi olmaya devam etmektedir. Tüberkülozun patofizyolojisi kompli- kedir. Enfeksiyon ve hastalık arasında gecikme olması da olayları daha belirsiz hale getirir. Aktif akciğer tüberkülozu olan hastalar asemptomatik olabilir, hafif orta düzeyde kuru öksürüğü olabilir veya ateş, halsizlik, göğüs ağrısı, nefes dar- lığı, kilo kaybı, gece terlemeleri ve kanlı balgam çıkarılan ök- sürük gibi bir semptomla karşımıza çıkabilir. Tüberküloz için tam bir değerlendirme öykü, göğüs filmi, fizik muayene, tü- berkülin cilt testi, mikrobiyolojik yaymalar ve kültürleri içer- melidir. Erken tanı ve tedavi mortalite ve morbiditeyi önemli ölçüde azaltmaktadır. Bu yavaş üreyen mikroorganizmanın kısıtlı sayıda hastada balgamda saptanabilmesi ve kültürün- deki zorluklar nedeniyle tanısı zor bir hastalıktır.