Yazar "Büyükkaya, Eyüp" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ailesel hiperkolesterolemi ile birlikte diffüz asendan aorta ve sol ana koroner arter tutulumu : Olgu Sunumu(2013) Büyükkaya, Eyüp; Karakaş, Esra; Bülbül Şen, Bilge; Karakaş, Mehmet FatihAilesel hiperkolesterolemi (AH) ailesel geçiş gösteren, LDLkolesterol metabolizmasındaki bozukluk sonucu plazma LDL düzeyinde artışa neden olan genetik bir hastalıktır. Yüksek serum lipid düzeyi ve LDL-kolesterolün dolaşımdan temizlenememesi nedeniyle hızlı ateroskleroz gelişimi vardır. Bu da erken yaşta koroner arter hastalığı ve aterosklerotik aort oluşumuna neden olur. Aort kökündeki ateromatöz değişiklikler koroner osteal lezyonlara ve aort iç duvarında düzensizliklere yol açmaktadır. Biz de koroner osteal lezyonla birlikte asendan aorta da yaygın tutulumu olan AH'li bir vakayı sunuyoruz.Öğe Assessment of aortic elasticity and its relation with left ventricular filling and diastolic parameters by transthoracic and transesophageal echocardiography(2013) Kurt, Mustafa; Tanboğa, İbrahim Halil; Karakaş, Mehmet Fatih; Büyükkaya, Eyüp; Akçay, Adnan Burak; Şen, NihatAmaç: Aort boyutlar ve elastik özelliklerini transtorasik ekokardiyografi (TTE) ve transözofageal ekokardiyografi (TEE) ile karşılaştıran sınırlı veri vardır. Bu nedenle, TTE ve TEE elde edilen aort boyutlar ve aortik elastik indekslerinin karşılaştırmanın yanı sıra bunların sol ventrikül (LV) dolum ve diyastolik parametreleri ile ilişkisini araştırmayı amaçladık. Yöntem: Çalışmaya kırk iki hasta dahil edildi. Tüm hastaların TTE ve TEE kayıtlarından aort boyutları ve ilgili elastikiyet parametreleri, sol ventrikül dolum ve diyastolik parametreleri, sol atriyal volüm indeksi (LAVİ), sol ventrikül kütle i n- deksi hesaplandı. TTE ve TEE elde edilen aort elastikiyeti indeksleri ve sol ventrikül dolum ve diyastolik parametreleri için korelasyon analizi yapıldı. Bulgular: TTE ve TEE ile elde edilen aort boyutları ve elastikiyeti indeksleri arasında anlamlı bir fark yoktu. Korelasyon analizinde yaş, E / A, E / E`ve LAVİ hem TTE hem de TEE ile edilen aort elastikiyeti indeksleri ile anlamlı derecede ilişkili iken, sol ventrikül kitle indeksi sadece TEE ile elde edilen aort elastikiyeti indeksleri ile ilişkili saptandı. Sonuç: TTE ile karşılaştırıldığında, TEE elde edilen aortik elastik özellikleri sol ventrikül dolum ve diyastolik parame treleri ile daha yakından ilişkili bulunmuştur. Buna ek olarak, TEE ve TTE ile elde edilen aort fonksiyon indeksleri iyi gözlemci içi ve gözlemciler arası değişkenliği ile benzerdir.Öğe Catheter induced persistant left main coronary spasm(2014) Akçay, Adnan Burak; Karakaş, Fatih; Büyükkaya, Eyüp; Davran, RamazanFifty one year old female patient was taken into the catheter laboratory for coronary angiography with the diagnosis of typical angina pectoris (CCS Class 2). A 6F JL4 Judkins catheter was placed into the left coronary artery.Immediately after sitting into the left main artery, damping in the pressure tracing was seen and catheter was removed from left main coronary artery (Figure 1). There was a 90% stenosis in the left coronary artery ostium which was seen in the non selectively taken image. LAD and Cx were seemed to be normal. 200 micrograms of nitroglycerin was non selectively administered for the possibility of left coronay artery spasm. 5F JL4 catheter was placed into the left coronary system very delicately. Because damping in the pressure recording recurred, catheter was removed. After administrating 200 micrograms of nitroglycerin a 5F JL4 catheter with two side holes was placed delicately. The procedure was terminated because of the pressure damping and chest pain. RCA was seen to be normal. After taken into the coronary unit, beta blocker therapy was switched to calcium channel blocker therapy and 24 hours of intravenous nitroglycerine infusion was administered. A multislice CT was planned to evaluate the suspected lesion in the left main coronary ostium. In the MSCT was reported that left main coronary ostium was normal and patient was treated medically (Figure 2). The patients with left main coronary lesions are the most risky patients in terms of complication. Therefore, pressure damping should be evaluated immediately after placing into the left coronary system. Damping is entity which is often seen in patients with severe left coronary lesions. Another finding suggestive of severe left main lesion is that no reflux of radiocontrast agent into the aorta is seen. In patients with no other obstructive lesions in the other coronary vessels before preceding to the diagnosis of "isolated coronary ostial lesion", the possibility of catheter induced coronary spasm should be evaluated.This spasm can persist, as occurred in our case, even after recurrent nitroglycerin administration and attempts for placing into the left system with delicate maneuvers and smaller catheters. Multislice CT should be kept in mind to evaluate the left coronary ostium in these group of patients.MSCT is an assisting imaging modality for diagnosis in these group of patients (1,2).Öğe Clinical and morphological evaluation of coronary bifurcation lesions(2013) Kurt, Mustafa; Tanboğa, İbrahim Halil; Karakaş, Mehmet Fatih; Büyükkaya, Eyüp; Akçay, Adnan Burak; Şen, Nihat; Aksakal, EnbiyaAmaç: Koroner bifurkasyon lezyonlarının anatomik ve morfolojik özelliklerini araştırmayı amaçladık. Çalışma planı: Çalışmaya koroner anjiyografi yapılan 542 stabil hasta alındı. Bifurkasyon lezyonları en az 2.5 mm çaplı ve en az %50 darlık olan ana dal ve yan dal lezyonları olarak tanımlandı. Bu ölçütler kullanılarak, bifurkasyon lezyonlarının varlığı ve sayısı, bu lezyonların bulunduğu damarlar, Medina sınıflandırmasına göre lezyonun tipi ve bifurkasyon lezyonunun açısı belirlendi. Bulgular: Bifurkasyon tanımına göre hastaların %19.3’ünde (n=105) bifurkasyon lezyonu vardı. Bunların %77’sinde, bifurkasyon açısı 70°’nin altında idi. Tüm lezyonların yaklaşık %37’si Medina 1.1.1 sınıflandırması ile uyumlu idi. Tüm bifurkasyon lezyonlarının yaklaşık %56’sı sol ön inen arter (LAD), %25.4’ü sirkumfleks arter (Cx) ve %12.5’i sağ koro- ner arter (RCA) bölgesinde idi. Medina 1.1.1 tip lezyonlar en sık LAD ve RCA’da gözlenirken en az Cx ve sol ana koro- ner bölgesinde saptandı. Diyabet bifurkasyon lezyonu olan hastalarda olmayanlara göre anlamlı olarak yüksek sıklıkta saptandı. Sonuç: Bifurkasyon lezyonları koroner anjiyografi pratiğinde sıkça gözlenmektedir. Bunların anjiyografik özellikleri ve bu lezyonların klinik durumla ile ilişkisi uygun girişimsel tedavinin seçiminde çok önemli olabilir.Öğe Evaluation of the relationship between the levels of high-sensitivity C-reactive protein and saphenous vein graft disease(2013) Uysal, Onur Kadir; Şahin, Durmuş Yıldıray; Koç, Mevlut; Duran, Mustafa; Özkan, Buğra; Tekin, Kamuran; Karaarslan, Osman; Akın, Fatih; Büyükkaya, Eyüp; Çaylı, MuratAmaç: Bu çalışmada safen ven greft hastalığı (SVGH) ile yüksek duyarlıklı C-reaktif protein (hs-CRP) seviyeleri arasındaki ilişki değerlendirildi. Çalışma planı: Çalışmaya koroner arter baypas greft ameliyatı öyküsü olan, önceden belirlenen objektif kriterlere göre koroner anjiyografi yapılan toplam 78 hasta (54 erkek, 24 kadın; ort. yaş 60.4±9.4 yıl; dağılım 37-78 yıl) dahil edildi. Ateroskleroza neden olan risk faktörleri sorgulandı ve tüm hastaların biyokimyasal testleri çalışıldı. Safen ven greftlerden herhangi birinde %50 ve daha fazla darlık olması SVGH olarak tanımlandı. Hastalar SVGH olan (grup 1) ve SVGH olmayanlar (grup 2) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Bulgular: Her iki grubun demografik özellikleri ve laboratuvar değerleri karşılaştırıldığında, grup 1’de vücut kütle indeksi (VKİ), total kolesterol/yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL) kolesterol, ürik asit (ÜA) ve hs-CRP düzeyleri anlamlı oranda yüksek olup, HDL kolesterol düzeyi anlamlı oranda düşüktü. Yapılan çok değişkenli lojistik regresyon analizinde VKİ, ÜA ve hs-CRP düzeylerinin SVGH’yi öngörmede bağımsız belirteçler olduğu tespit edildi (hs-CRP OR: 1.522, p<0.01, ÜA OR: 1.48, p=0.01, VKİ OR: 1.31, p=0.04). Yapılan ROC analizinde hs-CRP düzeyi 0.8 mg/dL ‘‘kesim değeri’’ olarak alındığında %80 duyarlılık ve %85 özgüllük oranı ile SVGH’yi belirlediği bulundu. Sonuç: Çalışmamızda SVGH’yi öngördüren en güçlü belirtecin hs-CRP olduğu saptandı. Yüksek duyarlıklı C-reaktif protein, SVGH varlığını öngörme ve izleminde noninvaziv, güvenilir ve yararlı bir belirteçtir.Öğe İnfektif endokarditin klinik sonuçları üzerine hematolojik ve biyokimyasal parametrelerin etkisi(2011) İslamoğlu, Yahya; Büyükkaya, Eyüp; Kaya, Zekeriya; Aksakal, Enbiya; Kalkan, Kamuran; Özaydoğdu, Necdet; Sümbül, Sümen; Soydiş, SerdarAmaç: Çalışmamızda İnfektif endokarditli (İE) hastalarda hematolojik parametrelerdeki değişiklikleri ve bu değişikliklerin komplikasyon ve mortalite oranları ile ilişkisini araştırmayı amaçladık. Gereç ve yöntem: Dicle Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi ve Harran Üniversitesi Tıp Fakültelerinin kardiyoloji bölümlerinde İE tanısı ile Haziran 2007 den Haziran 2011 tarihleri arasında yatırılan 44 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. İE tanısında Duke kriterleri esas alındı. Hematolojik ve biyokimyasal parametreler kaydedildi. Bulgular: Yaşayan hastalar ile karşılaştırıldığında, İE bağlı ölen hastalarda ortalama yaş, beyaz küre sayısı, nötrofil sayısı, ortalama trombosit hacmi ve komplikasyon oranı daha yüksek bulundu (sırasıyla, p <0.004, p <0.05, p <0.03, p <0.05, p <0.01, p <0.004). Ancak trombosit sayısı daha düşüktü (p <0.05). Bununla birlikte komplikasyon gelişen hastalar ile komplikasyon gelişmeyen hastalar karşılaştırıldığında laboratuar bulguları açısından gruplar arasında fark yoktu (p>0.05). Sonuç: İnfektif endokarditde yaş, ortalama trombosit hacmi ve komplikasyon varlığı mortalite için risk faktörleri olarak kullanılabilir. Ayrıca kan kültüründe S.aureus üremesi yüksek komplikasyon oranları ile ilişkilidir.Öğe Investigation of mean platelet volume in people with chronic hepatitis C virus infection(Turkiye Klinikleri, 2013) Köksaldi Motor, Vicdan; Evirgen, Ömer; Önlen, Yusuf; Yula, Erkan; Büyükkaya, Eyüp; Çelik, M. Murat; Yengil, ErhanObjective: The mean platelet volume is a parameter routinely determined by complete blood count analyzer, and it is correlates with platelet function and activation. Platelet activation and aggregation play an important role in the pathophysiology of atherosclerosis. The mean platelet volume, which is a marker of platelet activation, is considered as a risk factor for atherothrombosis. Especially in recent years, many studies investigating the relationship between hepatitis C virus and atherosclerosis is noteworthy. The aim of the present study was to investigate mean platelet volume in people with chronic hepatitis C virus infection. Material and Methods: The patient group was constituted by 141 patients followed up due to chronic hepatitis C virus infection, while 107 healthy subjects acted as the control group. The data of patients with chronic hepatitis C virus infection and the control group were analyzed retrospectively. Results: The patients with chronic hepatitis C virus infection had a mean age of 53.5±12, 57 years, there were 57 (40.4%) males and 84 (59.6%) females. In the control group, there were 40 (37.4%) males and 67 (62.6%) females, and mean age was calculated as 53.2±12.8 years. While the platelet count was decreased in subjects with chronic hepatitis C virus infection, the mean platelet volume was increased. Conclusion: It was observed that mean platelet volume levels were not affected by the patient's genotype, RNA and alanine aminotransferase levels. The mean platelet volume was significantly higher in patients with chronic hepatitis C virus infection and this supported other investigations that established a connection between hepatitis C virus infection and the risk of atherothrombosis. © 2013 by Türkiye Klinikleri.Öğe Kardiyak sendrom X'de eritrosit dağılım genişliği (R DW) ile Hs-CRP seviyelerinin incelenmesi(2013) Karakaş, Mehmet Fatih; Büyükkaya, Eyüp; Kurt, Mustafa; Büyükkaya, Şule; Karakaş, Esra; Akçay, Adnan Burak; Şen, NihatAmaç: Kardiyak Sendrom X(KSX), angina pektoris ve objektif iskemi bulgularına rağmen normal koroner arterlerin saptandığı bir tablodur. KSX’ in patogenezinde inflamasyonun rol oynadığı bulunmuştur. Eritrosit dağılım genişliği (RDW), dolaşımdaki eritrositlerin büyüklüğünü gösteren bir indeks olmasının yanında, son çalışmalarda inflamasyonu gösteren bir parametre olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Biz bu çalışmada KSX olan hastalarda inflamasyon ile RDW arasındaki ilişkiyi araştırdık. Yöntem: Bu çalışmaya iskemik bulguların saptandığı koroner anjiyografisi normal olan 35 KSX hastası (KSX grubu), ciddi koroner arter hastalığı bulunan 35 hasta (KAH grubu) ve 34 kontrol hastası alındı. Her üç gruptan RDW ve hs -CRP çalışıldı . Bulgular : KSX grubunda RDW değerleri kontrol grubuna göre artmış bulundu (13.9 ± 1.2 vs 12.9 ±0.7, p < 0.001). Ancak KSX grubu ile KAH grubu arasında fark bulunmadı (13.9 ± 1.2 vs. 14,1 ± 1,1, p: 0. 63). Aynı şekilde KSX ile KAH grubu arasında hs-CRP değerleri arasında fark yoktu(1.03 ± 0.5 vs. 1.05 ± 0.5, p: 0.92). Kontrol grubu nda hs-CRP düzeyi KSX ve KAH grubuna göre anlamlı bir şeki l de düşük bulundu. RDW ile hs- CRP arasında pozitif korelasyon olduğu bulu n du(r=0.24, p: 0.014). Sonuç : RDW, klinikte uzun süredir bilinen ancak inflamatuvar marker olarak yeni kullanılan bir parametre olup KSX olan hasta larda yükselmektedir.Öğe Koroner yavaş akım olan hastalarda pentraksin -3 düzeyi artmıştır(2013) Büyükkaya, Eyüp; Karakaş, Mehmet Fatih; Kurt, Mustafa; Karakaş, Esra; Büyükkaya, Şule; Akçay, Adnan Burak; Şen, NihatAmaç: Koroner yavaş akım (YKA), anjiyografisinde normal koroner arterlere sahip olup opak maddenin koronerlerin distaline geç ulaşması ile karakterizedir. YKA’ın inflamasyon ve yüksek duyarlıklı C reaktif protein (hs -CRP) gibi inflamatuvar belirteçler ile ilişkisi bilinmektedir. Pentraksin -3 (PTX -3), yeni bir akut faz reaktanı olup CRP gibi pentraksin ailesinin bir üyesidir. Biz bu çalışmada YKA hastalarında PTX - 3 düzeyini araştırdık. Yöntem: Çalışmaya YKA saptanan 25 hasta ve koroner arter hastalığı (KAH) olan 26 hasta alındı. Yavaş koroner akım ve KAH tanısı koroner anjiyografi ile konuldu. Kardiyoloji polikliniğine başvurmuş iskemik bulguların gözlenmediği 24 sağlıklı birey kontrol grubu olarak alındı. Tüm grubun PTX -3 ve hs-CRP çalışıldı . Bulgular : KYA grubundaki hastaların PTX -3 ve hs-CRP seviyesi kontrol grubuna göre daha yüksekti(sırasıyla 0.52 ± 0.2 ng/ml ve 0.20 ±0.08 ng/ml, p< 0.001; 1.1±0.4 mg/dl ve 0.6±0.5 mg/dl, p< 0.001). Ancak KYA grubu ile KAH grubu arasında serum PTX -3 ile hs-CRP seviyesinde fark bulunmadı (sırasıyla 0.52 ± 0.2 ng/ml ve 0.58 ± 0.18 ng/ml, p: 0.24; 1.1 ± 0.4 mg/dl ve 1.1 ± 0.6 mg/dl; p: 0.32). Korelasyon analizi sonucu serum PTX -3 ve hs-CRP seviyeleri birbirleriyle ilişkili bulundu. (Rho=0.34, p: 0.003). Sonuç : PTX -3, yeni bir inflamatuvar marker olup YKA olan hastalarda yükselmiştir ve bu hastalarda inflamatuvar durumu yansıtmada bir belirteçtir.Öğe Legionella pnömonisini taklit eden malignite olgusu(2013) Karakuş, Ali; Erden, Ersin Şükrü; Babayiğit, Cenk; Büyükkaya, Eyüp; Akın, Mehmet Mustafa; Çelik, Muhammet Murat; Taşın, VeyisLegionella pneumophila su şebekelerinde, klima sistemlerinde çoğalabilen bakteridir. Bulaşma kontamine suların aspirasyonu veya aerosol inhalasyonu ile olmaktadır. Klinikte ateş, bradikardi, şuur bozukluğu, hiponatremi, karaciğer enzim artışı ve böbrek fonksiyon bozukluğu görülebilmektedir. Kesin tanı antijenlerin saptanması ve kültürde üretimle konmaktadır. Akciğer maligniteleri de aynı klinikle karşımıza çıkabilmekte bu nedenle ayırıcı tanı da düşünülmesi gerekmektedir. Acil servisteki ilk değerlendirmede klinik ve laboratuar sonuçları Legionella pneumophila ile uyumlu olan olgu pnömoni ön tanısıyla yatırıldı. Ancak yapılan ileri tetkik ve sonuçlarla olguda malignite tespit edildi. Bu yazıda acilde sık karşılaşılan hiponatremi, karaciğer enzim artışı ve böbrek fonksiyon bozukluğu gibi durumlarda legionella ve malignitelerin akılda tutulması vurgulanmak istendiÖğe Relation of presence and severity of metabolic syndrome with left atrial mechanics in patients without overt diabetes: a deformation imaging study(2014) Kurt, Mustafa; Tanboğa, İbrahim Halil; Büyükkaya, Eyüp; Karakaş, Mehmet Fatih; Akçay, Adnan Burak; Şen, Nihat; Bilen, EmineObjective: We aimed to investigate left atrium (LA) function by speckle tracking echocardiography in patients with metabolic syndrome (MetSyn) and to show a possible relationship between the severity of MetSyn and LA function and to determine the predictors of low strain in MetSyn patients. Methods: Our study design was observational and cross-sectional design consisted of 80 MetSyn patients without overt diabetes and 50 con- trols. The patients were classified into three groups based on the number of MetSyn criteria. The peak LA strain at the end of the ventricular systole (LAs-strain) as well as the LA strain with LA contraction (LAa-strain) was obtained. Correlation analysis performed to assess the asso- ciation of LA strain parameters with the severity of MetSyn and logistic regression analysis performed to assess the relationship of low LA strain with MetSyn. Results: Both LAs (37.5±8.7 vs. 26.0±10.2, p<0.001) and LAa (19.9±6.3 vs. 13.0±6.4, p<0.001) strain measurements were found to be significantly decreased in patients with MetSyn when compared to the control group. Moreover, both LAs and LAa were found to be significantly decreased with the increasing severity of the MetSyn. A multiple logistic regression analysis demonstrated that the presence of MetSyn [OR:0.26 (95% CI 0.06-0.89), p=0.032] and left ventricular ejection fraction [OR:1.14 (95% CI 1.03-1.27), p=0.021] were independent predictors of LAs strain. Conclusion: MetSyn is associated with reduced LAs strain and LAa strain representing LA reservoir and pump function, respectively. Furthermore, LA mechanical function decreases even more with the increasing severity of the MetSyn. (Anadolu Kardiyol Derg 2014; 14: 128-33)Öğe The relationship between atrial electromechanical delay and P-wave dispersion with the presence and severity of metabolic syndrome(2012) Kurt, Mustafa; Tanboğa, İbrahim Halil; Karakaş, Mehmet Fatih; Büyükkaya, Eyüp; Akcay, Adnan Burak; Şen, Nihat; Bilen, EmineAmaç: Bu çalışmada, atriyum içi ve atriyumlar arası elektromekanik gecikme (AEMG) ve P dalga dispersiyonu (PDD) ile metabolik sendrom (MetS) varlığı ve şiddeti arasındaki ilişki incelendi. Çalışma planı: Çalışmaya MetS olan (n=72) ve olmayan (kontrol grubu, n=72) toplam 144 hasta alındı. MetS ciddiyetinin belirlenmesi için hastalar MetS ölçütlerinin sayısına göre üç gruba ayrıldı: Grup 1 (üç ölçütlü hastalar), Grup 2 (dört ölçütlü hastalar) ve Grup 3 (beş ölçütlü hastalar). Hastaların 12 derivasyonlu elekrokardiyografilerinden PDD ve doku Doppler parametrelerinden kulakçıklar arası ve kulakçıklar içi AEMG hesaplandı. Bulgular: Kulakçılar arası AEMG (22.9±15 ve 11.5±14, p<0.001) ve kulakçık içi AEMG değerleri (23.6±12 ve 8.3±19, p<0.001) MetS’li hastalarda, kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha uzun bulundu. Benzer şekilde, PDD değerleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında MetS’li hastalarda anlamlı olarak daha uzun bulundu (49±25 ve 36±24, p=0.001). Ancak, kulakçıklar arası ve içi AEMG ve PDD’nin MetS şiddeti ile ilişkisi gösterilemedi. Korelasyon analizinde, atriyumlar arası AEMG ve atriyum içi AEMG daha çok sol ventrikül kitle indeksi ve sol atriyum hacim indeksi ile, P dalga dispersiyonu ise daha çok mitral Doppler parametreleri ile ilişkili bulundu. Çoklu değişken analizi sonucu, atriyumlar arası AEMD için, HDL-K, sistolik ve diyastolik kan basıncı bağımsız öngördürücüler olarak bulunurken; E/A ve LDL için bu değerler istatistiksel anlamlılık sınırında kaldı. Kulakçık içi AEMD için ise sistolik ve diyastolik kan basıncı, beden kitle indeksi ve E/A bağımsız öngördürücüler olarak bulundu. Sonuç: MetS’li hastalarda kulakçıklar arası ve kulakçık içi AEMG ve PDD, kontrol grubuna kıyasla daha uzundur. Fakat bu uzamanın MetS ciddiyeti ile ilişkisi yoktur.Öğe The relationship between coenzyme Q10 and severity of coronary artery disease(2013) Büyükkaya, Eyüp; Evliyao?lu, Osman; Islamo?lu, Yahya; Cil, Habib; Karakaş, Mehmet Fatih; Akçay, Adnan Burak; Bilen, PerihanAim To evaluate the relationship between the levels of plasma coenzyme Q10 (CoQ10), a known antioxidant, and severity of the coronary atherosclerosis (AS) measured by Gensini score. Methods Patients with coronary artery disease (CAD) were enrolled to the study between 2010 and 2011 in cardiology outpatient clinics. They were admitted for diagnostic coronary angiography or angioplasty for typical indications. The Gensini scoring system was used to calculate CAD severity. Serum CoQ10, total cholesterol (TC), HDL cholesterol, LDL cholesterol, and triglyceride levels were assessed. Results One hundred thirteen subjects (83 CAD, 30 controls) were included. The patients with CAD were separated into three groups according to Gensini score. The serum levels of CoQ10, CoQ10/ TC, CoQ10/LDL-C, CoQ10/TG rates in the subjects of mild and severe AS groups were significantly lower than the control group (p<0.016 for all control vs. AS group comparisons). There were no significant differences in serum levels of CoQ10 and CoQ10/ TC, CoQ10/LDL-C, CoQ10/TG rates between the mild and severe AS groups. Conclusion This study revealed that although the serum CoQ10 levels were lower in stable CAD, there was no relationship between the severity of CAD and serum CoQ10 levels in patients with stable angina pectoris.Öğe The serum pentraxin-3 is elevated in patients with cardiac syndrome X(2013) Büyükkaya, Eyüp; Karakaş, Mehmet Fatih; Kurt, Mustafa; Motor, Sedat; Akçay, Adnan Burak; Büyükkaya, Şule; Karakaş, Esra; Şen, NihatAmaç: Kardiyak sendrom X (KSX), anjina pektoris ve objektif iskemi bulgularına rağmen normal koroner arterlerin saptandığı bir tablodur. KSX ile enflamatuvar belirteçler özellikle de yüksek duyarlıklı C-reaktif protein (hs-CRP) arasındaki ilişki iyi bilinmekte olup pentraksin-3 (PTX-3) ile ilişkisi gösterilmemiştir. Bu çalışmada, PTX-3 ile KSX arasındaki ilişki araştırıldı. Çalışma planı: Çalışmaya koroner arter hastalığı (KAH) şüphesi olan toplam 122 hasta (58 kadın, 64 erkek, ortalama yaş 49.6±5.8 yıl) alındı. İskemi bulgusu (efor testi pozitif 50 hasta, miyokart perfüzyon sintigrafisi pozitif 32 hasta) olan hastalara (toplam 82) koroner anjiyografi yapıldı. Normal koroner anjiyografisi olan hastalar (n=41) KSX grubu ve koroner lezyonu olan hastalar (n=41) KAH grubu olarak kabul edildi. İskemi bulgusu olmayan hastalar kontrol grubuna alındı. Her üç grupta PTX-3 ve hs-CRP düzeyleri araştırıldı. Bulgular: Kardiyak sendrom X grubunda PTX-3 değerleri kontrol grubuna göre yüksek bulundu (0.46±0.16 ve 0.23±0.09 ng/ml, p<0.001). Ancak KSX grubu ile KAH grubu arasında serum PTX-3 ile hs-CRP düzeyleri yönünden anlamlı fark bulunmadı (PTX-3: 0.46±0.16 ve 0.51±0.13 ng/ ml, p=0.21; hs-CRP: 1.04±0.45 ve 1.16±0.64 mg/dl, p=0.62). Kontrol grubunda hs-CRP düzeyi (0.73±0.51 mg/dl), KSX (1.04±0.45 mg/dl) ve KAH (1.16±0.64) grubuna göre anlamlı bir şekilde düşük bulundu (sırasıyla, p=0.03 ve p=0.002). PTX-3 ile hs-CRP arasında pozitif bağıntı olduğu gözlendi (r=0.30, p=0.001). Sonuç: Pentraksin-3 yeni bir enflamatuvar belirteç olup, KSX’li hastalarda iyi bilinen enflamatuvar belirteçlerden olan hs-CRP gibi yükselmektedir. PTX-3, KSX’li hastalarda enflamatuvar durumu yansıtan bir biyobelirteç olabilir.Öğe Spontaneous retroperitoneal hematoma after treatment with streptokinase for acute myocardial infarction : A case report(2013) Büyükkaya, Eyüp; Karakaş, Mehmet Fatih; Güngor, Mahmut; Bayaroğulları, Hanifi; Akçay, Adnan BurakRetroperitoneal hematom (RPH) çoğunlukla travma, vasküler lezyonlar, cerrahi girişim, antikoagülan tedavi ve bazen de idiyopatik olarak görülebilen ve ölümcül seyredebilen bir durumdur. Çoğunlukla destek tedavisinin yapıldığı, çok az vakada cerrahi girişimin uygulandığı bir durumdur. Akut miyokart infaktüsü (Anterior) tanısıyla 78 yaşındaki bayan hastaya streptokinaz tedavisi verildi. Streptokinaz sonrasında şiddetli sol yan ağrısı, sırt ağrısı ve uyluk ağrısı başladı. Sol alt extremitede hareket kısıtlılığı ve parastezi gelişti. Herhangi bir travma, düşme yada antikoagülan kullanım öyküsü yoktu. Hastaya intraabdominal kanama şüphesi ile abdominal BT çekildi ve retroperitoneal alanda hematom ile uyumlu lezyon gözlendi. Bunun üzerine hastanın antikoagülan ilaçları kesildi ve hastaya eritrosit süspansiyonu verildi. Hastanın abdomen USG ile takiplerinde hematom boyutlarında artma gözlenmedi. Klinik olarak şikayetleri gerileyen vital bulguları stabil seyreden hasta kontrole çağrılarak taburcu edildi. Literatürde streptokinaza bağlı RPH vakası nadir bulunmasından ötürü bu vakayı paylaşmayı uygun buluyoruz.