Yazar "Gönenci, Ramazan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 21
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 2005-2009 yılları arasında Bolu bölgesinde buzağılarda tespit edilen anomali olgularının değerlendirilmesi(2016) İşler, Cafer Tayer; Altuğ, Muhammed Enes; Gönenci, Ramazan; Aytekin, İsmailBu çalışmada Bolu bölgesinde önemli ekonomik kayıplara neden olan ve son yıllarda buzağılarda artış gösteren anomali olguları incelendi. Anomali olgularının yıllara göre dağılımı, hangi tip anomalilere rastlanıldığı, anomalilerin şekillenme oranı ve başvurulabilecek tedavi ile önlem alma yolları değerlendirildi.Öğe Bir Alman Kurt köpeğinde mukosel (Sialosel) olgusu(2009) Gönenci, Ramazan; Yüksel, Hayati; Altuğ, Muhammed Enes; Koç, AhmetBu çalışmada, yedi yaşlı dişi bir Alman Kurt köpeğinde karşılaşılan mukosel olgusu klinik ve histolojik olarak değerlendirildi. Hayvanın klinik, radyografik ve hematolojik muayeneleri yapıldı. Klinik muayenede sol boyun bölgesinde solunum, yeme ve içme faaliyetlerine engel olan 8x9 cm8boyutlarında, hafif fluktuan yapıda, deneysel punksiyonda kanlı, yapışkan ve irinsiz içerikle dolu olan kitle tespit edildi. Operasyonla alınan kitlenin ışık mikroskobunda histopatolojik olarak incelenmesi sonucunda mukosel olduğu belirlendi.Öğe Bir Ankara kedisinde rastlanılan spontan pnömotoraks olgusu(2001) Durgut, Ramazan; Gönenci, RamazanSunulan bu çalışmada, bir Ankara kedisinde görülen spontan pnömotoraks olgusu değerlendirildi. Olgunun klinik, radyolojik, hematolojik, biyokimyasal, mikrobiyolojik ve histopatolojik muayeneleri yapıldı. Elde edilen bulgular literatür veriler ışığında tartışıldı.Öğe Bir buzağıda rastlanan paraziter thoracoventropagus ikizlik ve konjenital malformasyonlar(2005) Altuğ, Muhammed Enes; Gönenci, Ramazan; Ateşoğlu, Emine ÖzlemBu olgu sunumunu Veteriner Fakültesi Cerrahi kliniğine getirilen 3 günlük, erkek, holstein melezi ikiz buzağı oluşturdu. Klinik muayenede, ikizlerden birinin normal, küçük ve parazitik olan diğerinin ise normal buzağının göbek ve sternumu arasında ventral karın duvarına yapışık olduğu görüldü. Parazit ikiz operasyonla tutunduğu bölgeden uzaklaştırıldı. Parazit ikizin nekropsisinde; ağız, yanak ve dişlerin şekillendiği; dil, iskelet sistemi ve gözün tam olarak gelişmediği; kulak, kulak yolu, farinks, epiglottis, burun boşluğu, beyin ve beyinciğin hiç gelişmediği gözlendi. Baş bölgesinin arkasında 5x5x8 cm ebatlarında serohemorajik içerikli fluktuasyonlu bir kese bulunan parazit ikizde; kolumna vertebralis ve medulla spinalisin gelişimini tamamlamadığı, sağ skapula, humerus ve antebrahium dışında ön ve arka bacak kemiklerinin bulunmadığı belirlendi. Göğüs kafesi ve organları yoktu ancak özefagus mide benzeri bir yapı ile uzanarak duedonumla kör bir kese şeklinde sonlanıyordu. Jejenum, ileum ve sekum tam gelişirken mekonyum dolu kolon kör kese olarak sonlanmıştı. Ayrıca karaciğer, böbrek, idrar kesesi, genital organlar, anüs ve rektum yoktu. İkizlerde ortak organ olmaması sağlıklı yavrunun prognozunu olumlu etkiledi ve postoperatif hiçbir komplikasyonla karşılaşılmadıÖğe Bir köpekte gastrik tümör olgusu(2016) İşler, Cafer Tayer; Aytekin, İsmail; Altuğ, Muhammed Enes; Gönenci, RamazanBu olguda iştahsızlık, halsizlik, zayıflama, kusma, poliüri, melena şikâyetleriyle kliniğe getirilen 9 yaşlı, erkek, Setter ırkı bir köpeğin yapılan otopsisinde teşhis edilen gastrik tümör olgusu değerlendirildi. Köpek farklı klinik ve biyokimyasal muayene ve tedavi denemeleri devam ederken öldü. Mide dışarı alınarak kesit uygulandığında mukozasının karnabahar görünümünde olduğu görüldü. Veteriner hekimlik alanında sık rastlanılmayan, kötü prognoz, yüksek morbidite ile seyreden gastrik tümör olgusu klinik, biyokimyasal parametreler ve otopsi bulguları ile değerlendirildiÖğe Bir koyun işletmesinde görülen anomali vakalarının değerlendirilmesi(2016) İşler, Cafer Tayer; Altuğ, Muhammed Enes; Gönenci, Ramazan; Aytekin, İsmailAnomali vakalarının insidansına yönelik çalışmalar sığırlar üzerinde yoğunlaştığı, küçük ruminantlara yönelik çalışmaların ise ihmal edildiği gözlendi. Bu çalışmada 109 akkaraman koyun ve 10 adet sakız koçundan oluşan ve ikiz gebeliğin yaygın olduğu bir koyun işletmesinde görülen anomali olguları değerlendirildi. Sonuç olarak; bir koyun işletmesinde karşılaşılan anomali olguları, düşük ve gebe kalamamaya bağlı olarak yaklaşık %25 oranında önemli bir kayıp oluşturduÖğe The diagnosis of trigonitis in cows using transrectal ultrasonography and biochemical and histological and histological techniques(2003) Durgut, Ramazan; Gönenci, Ramazan; Ateşoğlu, E.ÖBu çalışmada, Antakya kesimhanesine getirilen, yaşları 4-7 arasında değişen 300 sığır araştırıldı ve 60'ında idrar kesesinin trigon bölgesinde lezyonlara rastlandı. Trigonitis'in tanısı ultrasonografı, idrarın sitolojik muayenesi ve idrar dipstick test çubukları kullanılarak yapıldı ve tam kesim sonrası yapılan histolojik muayene ile doğrulandı. İdrar kesesinin trigon bölgesinden alınan örneklerin muayenesinde, epitelde hipeıplazi veya hipertrofi, hemoraji, lenfosit ve plazma hücre infıltrasyonu ve epitel hasarı görüldü. Sonuç olarak, noninvazif bir metot olan ultrasonografı ve idrar sediment analizinin, trigonitis tanısı için doğru ve güvenli bir değerlendirme sağladığı kanısına varıldı.Öğe Effect of induction agents on the antioxidative activity of desflurane in dogs(2008) Altuğ, Muhammed Enes; Gönenci, Ramazan; Yarsan, Ender; Öztürk, AtakanThe objective of this study was to determine the effects of different induction agents on the antioxidative activity of desflurane in dogs. Sixteen healthy male crossbreed dogs, aged between 1 and 2 years and weighing between 16 and 22 kg were equally divided into two groups. Anaesthetic protocols were designed as midazolam + thiopental + desflurane (Thio-Des group) or midazolam + ketamine + desflurane (Ket-Des group). Anaesthesia was induced with 0.3 mg kg-1 midazolam + 10 mg kg-1 thiopental or 0.3 mg kg-1 midazolam + 10 mg kg-1 ketamine hydrochloride combinations intraveneously. Anaesthesia maintenance was continued for 70 min(s) with 7-8% desflurane. Blood catalase, superoxide dismutase and hemoglobin activities were measured at control, anaesthesia induction, during the desflurane anaesthesia, one hour after anaesthesia and 24 hours after anaesthesia. In conclusion, thiopental administration in the anaesthesia induction increased superoxide dismutase activity (p<0.05), whereas ketamine administration increased the catalase (p<0.05) and hemoglobin (p<0.01) activities during desflurane anaesthesia. But, these enzymes simultaneously decreased in both groups one day after anaesthesia (p>0.05). Therefore, it is possible that induction agents play a significant rol on the antioxidative effects of desflurane anaesthesia.Öğe Effects of high dose lead toxication on liver, kidneyse, heart, brain and blood in rabbits : An experimental study(2008) Durgut, Ramazan; Koç, Ahmet; Gönenci, Ramazan; Bal, Ramazan; Çelik, Sefa; Güzel, Murat; Altuğ, Muhammed Enes; Ateşoğlu, Emine ÖzlemThe aim of the study was to investigate effects of high dose lead (Pb) exposure on heart, blood, kidney, liver and brain in rabbits using clinical, electrocardiographical (ECG), ultrasonographical, haematological, biochemical and pathological methods. The experiments were performed on 15 male New Zealand rabbits, divided into three equal groups and were orally given 80 ppm or 160 ppm Pb for 15 days and the other group was used as control. Administration of 80 or 160 ppm lead signifi cantly increased the activities of serum aspartate aminotransferase (AST), alanin aminotransferase (ALT), lactate dehydrogenase (LDH), creatine phosphokinase (CPK) and alkaline phosphatase (ALP). Hemoglobin (HB) and hematocrit (HCT) values were signifi cantly lower in 80 and 160 ppm Pb-treated animals compared to the control animals (p<0.001). QRS complexes were wider and amplitudes of T wave were larger in treatment groups compared to contro group (p<0.05). Severe hydropic and vacuoler degenerations were seen in hepatocytes and vacuolation and degeneration of proximal tubular epithelial cells in cortex in the treatment groups histopathologically. Some neurons were severely degenerated, and severe neuron necroses were seen in cornu ammonis of both of the treatment groups. Severe mononuclear cell infi ltrations were observed in Wirchow-Robin spaces. In conclusion, deleterious effects observed in liver, kidney and blood in high doses of lead administration with some similarities to chronic oral administration of low doses.Öğe Evaluation of kidney abnormalities in cows using transrectal ulturasonography and urinalysis(2003) Durgut, Ramazan; Gönenci, Ramazan; Çelik, Sefa; Bal, Ramazan; Altuğ, Muhammed EnesBu çalışmada Antakya mezbahanesine getirilen, 4-8 yaşlı, 100 Holştayn melezi inek kullanıldı. Klinik muayeneden sonra idrar kesesinden kalelerle toplanan idrar örnekleri dipstik test çubukları ve mikroskobik yöntemle analiz edildi. Ultrasonografide; 2 inekte ekojenik küçük böbrek, birinde makrokist, ikisinde böbrek taşı, birinde kortikomeduller yapıda değişiklik, dördünde renal pelviste genişleme ve düzensiz yapı ile birlikte kortekste ekojenite, beşinde korteks ve medulla arasında hafif demarkasyon ve hiperekojenik korteks parçası ve üçünde renomegali olmak üzere toplam 18 hayvanda anormal görüntüler saptandı. Bu 18 ineğin idrar analizlerinde lökosit, eritrosit ve silisyum-fosfat kristalleri görüldü. Sonuçta transrektal ultrasonografi ve idrar analizlerinin birlikte böbrek hastalıklarının tanısında yeterli olabileceği kanısına varıldı.Öğe Evaluation of kidney abnormalities in mongrel dogs using clinical, ultrasonographical and biochemical examinations(2003) Gönenci, Ramazan; Durgut, Ramazan; Erdoğan, Suat; Altuğ, Muhammed Enes; Bal, RamazanBu çalışmada yaşlan 1-7 arasında değişen 25 dişi ve 15 erkek melez köpek kullanıldı. Köpekler her iki böbrek yönünden klinik, ultrasonografik ve biyokimyasal yönden muayene edildi. Ultrasonografide kırk köpeğin 18'inde (%45) farklı böbrek anormallikleri gözlenirken diğer 22 köpeğin normal olduğu belirlendi. Ayrıca, serum üre ve kreatinin düzeyi ile Cockroft-Gault denklemini kullanarak belirlenen serum kreatinin klirensi, böbrek anormalliği belirlenen bu köpeklerde fizyolojik sınırların üstündeydi. Sonuç olarak, erken böbrek anormalliklerini tanımak için rutin olarak ultrasonografik muayenenin yapılması, serum üre ve kreatinin seviyelerinin ölçülmesi yanısıra Cockroft-Gault formülünü kullanarak serum kreatinin klirensinin düzenli olarak hesaplanmasınında faydalı olabilleceği kanısına varıldı.Öğe Evaluation of subclinical liver lesions in goats by fltrasonographic and biohemical analyses(2003) Gönenci, Ramazan; Durgut, Ramazan; Erdoğan, SuatBu çalışma Hatay'ın çeşitli yerlerinden temin edilen değişik yaş ve cinsiyetten 75 Şam keçisi ve melezleri üzerinde ya-pıldı. Gerekli anamnez alındıktan sonra, bütün hayvanlar klinik, ultrasonografik ve biyokimyasal muayenelere tabi tutuldu. Klinik bulgular genellikle normal idi. Ultrasonografik olarak, hayvanların 17'sinde parenşimal, 8'inde bilier sistem ve 23'ünde de hem parenşimal hem de bilier sistem lezyonlarına birlikte rastlandı. Bu lezyonlu 48 keçide 26 parenşimal hiperekojenite, 17 kist, 10 kitle, 25 safra kesesi duvarında kalınlaşma, 3 katlanma ve 3 sediment oluşumu tek başına ya da diğer lezyonlarla birlikte gözlendi. ALT, ALP, AST, GOT, BUN, TP, CB, CHO, albumin ve glukoz konsantrasyonları lezyonlu ve lezyonsuz keçilerde normal iken, sadece LDH her ikisinde de yüksek bulundu. Bu çalışma ile karaciğer lezyonlarının klinik ve biyokimyasal anormallikler ortaya çıkmadan önce ultrasonografik olarak gözlenebileceği sonucuna varıldı.Öğe In vivo biocompatibility and fracture healing of hydroxyapatite-hexagonal boron nitridechitosan- collagen biocomposite coating in rats(TÜBİTAK, 2020) Yılmaz Deveci, Mehmet Zeki; Gönenci, Ramazan; Canpolat, İbrahim; Kanat, ÖzgürThe biocompatibility of orthopaedic implants and their effects on fracture healing have key roles for success. In this study, it was aimed to investigate the effects of a novel biocomposite consisting of hydroxyapatite (HA), hexagonal boron nitride (h-BN), chitosan (Cs), and type 1 collagen (Ct1) on biocompatibility and fracture healing in rats. A total of 60 adult male Wistar rats weighing 300–500 g were used in the study. The rats were randomly divided into 2 groups named A (uncoated/control) and B (biocomposite coated). Biocomposite (HA/h-BN/Cs/Ct1) coated and uncoated stainless-steel implants were used as intramedullary pins. Groups A and B were divided into subgroups of A1 and B1 (15th day), A2 and B2 (30th day), A3 and B3 (45th day) according to the date of euthanasia. Clinical, radiographic, haematological, biochemical, and histopathological findings were evaluated by pairwise comparisons. The findings were consistent and similar. No statistically significant difference was found for a finding disturbing the biocompatibility. Histopathological examinations showed that coating biomaterials did not resorb over the course of 15, 30, and 45 days. It is thus revealed that the content is biocompatible. However, it has been concluded that it is necessary to increase the physical strength of the coating surface against sterilization and surgical procedures. As a result, based on the interpretations of the clinical, radiographic, haematological, biochemical, and histopathological findings, the biocompatibility of HA/h-BN/Cs/Ct1 biocomposite materials has been revealed.Öğe In vivo biocompatibility and fracture healing of hydroxyapatite-hexagonal boron nitridechitosan-collagen biocomposite coating in rats(TÜBİTAK, 2020) Deveci, Mehmet Zeki Yılmaz; Gönenci, Ramazan; Canpolat, İbrahim; Kanat, ÖzgürThe biocompatibility of orthopaedic implants and their effects on fracture healing have key roles for success. In this study, it was aimed to investigate the effects of a novel biocomposite consisting of hydroxyapatite (HA), hexagonal boron nitride (h-BN), chitosan (Cs), and type 1 collagen (Ct1) on biocompatibility and fracture healing in rats. A total of 60 adult male Wistar rats weighing 300–500 g were used in the study. The rats were randomly divided into 2 groups named A (uncoated/control) and B (biocomposite coated). Biocomposite (HA/h-BN/Cs/Ct1) coated and uncoated stainless-steel implants were used as intramedullary pins. Groups A and B were divided into subgroups of A1 and B1 (15th day), A2 and B2 (30th day), A3 and B3 (45th day) according to the date of euthanasia. Clinical, radiographic, haematological, biochemical, and histopathological findings were evaluated by pairwise comparisons. The findings were consistent and similar. No statistically significant difference was found for a finding disturbing the biocompatibility. Histopathological examinations showed that coating biomaterials did not resorb over the course of 15, 30, and 45 days. It is thus revealed that the content is biocompatible. However, it has been concluded that it is necessary to increase the physical strength of the coating surface against sterilization and surgical procedures. As a result, based on the interpretations of the clinical, radiographic, haematological, biochemical, and histopathological findings, the biocompatibility of HA/h-BN/Cs/Ct1 biocomposite materials has been revealed.Öğe İskenderun mezbahasına getirilen sığırların rumen ve retikulumlarında karşılaşılan yabancı cisimler ve oluşturdukları komplikasyonlarının araştırılması(2008) Gönenci, Ramazan; Yıldırım, MehmetBu çalışma Ocak 2005-Haziran 2005 tarihleri arasında İskenderun Belediye Mezbahasında kesimi yapılan sığırlar üzerinde yapılmıştır. Çalışmada 2000 sığır yabancı cisim varlığı ve yabancı cisim sendromu açısından antemortem ve postmortem olarak incelenmiştir. Çalışmada hayvanların %73.4’ünde yabancı cisim belirlenmiştir. Belirlenen yabancı cisimleri sırasıyla %28.8 çiviler, %26.8 tel parçaları, %21.3 kum ve taş parçaları, %2.7 poşet, yular, toka ve ip parçacıkları gibi maddeler, %2.5 yutturulmuş mıknatıs ve %1.4 rumen parazitleri oluşturmuştur. Hayvanlar Yabancı Cisim Sendromu açısından değerlendirildiğinde; sığırların %15.1’inde (88 erkek ve 214 dişi) reticulitis simplex oluştuğu gözlenirken, %3.4’ünde (25 erkek ve 43 dişi) reticuloperitonitis traumatica ve komplikasyonları saptandı. Komplikasyon olarak 55 sığırda peritonitis, 5 sığırda hepatitis, 3 sığırda phrenitis, 3 sığırda pericarditis ve 2 sığırda da splenitis saptanmıştır. Ayrıca lezyon bölgesinde yangı, yapışma ve apse oluşumu gözlenmiştir. Sonuç olarak, sığır rumen ve retikulumu içerisinde yabancı cisim varlığının hala bölgede büyük sorun olduğu ve eradikasyonunda yeterli başarının sağlanamadığı; ancak belirlenen yüksek orana rağmen yabancı cisim sendromu (reticulitis simplex, reticuloperitonitis traumatica ve komplikasyonları) riskinin çok düşük kaldığı görülmüştür.Öğe Mustafa Kemal Üniversitesi Veteriner Fakültesi cerrahi kliniği’ne getirilen olguların değerlendirilmesi, 1293 olgu (2009-2013)(2015) İşler, Cafer Tayer; Altuğ, Muhammed Enes; Deveci, Mehmet Zeki Yılmaz; Gönenci, Ramazan; Yurtal, ZiyaBu retrospektif çalışmada, 2009-2013 yılları arasında Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Veteriner Fakültesi Cerrahi Kliniğine getirilen olguların genel değerlendirilmesi yapıldı. Beş yılda toplam 1293 olgunun; %56.45 pet hayvanları, %28.53 çiftlik hayvanları, %11.28 kanatlı hayvanlar, %3.71 egzotik hayvanlar oluşturmuştur. Hasta potansiyelini en fazla pet hayvanlarının oluşturduğu ve yıllara göre artış gösterdiği, çiftlik hayvanlarının ikinci sırada olduğu, sonrasında yabani ve egzotik hayvan hasta potansiyelinin de önemli olduğu gözlenmiştir. Hastaların 738’ine (%57.08) medikal ve 555’ine (%42.92) operatif sağaltım uygulamaları gerçekleştirilmiştir. Hastaların %0.46’sı müdahale edilemeden veya müdahale esnasında ölmüş ve %1.93’ü ötenazi/kesime sevk edilmiştir. Kliniğimizde en sık karşılaşılan hastalıklar ise; pet hayvanlarında genel cerrahi hastalıklar (%42.60), çiftlik hayvanlarında genel cerrahi hastalıklar (%28.18), yabani kanatlı hayvanlarda ortopedik hastalıklar (%87.17), evcil kanatlı hayvanlarda genel cerrahi hastalıklar (%50.00), egzotik hayvanlarda ortopedik hastalıklar (%70.83) olarak tespit edilmiştir. Sonuç olarak; tüm hayvan gruplarında en sık karşılaşılan sorunlar arasında ortopedik hastalıklar ile yumuşak doku hastalıkları olduğu, göz hastalıklarının da yaklaşık %10 gibi önemli bir orana sahip olduğu belirlenmiştir. Ayrıca; hastaların çoğunluğunun uzmanlık gerektiren ve pratisyen hekimlerin gönderdiği zor olgulardan oluştuğu dikkate alındığında; MKÜ Veteriner Fakültesi Cerrahi Kliniği bölge hayvancılığı ve yaban hayatı sorunlarının çözümüne önemli katkılar sunmaktadır.Öğe Mustafa Kemal Üniversitesi Veteriner Fakültesi Cerrahi Kliniği’ne getirilen ortopedi olgularının genel değerlendirilmesi : 564 olgu (2009-2014)(2017) Altuğ, Muhammed Enes; Deveci, Mehmet Zeki Yılmaz; İşler, Cafer Tayer; Yurtal, Ziya; Gönenci, RamazanBu retrospektif çalışmada; 2009-2014 yılları arasında Mustafa Kemal Üniversitesi Veteriner Fakültesi Cerrahi Kliniği'ne getirilen ortopedi olgularının genel değerlendirmesi amaçlanmıştır. Kliniğimize çeşitli ortopedik şikayetler ile getirilen toplam 564 hasta; yıllara, tür gruplarına, sağaltım yöntemi ve tanı gruplarına göre sayı ve yüzde oran yönlerinden değerlendirildi. Altı yıllık süreçte kliniğimize getirilen ortopedik olgu sayısının her yıl bir önceki yıla oranla arttığı görüldü. Ortopedik vakalar hayvan türüne göre sınıflandırıldığında, en fazla oran; %46,45 ile köpek, sonrasında %22,34 ile sığır ve %15,25 ile kanatlı türlerinde görüldü. Tanı grubuna göre sınıflandırıldığında, en fazla oranları %66,43 ile kırık, %14,26 ile artritis ve %7,65 ile luksasyon oluşturdu. Uygulanan tedavi yöntemleri sınıflandırıldığında; operatif yaklaşım %47,70, bandaj %28,55, medikal sağaltım ve kafes istirahati %19,50 oranında uygulandı. Olguların %4,26'sında hayvan sahibinin tedaviyi reddetmesi, ötenazi veya kesime sevk ile sonuçlandı. Sonuç olarak; kliniğimize gelen ortopedi olgularında belirgin yıllık artış gözlendi. Hatay'ın sosyal yapısından dolayı pet hayvanları en fazla hasta potansiyeline ve ekonomik yapısından dolayı ikinci sırada çiftlik hayvanları önemli potansiyele sahiptir. Hatay'ın ekolojik konumu ile Caretta caretta deniz kaplumbağası gibi soyu tükenme tehlikesindeki bazı egzotik türler de potansiyel içindedirÖğe Saint Bernard ırkı bir köpekte karşılaşılan gastrik dilatasyon volvulus olgusu(2002) Durgut, Ramazan; Gönenci, Ramazan; Öztürk, S.Sunulan bu çalışmada St. Bernard ırkı bir köpekte karşılaşılan gastrik dilatasyon-volvulus (GDV) olgusu değerlendirildi. Köpeğin klinik, radyolojik, hematolojik ve biyokimyasal muayeneleri yapıldı. Daha sonra ötenazi edilerek, köpeğin nekropsisi yapıldı. Elde edilen veriler literatürler ışığında tartışıldı.Öğe Subclinical laminitis in dairy cattle: 2005 selected cases(2005) Belge, Ali; Bakır, Bahtiyar; Gönenci, Ramazan; Ormancı, SedatTürkiye'de sütçü sığırlarda topallığın önemi yenice anlaşılmaktadır. Türkiye'de % 13 - 58 arasında bildirilen topallık oranları diğer ülkeler için rapor edilen % 4 - 55 rakamlarına yakındır. Bu çalışmada, Van yöresinde subklinik laminitis ile ilişkili taban lezyonları prevalansının belirlenmesi amaçlandı. Subklinik laminitis için risk faktörleri incelendi ve tartışıldı. Toplam 205 sığır taban lezyonları açısından muayene edildi. Lezyonlar taban hemorajisi % 61,4, tabanda sarımtırak renk değişikliği % 58,5, ökçe erozyonu % 23,9 ve beyaz çizgi ayrılması % 19 olarak saptandı. Taban lezyonları buzağılama öncesi ve sonrası yaygın olarak gözlendi. Sonuç olarak, subklinik laminitisin gelişiminde beslenmeden daha çok bakım ve barındırma faktörlerinin etkili olduğu kanısına varıldı.Öğe Sığırlarda değişik ayak lezyonlarının tedavisinde otolog fibrin kullanımı(2001) Bakır, Bahtiyar; Gönenci, Ramazan; Alkan, İsmail; Gençcelep, Musa; Aslan, Loğman; Karasu, AbdullahBu çalışmanın materyalini 1999 yılı içinde Y.Y.Ü. Veteriner Fakültesi Cerrahi Kliniğine ayak hastalıkları şikayeti ile getirilen yaşları 3-6 arasında değişen, Taban ülseri (12 olgu), Rusterholz ülseri (10 olgu) ve limax (4 olgu) olmak üzere toplam 26 lezyonlu sığır oluşturdu. Lezyonlar 2 gruba ayrıldı. Birinci grup lezyonlara hayvanın kendi kanından elde edilen otolog fibrin pıhtısı, ikinci grup lezyonlara ise klasik tedavi uygulandı. Taban ülserli bütün olgularda lezyon arka ayaklarda idi. Bir olguda medial tırnakta, diğer olgularda ise lateral tırnakta rastlandı. Limax olgularda lezyon iki olguda arka sağ, bir olguda arka sol ayak ve bir olguda ön sağ ayaktaydı. Sağaltımda otolog fibrin uygulanan taban lezyonlu olguların dördünde birinci haftanın sonunda, dördünde ikinci hafta sonunda ve iki olguda ise üçüncü hafta sonunda iyileşme şekillendi. Klasik tedavi uygulanan taban lezyonlu olgularda ise birinci hafta sonunda hiçbir olguda iyileşmenin tamamlanmadığı görüldü, ikinci ve üçüncü hafta sonunda dörder olguda, iyileşme tamamlanırken, bir olguda üçüncü hafta sonunda topallığın kaybolmasına rağmen iyileşmenin tamamlanmadığı saptanmıştır. Otolog fibrin uygulanan grupta bir.klasik tedavi uygulanan grupta ise iki olgunun ilk uygulamalar sonrası takibi yapılamadı. Limaxh olgularda sağaltımı takiben iki gruptaki tüm olgularda topallığın 1. hafta sonunda kaybolduğu görüldü. Ancak tam iyileşme 3. hafta sonunda gerçekleşti. Bu çalışma ile taban lezyonlarının tedavisinde kullanılan otolog fibrinin iyileşmeyi hızlandırarak tedavi süresini kısalttığı ve sağaltım giderlerini düşürdüğü ortaya konulmuştur.