Yazar "Altaş, Murat" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Birleşik lumbosacral sinir kökleri(2012) Altaş, Murat; Aras, Mustafa; Urfalı, Boran; Türkyılmaz, AtilaKonjenital anatomik anomaliler arasında lumbosakral sinir kökü anomalileri nadir görülen bir gruptur. Literatür incelendiğinde çok farklı lumbosakral sinir kökü anomalilerinin raporlandığı gözlenebilmektedir. Bu anomalilerin alt grupları kabaca bifid, birleşik yapı, transvers yönde veya anostomozlaşmış yapıda olmaları şeklinde sınıflandırılmaktadır. Görüntüleme yöntemlerinin gelişmesinden önce bu yapılar otopsi çalışmaları ve lumbar disk herniasyonuna yönelik cerrahi girişimler sırasında insidental olarak gözlenmiştir ve çoğunlukla asemptomatikirler.Öğe Brusellozun nadir bir komplikasyonu olan nörobruselloz : Üç çocuk olgu sunumu(2012) Arıca, Vefik; Şilfeler, İbrahim; Altaş, Murat; Tutanç, Murat; Arıca, Seçil Günher; Evirgen, Ömer; Davran, Ramazan; Karakuş, AliBruselloz dünyada yaygın, önemli bir zoonozdur. Bu hastalık gelişmekte olan ülkelerde özellikle Akdeniz Havzası’nda yaygındır. Türkiye’de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde sık olarak görülmektedir. Ülkemizde yılda yaklaşık 18 000 yeni olgu saptanmaktadır. Birçok organ veya sistem tutulabilir. Bruselloz, farklı Brusella tipleri ile oluşan ve akut ateş, terleme, güçsüzlük ve baş ağrısı ile belirgin bir enfeksiyondur. Brusella hastalarında merkezi sinir sistemi tutulumu nadirdir. Brusella özellikle kırsal kesimde yaşayan insanlarda önemli bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir. Ayırıcı tanıda hastayı değerlendirirken hekimler çoğu zaman nörobrusellozu göz ardı edebilmektedir. Sunduğumuz üç olgu değişik, özgül olmayan bulgularla bize başvurdu ve sadece ilk olgunun beyin tomografisinde hidrosefali saptanırken diğer iki olgunun beyin tomografileri normaldi. İkinci olgunun otlu peynir yeme öyküsü bulunurken, diğer iki olgudan benzer bir öykü alınamadı. Üç olgunun uzun dönem izlemlerinde sekelsiz olarak ve tamamen düzeldikleri görüldü. Sunumumuzun amacı ülkemiz gibi Brusella enfeksiyonun yaygın olduğu bölgelerde nörobrusellozun önemini vurgulamaktır.Öğe Calcified chronic subdural hematoma(2012) Aras, Mustafa; Altaş, Murat; Yilmaz, Atilla; Serarslan, Yurdal; Urfali, Boran; Yilmaz, NebiCalcified subdural hematoma is a rarely seen event. It may develop secondary to previous trauma or inappropriate surgical procedures. Due to the not well understood etiology, there are variations in the treatment choices. We present a 27-year old male patient with calcified chronic subdural hematoma. He was operated on following an motorcycle accident in another hospital 5 years ago. He was admitted to our hospital complaining about seizure, headache and dizziness. Neuroradiological examination revealed a calcified chronic subdural hematoma was detected on the right hemisphere. The patient was hospitalized and put on anti-epileptic and analgesic drugs. Any surgical treatment was not applied. In cases with calcified chronic subdural hematoma, the decision of surgical operation should be decided after a carefully and meticulously investigation. It should be avoided any profitless and likely harmful surgical procedures. The clinical observation may be appropriate in the determination of treatment approaches. © 2012 OMU.Öğe Diagnosis and management of pituitary abscess: A case series and review of the literature(2013) Altaş, Murat; Şerefhan, Alpay; Şilav, Gökalp; Çerçi, Ajlan; Coşkun, Kerim Kenan; Elmacı, İlhanAMAÇ: Hipofiz absesi merkezi sinir sistemi (MSS) infeksiyonu, kitle etkisi ve endokrin bozuklukları ile karakterize bir hastalıktır. Bu apseler genellikle kan beyin bariyerinin yıkıldığı hematojen yolla yayılan paranasal sinüzit, sepsis gibi durumulara bağlı oluşur. Bu yazıda literatür ışığında preoperatif tanısı pitüiter apse olan dört olgu tartışılmaktadır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Ayrıntılı klinik, hormonal incelemeleri ve görüntüleme testleri takiben hipofiz adenomu ve diğer sellar patolojileri olan 210 olgu Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Beyin Cerrahisi kliniğinde ameliyat edildi. BULGUlAR: Tüm hastalar tanı sırasında ateş, toksemi ve endokrin bozukluklarının sistemik belirtilerini gösterdi. Bu olgularda, hastalığın preoperatif tanısı karakteristik MRG bulguları sayesinde yapıldı. Bu dört olgu transnazal transsfenoidal yaklaşımla opere edildi ve histopatolojik, mikrobiyolojik çalışmalar cerrahi numunelere yapıldı. SONUÇ: Hipofiz apseleri yüksek mortalite riskinden sorumlu nadir bir hastalık grubudur. Mortalite ve morbidite erken cerrahi drenaj ve uygun antibiyotik tedavisi ile azaltılabilir. Ayrıca, bu durumlarda hipofizer yetmezlik, cerrahi komplikasyonlar ve enfeksiyon yönünden yakından takip edilmelidir.Öğe The expression of MMP-11 in benign meningiomas(2014) Ayan, Erdoğan; Bozkurt Uyar, Süheyla; Çerçi, Ajlan; Altaş, Murat; Bölükbaşı, Fatihhan; Elmacı, İlhan; Sav, AydınWHO sınıflaması tümörlerin histolojik özellikleri değerlendirilerek yapılan bir sınıflama olup, onların biyolojik davranışlarının anlaşılmasında yetersiz kalmaktadır. Son zamanlarda tümörlerin biyolojik davranışlarını gösteren ekstrasellüler matriks komponentleri ile ilgili çalışmaların sayısı artmaktadır. MMP-11; MMP ailesi üyesi olan bir metalloproteinaz olup diğer aile üyelerinden etki mekanizması,subtrat yelpazesi,ve ekspresyon paterni bakımından farklılık gösterir. Çalışmamızda; 55 benign meningioma olgusu incelendi.Bunların 29' u transisyonel,16' sı meningotelyamatöz,8' i fibroblastik alttipte idi. Meningotelyamatöz olanlarda MMP-11 ekspresyon katsayısının yüksek(%75), fibroblastik olanlarda düşük (%87.5) olduğu tespit edildi. Ki-67 düzeyi MMP-11 ekspresyon katsayısı yüksek olgularda anlamlı derecede yüksek iken diğerlerinde düşük bulundu. Rekurrens gösteren olgularda istatistiksel olarak anlamlı sonuç çıkmasa da, rekurrens gösteren 7 olgunun 5'inde MMP-11 ekpresyon katsayısı yüksekti. Bu çalımaya göre Grade I meningiomalarda MMP-11 eksprese edilmektedir. MMP-11 ekpresyonu meningotelyamatöz tümörlerde daha yüksek iken fibroblastiklerde düşüktür. MMP-11 ekspresyonu yüksek tümörlerde Ki-67 ekspresyonu da yüksektir.Öğe Giant calvarial meningioma which obliterated superior sagittal sinus: Case report(2012) Altaş, Murat; Aras, Mustafa; Bayaro?ullari, Hanifi; Karcio?lu, Murat; Serarslan, Yurdal; Yilmaz, NebiInterosseous meningioma, defined as meningiomas confined to the skull with no epidural or subcutaneous component, is a rarely encountered example of the primary meningiomas. It is usually a benign tumour and takes origin from arachnoids cap cells. Several etiological hypotheses have been asserted for interosseous meningiomas up to the present. The literature pointed out that the symptoms of the patients with meningiomas might vary. The findings of osteolysis and hyperostosis might also be seen by X-Ray radiograph imaging. Our case was a male and 21 years old. He admitted the polyclinics of neurosurgery with the complaint of convulsion. Intracranial component of the meningioma was measured as 90 × 42 mm in MRI. Imaging indicated that this was a giant calvarium meningioma which diffusely skirted along to suture lines and obliterated superior sagittal sinus in a wide area. Clinical and radiological properties of the tumour were evaluated, and the responsible mechanisms from its pathogenesis are discussed in the light of the literature. © 2012 OMU.Öğe Günübirlik lomber mikrodiskektomi operasyonlarını izleyen postoperatif bulantı kusmanın tedavisinde ondansetrona deksametazon ilavesi(2015) Davarcı, Işıl; Tuzcu, Kasım; Hakimoğlu, Sedat; Karcıoğlu, Murat; Aras, Mustafa; Altaş, Murat; Turhanoğlu, SelimAmaç: Çalış mam ızda, deksametazonun ondansetronla kombinasyonunun lomber mikrodiskektomilerde postoperatif bulant ı kusmay ı (POBK) önlemedeki etkinliklerini karş ıla ş t ırmay ı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Günübirlik mikrodiskektomi operasyonu uygulanacak American Society of Anesthesiologists (ASA) I-II, 60 hasta rastgele 3 gruba ayr ıldı: grup D; 8mg deksametazon, grup O; 4mg ondansetron, grup P; 8mg deksametazon ve 4mg ondansetron. Postoperatif bulantı ve kusma ve a ğ r ı s ıklığ ı ile antiemetik ve analjezik ihtiyaçlar ı cerrahi sonras ında 3-12 ve 24. saatlerde de ğ erlendirildi. Bulgular: Postoperatif ilk 3 saatte bulantı insidans ı grup D ve grup O’ya kıyasla grup P’de anlamlı olarak azalm ış t ı (p<0.046 ve p<0.021, s ıras ıyla). Bu dönemde ilave antiemetik kullanım ı, grup P’de grup D ve grup O’ya kıyasla anlamlı olarak azalm ış tı (p<0.030 ve p<0.023, s ıras ıyla). Çalış mam ızda; kadın cinsiyet, sigara içmeme, POBK veya ta ş ıt tutma hikâyesi POBK’nın tahmininde anlamlı risk faktörleriydi. Oral su/g ıda alma zamanı ve taburcu olma süreleri diğ er gruplara kıyasla grup P’de anlamlı olarak azalm ış ken (p<0.012, p<0.003 ve p<0.005, p<0.007, s ıras ıyla), POBK görülen hastalarda ise anlamlı olarak artm ış tı (p<0.007 ve p<0.029, s ıras ıyla). Sonuç: Günübirlik lomber mikrodiskektomilerde deksametazonun ondansetronla kombinasyonu antiemetik etkinliğ i arttırarak hastaların daha erken oral su/g ıda almalar ını ve daha erken taburcu olmalarını sa ğ lam ış tır.Öğe Investigation of ACE genome insertion/deletion correlation with immunohistochemical profile in pituitary adenomas(2013) Altaş, Murat; Bayrak, Ömer Faruk; Şerefhan, Alpay; Silav, Gökalp; Coşkun, Kerim Kenan; Çerçi, Ajlan; Işık, Nejat; Elmacı, İlhanAMAÇ: Anjiotensin Converting Enzim (ACE) genindeki bir delesyon Anjiotensin 2 de bir artış sağlayarak çeşitli organlarda neoplastik gelişmelere neden olur. Biz bu çalışmada hipofiz adenomlu hastalarda ACE geninde insersiyon /delesyon polimorfizmini belirleyerek kontrol grubuyla karşılaştırmayı amaçladık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya hipofiz adenomu nedeniyle opere edilen hastaların hem tümör dokusundan hemde venöz kandan Miller metodu kulanarak örnekler alındı ve DNA ları izole edildi. Sekans çalışması için 17q 23 deki ACE geninin intron 16 bölgesi hedef seçildi. DNA örnekleri için,HACE 3s, HACE 3as primerleri PCR da kullanıldı. BULGULAR: Opere edilen 21 hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışma grubunda hastaların %44 de D/D alleli, %33 de I/D alleli, %23 de I/I alleli tanımlandı.Tüm çalışma grubunda %60 oranında D alleli tanımlandı. İmmünohistokimyasal profile göre ise Cushing adenomunda %100 oranında D/D polimorfizmi görüldü. SONUÇ: Kontrol grubuyla karşılaştırıldığında özellikle Grade 3-4 olan hipofiz adenomlu hastalarda yüksek oranda ACE geninde delesyon varlığı hipofiz adenomu gelişiminde ACE geninin bir risk faktörü olabileceğini düşündürmektedir.Öğe Kafaiçi anevrizmalarda bilgisayarlı tomografik anjiografinin yeri(2013) Altaş, Murat; Aras, Mustafa; Bayaroğulları, Hanifi; Yılmaz, Atilla; Serarslan, Yurdal; Yılmaz, Nebi; Atcı, NesrinAmaç: Serebral anevrizmaların tanısında geçerli olan üç yöntem vardır. Bunlar; manyetik rezonans anjiografi (MRA), dijital substraksiyon anjiografi (DSA) ve 3 boyutlu komputerize tomografi anjiografi (CTA) dir. Biz bu çalışmada CTA’nin avantajlarının ve sınırlarının anlaşılması, DSA ile karşılaştırılarak tedavi metodu konusunda farlılık olup olmamasını inceledik. Yöntem ve Gereç: Mustafa Kemal Üniversitesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim dalında son 2 yılda, kontrastsız CT tetkikinde, subaraknoid kanama tespit edilen ve bu nedenle takip ve tedavi altına alınan 40 hasta çalışmaya dahil edildi. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 40 olguya, üç gün içinde önce CTA, daha sonra DSA yapıldı. Olguların 10’unda (%25) anevrizma tespit edilemedi. 30 olguda (%75) anevrizma tespit edildi. Anevrizmaların en küçüğü 3x2 mm, en büyüğü 7x11 mm boyutlarında idi. Tartışma: DSA, anevrizmaların tanısında ve değerlendirilmesinde altın standart görüntüleme yöntemi olarak kabul edilmektedir. Ancak DSA zaman alan, pahalı, düşükte olsa komplikasyonlara neden olabilen bir yöntemdir. Sonuç: Bizim çalışmamızın bulguları ışığında, CTA’nin DSA’ya göre bazı dezavantajları olmasına rağmen, anevrizma tanısında DSA kadar efektif bir tanı yöntemidir.Öğe Kapalı dudaklı şizensefali : Olgu sunumu(2012) Arıca, Vefik; Karakuş, Ali; Şilfeler, İbrahim; Gunher Karaca, Seçil; Altaş, Murat; Tutanç, Murat; Başarslan, Fatmagül; Çelik, Tanju; Davran, Ramazan?izensefali, serebral hemisfer boyunca uzanan, hemen hemen simetrik, bilateral yarık olarak tanımlanmıştır. Şizensefali hastalarında klinik bulgular yarıkların açık- kapalı tipte oluşu ve gelişimin bozuk olduğu parankim miktarına bağlıdır. Şizensefali görülme sıklığı tam bilinmemekle birlikte Amerika Birleşik Devletleri’nde bir popu- lasyon çalışmasında 1.54: 100.000 olarak bildirilmiştir. Bu tip kortikal gelişimsel malformasyonlarda klinik bulgular değişkendir ve etkilenen alanın fonksiyonuna bağlı olarak mental-motor gerilik ve epilepsiden, fokal nörolojik bozukluklara kadar geniş bir aralığa sahiptir. Klinik bulgular etkilenen alanın fonk- siyonuna bağlı olarak değişkendir. Biz de toplumda çok seyrek görülen yineleyen afebril konvülsiyonla başvuran, dört yaşındaki erkek hastada, beyin manyetik rezonans (MR) görüntülenmesinde kapalı dudaklı şizensefali ve subependimal heterotopi saptanan ve temporal lob epilepsisi tanısı konulan hastayı sunduk.Öğe A new molecule in aneurysmal subarachnoid hemorrhage : Dendroaspis natriuretic peptide(2014) Şerefhan, Alpay; Altaş, Murat; Çercı, Ajlan; Işık, Nejat; Elmacı, İlhanAmAÇ: Dendroaspis natriüretik peptid (DNP), natriüretik peptid ailesinin en yeni üyesidir. Yapısal olarak diğer üyelerine benzemesine rağmen genetik olarak farklıdır. Diğer üyelerin vazorelaksasyona neden olduğu bilinmesine rağmen DNP nin insanın vasküler yapısındaki etkisi bilinmemektedir. Bu çalışmada Anevrizmal SAH (subaraknoid hemoraji) sonrası vazospazm gelişiminde DNP nin rolunü araştırdık.yÖntem ve GereÇler: Anevrizmal SAH tanısı konan 17 hasta ve 25 gönüllü kontrol grubunda DNP düzeyleri araştırıldı. Tüm SAH hastaları anevrizma klibi ile tedavi edildi. Postoperatif dönemde 5ml venöz kan 1., 3., 7. günlerde alındı. 1., 3., 7. günlerde Beyin Omurilik Sıvısı (BOS) alınarak DNP düzeyleri incelendi. BulGulAr: Olguların 1.gün BOS'taki DNP düzeyleri 3.gündeki DNP düzeylerinden anlamlı derecede yüksektir (P<0,05). sOnuÇ: Bu çalışma, DNP'nin vazospazm gelişmesinde etkenlerden biri olabileceğini düşündürmektedir. Çalışmamızın gelecekte reseptör düzeyinde yapılacak çalışmalar ve bu reseptörlere özgü yeni ilaç çalışmalarını cesaretlendireceğine inanmaktayızÖğe Profilaktik anti epileptik kullanımı sonrası gelişen toksik epidermal nekrolizis(2012) Altaş, Murat; Aras, Mustafa; Yılmaz, Atila; Sarıkaya, Gökhan; Urfalı, Boran; Serarslan, Yurdal; Yılmaz, NebiToksik epidermal nekroliz (TEN) ya da Lyell sendromu, derinin tüm tabakalarını içine alan yaygın epidermal eksfoliasyon, ateş, konjonktivit, rinit, öksürük, boğaz ağrısı, miyalji ve mukozal membran tutulumu ile karakterize idiosinkrazik sistemik bir hastalıktır. TEN gelişiminin en sık nedeni ilaçlardır. Tanı konulduktan sonra, tedavide sebep olan ilaç kesilmeli ve destek tedavisi verilmelidir. Antiepileptikler nöroşirurji pratiğinde profilaktik olarak sık kullanılan ve kullanımında halen ortak bir görüşün sağlanamadığı ilaçlardır. Burada profilaktik olarak kullanılan fenitoinden kısa bir süre sonra TEN gelişen 51 yaşında bayan hasta sunularak nöroşirurji pratiğinde profilaktik antiepileptik kullanımı vurgulanmıştır.Öğe The role of MR Myelogram in the diagnosis of traumatic pseudomeningocele(2013) Bayaro?ullari, Hanifi; Atci, Nesrin; Altaş, Murat; Aras, Mustafa; Özden, RaifTraumatic pseudomeningocele is a valuable indicator of nerve root injury. Secondary to trauma, the traction forces firstly tear meninges and later if the traction forces are great enough, nerve root avulsions occur. In this article, we aimed to show pseudomeningoceles localized at the level of brachial and lumbar plexus secondary to nerve root injury. We retrospectively reviewed the patients who admitted to our hospital between 2009 and 2011 due to various accidents. After clinical and radiological examinations, spinal root injuries were detected in six patients at different levels. Brachial plexopathy was detected in four patients and lumbosacral plexopathy was detected in two patients. Pseudomeningocele is a valuable indicator of nerve root injury. It occurs after dural torn like pouch. MR and MR myelography is the best imaging modality to indicate its' pouch and cerebrospinal fluid (CSF) within it. MR and MR myelography are best effective imaging modalities to indicate the pseudomeningoceles due to nerve root injury.Öğe Spondylodiskitis associated with epidural abscess due to brucellosis(2011) Evirgen, Ömer; Köksaldı Motor, Vicdan; Davran, Ramazan; Altaş, Murat; Aras, Mustafa; Önlen, YusufSpondylodiskitis with epidural abscess due to brucellosis is very rare and serious complication, and it may result in neurological deficits. Here, we report a 29 year-old male patient with brucellosis causing spondylodiskitis and spinal epidural abscess resulting in neurological deficits such as paresis. Surgical therapy is the main approach in the treatment of the abscess. However, the patient did not accept the surgery. Therefore, initial drug combination therapy (doxycycline and rifampicin) was changed to another therapeutic protocol (streptomy- cin and doxycycline and rifampicin), and the treatment period was extended to three months. He was completely cured in aspect of the disorder and complications. In conclusion, brucellar spinal epidural abscesses are a rare complication of brucellosis. In contrast to the high morbidity and mortality rates reported in pyogenic or tuberculo- sis abscess, brucellosis with epidural abscess has a good prognosis with early diagnosis and appropriate treatment.Öğe A successful administration of anesthesia in an urgent spinal surgery of a patient with a high risk of coronary artery and degenerative cardiac valvular diseases(2011) Karcio?lu, Murat; Tuzcu, Kasim; Davarci, Işil; Bozdo?an, Yusuf Bolkan; Turhano?lu, Selim; Akçay, Adnan Burak; Altaş, MuratIn noncardiac surgery of cardiac patients, all efforts during the preoperative assessment are to predict, and prevent potential complications An urgent operation was decided to be performed on a 80-year-old female patient with the diagnosis of depression fracture of L1. During assessment of the patient before anesthesia, we learned that patient had coronary artery disease. During the physical examination, pulmonary edema was detected secondary to the congestive heart failure. The patient was sent to coronary intensive care unit after talking with patient's relatives and the attending surgeon. After aggressive treatment about a week, blood gas values were improved and hemodynamic values were stabilized. In this condition, we decided operation for the patient. Invasive monitorization was performed in the operation room. For induction of anesthesia, midazolam, fentanyl, rocuronium, and lidocaine were given. The maintenance of anesthesia provided with sevoflurane plus 50% of air and 50% of oxygen. The patient remained stable during the operation. A three-hour operation was completed without any problem, and she was remained at a steady state up to the discharge. As a conclusion, each patient should be questioned and examined carefully about cardiac manifestations during the preoperative assessment. In the presence of any sign or symptom of congestive heart failure (CHF), non-cardiac surgeries should be postponed if it is not urgent. Such patients should be treated aggressively during the perioperative period according to the functional degree of CHF. In case of emergency, consultation with cardiologists should arrive at a consensus, and patients should be operated under optimal conditions.