Yazar "Karakaş, Mehmet Fatih" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ailesel hiperkolesterolemi ile birlikte diffüz asendan aorta ve sol ana koroner arter tutulumu : Olgu Sunumu(2013) Büyükkaya, Eyüp; Karakaş, Esra; Bülbül Şen, Bilge; Karakaş, Mehmet FatihAilesel hiperkolesterolemi (AH) ailesel geçiş gösteren, LDLkolesterol metabolizmasındaki bozukluk sonucu plazma LDL düzeyinde artışa neden olan genetik bir hastalıktır. Yüksek serum lipid düzeyi ve LDL-kolesterolün dolaşımdan temizlenememesi nedeniyle hızlı ateroskleroz gelişimi vardır. Bu da erken yaşta koroner arter hastalığı ve aterosklerotik aort oluşumuna neden olur. Aort kökündeki ateromatöz değişiklikler koroner osteal lezyonlara ve aort iç duvarında düzensizliklere yol açmaktadır. Biz de koroner osteal lezyonla birlikte asendan aorta da yaygın tutulumu olan AH'li bir vakayı sunuyoruz.Öğe Aortik sertliğin primer perkütan koroner girişim sonrasında elektrokardiyografik reperfüzyon üzerine etkisi(2012) Çimen, Tolga; Yıldız, Abdulkadir; Karakaş, Mehmet Fatih; Tüfekçioğlu, Omaç; Doğan, Mehmet; Yeter, Ekrem; Arslantaş, Uğur; Uygur, BelmaAmaç: Aortik sertlik iyi bilinen bir vasküler yaşlanma göstergesidir ve koroner ateroskleroz ile ilişkisi bilinmektedir. Ancak aortik sertliğin miyokart enfarktüsü sonrası sol ventrikül üzerine etkisi hakkında elimizde yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bu çalışmamızda aortik sertliğin, ST yükselmeli miyokart enfarktüsünde (STYMİ) primer perkütan koroner girişim(PKG) sonrası elektrokardiyografik reperfüzyon ve enfarkt genişliği üzerine etkisini incelemeyi planladık. Yöntem: STYMİ tanısıyla PKG yapılan 71 hastanın işlemden hemen sonra çekilen EKG'lerinde total ST rezolüsyonuna bakılmıştır. Hastaların işlem sonrası 48-72. saatlerinde ekokardiyografileri yapılmış ve aortik çaplar ile arteriyel tansiyon ölçümleri kullanılarak aortik sertlik parametreleri elde edilmiştir. Ejeksiyon fraksiyon(EF) değerleri biplane modifiye simpson metodu ile ortalama alınarak saptanmıştır. Enfarkt alanı göstergesi olarak pik CK-MB değerleri kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmamızda PKG sonrası elektrokardiyografik olarak başarılı reperfüzyon saptanan hastalarda aortik esneklik parametreleri daha yüksek (aortik strain için % 5,63 vs % 4,7, p=0,043; aortik distensibilite için 3,35 vs 2,51, p=0,027) ve pik CK-MB değerleri daha düşük saptanmıştır (144±22 mg/dl vs 239±44 mg/dl, p<0,001). Ayrıca sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu da (SVEF) düşük aortik sertlikle ilişkili saptanmıştır(Rho: p=0,018). Sonuç: Çalışmamızda, PKG uygulanan STYMİ hastalarında artmış aortik sertliğin, daha kötü elektrokardiyografik reperfüzyon ve daha büyük enfarkt alanları ile ilişkili olduğu bulundu. Bu durum miyokart enfarktüsü sonrası yeniden yapılanma gelişiminde bir role sahip olabilir.Öğe Assessment of aortic elasticity and its relation with left ventricular filling and diastolic parameters by transthoracic and transesophageal echocardiography(2013) Kurt, Mustafa; Tanboğa, İbrahim Halil; Karakaş, Mehmet Fatih; Büyükkaya, Eyüp; Akçay, Adnan Burak; Şen, NihatAmaç: Aort boyutlar ve elastik özelliklerini transtorasik ekokardiyografi (TTE) ve transözofageal ekokardiyografi (TEE) ile karşılaştıran sınırlı veri vardır. Bu nedenle, TTE ve TEE elde edilen aort boyutlar ve aortik elastik indekslerinin karşılaştırmanın yanı sıra bunların sol ventrikül (LV) dolum ve diyastolik parametreleri ile ilişkisini araştırmayı amaçladık. Yöntem: Çalışmaya kırk iki hasta dahil edildi. Tüm hastaların TTE ve TEE kayıtlarından aort boyutları ve ilgili elastikiyet parametreleri, sol ventrikül dolum ve diyastolik parametreleri, sol atriyal volüm indeksi (LAVİ), sol ventrikül kütle i n- deksi hesaplandı. TTE ve TEE elde edilen aort elastikiyeti indeksleri ve sol ventrikül dolum ve diyastolik parametreleri için korelasyon analizi yapıldı. Bulgular: TTE ve TEE ile elde edilen aort boyutları ve elastikiyeti indeksleri arasında anlamlı bir fark yoktu. Korelasyon analizinde yaş, E / A, E / E`ve LAVİ hem TTE hem de TEE ile edilen aort elastikiyeti indeksleri ile anlamlı derecede ilişkili iken, sol ventrikül kitle indeksi sadece TEE ile elde edilen aort elastikiyeti indeksleri ile ilişkili saptandı. Sonuç: TTE ile karşılaştırıldığında, TEE elde edilen aortik elastik özellikleri sol ventrikül dolum ve diyastolik parame treleri ile daha yakından ilişkili bulunmuştur. Buna ek olarak, TEE ve TTE ile elde edilen aort fonksiyon indeksleri iyi gözlemci içi ve gözlemciler arası değişkenliği ile benzerdir.Öğe Clinical and morphological evaluation of coronary bifurcation lesions(2013) Kurt, Mustafa; Tanboğa, İbrahim Halil; Karakaş, Mehmet Fatih; Büyükkaya, Eyüp; Akçay, Adnan Burak; Şen, Nihat; Aksakal, EnbiyaAmaç: Koroner bifurkasyon lezyonlarının anatomik ve morfolojik özelliklerini araştırmayı amaçladık. Çalışma planı: Çalışmaya koroner anjiyografi yapılan 542 stabil hasta alındı. Bifurkasyon lezyonları en az 2.5 mm çaplı ve en az %50 darlık olan ana dal ve yan dal lezyonları olarak tanımlandı. Bu ölçütler kullanılarak, bifurkasyon lezyonlarının varlığı ve sayısı, bu lezyonların bulunduğu damarlar, Medina sınıflandırmasına göre lezyonun tipi ve bifurkasyon lezyonunun açısı belirlendi. Bulgular: Bifurkasyon tanımına göre hastaların %19.3’ünde (n=105) bifurkasyon lezyonu vardı. Bunların %77’sinde, bifurkasyon açısı 70°’nin altında idi. Tüm lezyonların yaklaşık %37’si Medina 1.1.1 sınıflandırması ile uyumlu idi. Tüm bifurkasyon lezyonlarının yaklaşık %56’sı sol ön inen arter (LAD), %25.4’ü sirkumfleks arter (Cx) ve %12.5’i sağ koro- ner arter (RCA) bölgesinde idi. Medina 1.1.1 tip lezyonlar en sık LAD ve RCA’da gözlenirken en az Cx ve sol ana koro- ner bölgesinde saptandı. Diyabet bifurkasyon lezyonu olan hastalarda olmayanlara göre anlamlı olarak yüksek sıklıkta saptandı. Sonuç: Bifurkasyon lezyonları koroner anjiyografi pratiğinde sıkça gözlenmektedir. Bunların anjiyografik özellikleri ve bu lezyonların klinik durumla ile ilişkisi uygun girişimsel tedavinin seçiminde çok önemli olabilir.Öğe The correlation between infarct size and the QRS axis change after thrombolytic therapy in ST elevation acute myocardial infarction(2012) Karakaş, Mehmet Fatih; Bilen, Emine; Kurt, Mustafa; Arslantaş, Uğur; İpek, Göktürk; Karakaş, Esra; Yüksel, İsa Öner; Saatçi Yaşar, AyşeAmaç: Elektrokardiyografi (EKG) ST yükselmeli akut miyokard infarktüsü (STYAMİ) ile gelen hastalarda prognostik infarkt genişliğini belirlemede pratik ve yönlendirici bir araç olabilir. Bu çalışma ile infarkt genişliği ile trombolitik tedavi sonrası QRS aks değişim miktarı arasında bir ilişki olup olmadığını bulmaya çalıştık. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada trombolitik tedavi alan STYAMİ hastaları retrospektif olarak seçildi. İki EKG’de (trombolitik tedavi öncesindeki ve tedavi sonrası 90. dakikadaki) ortalama QRS aksı bir formül yardımıyla hesaplandı. İnfarkt genişliğini belirlemede belirteç olarak kreatinin kinaz MB (CKMB) kullanıldı. Bulgular: Tüm Mİ altgrupları gözönüne alındığında infarkt genişliği ile QRS aksı değişimi arasında korelasyon saptamadık (p=0.80). Sadece izole inferior Mİ grubunda CKMB ile QRS aksı değişimi arasında iyi derece korelasyon saptadık (r=-0.52 p=0.049). Sonuç: QRS aksı değişimi, trombolitik tedavinin etkinliğinin değerlendirilmesinde ve prognostik infarkt genişliğinin belirlenmesinde çok vurgulanmamış, pratik ve gelecek vadeden bir araç gibi gözükmektedir.Öğe Kardiyak sendrom X'de eritrosit dağılım genişliği (R DW) ile Hs-CRP seviyelerinin incelenmesi(2013) Karakaş, Mehmet Fatih; Büyükkaya, Eyüp; Kurt, Mustafa; Büyükkaya, Şule; Karakaş, Esra; Akçay, Adnan Burak; Şen, NihatAmaç: Kardiyak Sendrom X(KSX), angina pektoris ve objektif iskemi bulgularına rağmen normal koroner arterlerin saptandığı bir tablodur. KSX’ in patogenezinde inflamasyonun rol oynadığı bulunmuştur. Eritrosit dağılım genişliği (RDW), dolaşımdaki eritrositlerin büyüklüğünü gösteren bir indeks olmasının yanında, son çalışmalarda inflamasyonu gösteren bir parametre olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Biz bu çalışmada KSX olan hastalarda inflamasyon ile RDW arasındaki ilişkiyi araştırdık. Yöntem: Bu çalışmaya iskemik bulguların saptandığı koroner anjiyografisi normal olan 35 KSX hastası (KSX grubu), ciddi koroner arter hastalığı bulunan 35 hasta (KAH grubu) ve 34 kontrol hastası alındı. Her üç gruptan RDW ve hs -CRP çalışıldı . Bulgular : KSX grubunda RDW değerleri kontrol grubuna göre artmış bulundu (13.9 ± 1.2 vs 12.9 ±0.7, p < 0.001). Ancak KSX grubu ile KAH grubu arasında fark bulunmadı (13.9 ± 1.2 vs. 14,1 ± 1,1, p: 0. 63). Aynı şekilde KSX ile KAH grubu arasında hs-CRP değerleri arasında fark yoktu(1.03 ± 0.5 vs. 1.05 ± 0.5, p: 0.92). Kontrol grubu nda hs-CRP düzeyi KSX ve KAH grubuna göre anlamlı bir şeki l de düşük bulundu. RDW ile hs- CRP arasında pozitif korelasyon olduğu bulu n du(r=0.24, p: 0.014). Sonuç : RDW, klinikte uzun süredir bilinen ancak inflamatuvar marker olarak yeni kullanılan bir parametre olup KSX olan hasta larda yükselmektedir.Öğe Koroner arter ektazisinde serum pentraksin-3 seviyelerinin incelenmesi(2013) Kurt, Mustafa; Karakaş, Mehmet Fatih; Büyükkaya, Eyup; Büyükkaya, Şule; Karakaş, Esra; Motor, Sedat; Akçay, Adnan Burak; Şen, Nihat; Yalçın, FatihGiriş: Koroner arter ektazisi, koroner arterlerin tamamının veya bir bölümünün arterin normal kısmındaki çapına göre 1.5 kat veya daha fazla olmasıyla karakterize durum olup patofi zyolojisinde infl amasyon, nörohormonal aktivite ve ateroskleroz sorumlu tutulmaktadır. Koroner arter ektazisiyle infl amatuvar belirteçlerin ilişkisini gösteren çalışmalar mevcuttur, ancak koroner arter ektazisinin yeni tanımlanan bir infl amatuvar belirteç olan pentraksin-3 (PTX-3) ile ilişkisi konusunda yeterli veri yoktur. Bu çalışmamızda koroner arter ektazisi hastalarında serum PTX-3 ve yüksek duyarlı (high sensitive) C-reaktif protein (hs-CRP) seviyeleri arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçladık.Hastalar ve Yöntem: Bu çalışmaya anjinal semptomları ve pozitif iskemi bulguları olduğu için koroner anjiyografi yapılan 66 hasta ve 32 kontrol hastası dahil edilmiştir. Hastalar koroner arter hastalığı grubu (n= 32) ve koroner arter ektazisi grubuna ayrılmıştır (n= 34). Serum PTX-3 ve hs-CRP seviyeleri ölçülmüştür.Bulgular: Koroner arter ektazisi ve koroner arter hastalığı grubunda kontrol grubuna göre hs-CRP seviyesi yüksekti (koroner arter hastalığı ve kontrol hastası grubu için, 1.4 ± 0.7 vs. 0.8 ± 0.5, p< 0.001; koroner arter ektazisi ve kontrol hastası grubu için, 1.2 ± 0.5 vs. 0.8 ± 0.5, p< 0.001). Koroner arter hastalığı ve koroner arter ektazisi grubunda PTX-3 seviyeleri arasında (0.67 ± 0.29 vs. 0.66 ± 0.34, p= 0.63) belirgin fark olmamasına karşın koroner arter hastalığı (0.67 ± 0.29 vs. 0.32 ± 0.24, p < 0.001) ve koroner arter ektazisi (0.66 ± 0.34 vs. 0.32 ± 0.24, p< 0.001) grubundaki hastaların PTX-3 seviyesi kontrol grubuna göre daha yüksekti. Korelasyon analizi sonucu serum PTX-3 ve hs-CRP seviyeleri birbirleriyle ilişkili bulundu (Rho= 0.24, p= 0.016). Sonuç: Koroner arter ektazisi olan hastalarda yeni bir infl amatuvar belirteç olan PTX-3 yüksek bulunmuştur. Bu durum infl amasyonun koroner arter ektazisi patofi zyolojisinde önemli bir role sahip olduğunu düşündürmektedirÖğe Koroner yavaş akım olan hastalarda pentraksin -3 düzeyi artmıştır(2013) Büyükkaya, Eyüp; Karakaş, Mehmet Fatih; Kurt, Mustafa; Karakaş, Esra; Büyükkaya, Şule; Akçay, Adnan Burak; Şen, NihatAmaç: Koroner yavaş akım (YKA), anjiyografisinde normal koroner arterlere sahip olup opak maddenin koronerlerin distaline geç ulaşması ile karakterizedir. YKA’ın inflamasyon ve yüksek duyarlıklı C reaktif protein (hs -CRP) gibi inflamatuvar belirteçler ile ilişkisi bilinmektedir. Pentraksin -3 (PTX -3), yeni bir akut faz reaktanı olup CRP gibi pentraksin ailesinin bir üyesidir. Biz bu çalışmada YKA hastalarında PTX - 3 düzeyini araştırdık. Yöntem: Çalışmaya YKA saptanan 25 hasta ve koroner arter hastalığı (KAH) olan 26 hasta alındı. Yavaş koroner akım ve KAH tanısı koroner anjiyografi ile konuldu. Kardiyoloji polikliniğine başvurmuş iskemik bulguların gözlenmediği 24 sağlıklı birey kontrol grubu olarak alındı. Tüm grubun PTX -3 ve hs-CRP çalışıldı . Bulgular : KYA grubundaki hastaların PTX -3 ve hs-CRP seviyesi kontrol grubuna göre daha yüksekti(sırasıyla 0.52 ± 0.2 ng/ml ve 0.20 ±0.08 ng/ml, p< 0.001; 1.1±0.4 mg/dl ve 0.6±0.5 mg/dl, p< 0.001). Ancak KYA grubu ile KAH grubu arasında serum PTX -3 ile hs-CRP seviyesinde fark bulunmadı (sırasıyla 0.52 ± 0.2 ng/ml ve 0.58 ± 0.18 ng/ml, p: 0.24; 1.1 ± 0.4 mg/dl ve 1.1 ± 0.6 mg/dl; p: 0.32). Korelasyon analizi sonucu serum PTX -3 ve hs-CRP seviyeleri birbirleriyle ilişkili bulundu. (Rho=0.34, p: 0.003). Sonuç : PTX -3, yeni bir inflamatuvar marker olup YKA olan hastalarda yükselmiştir ve bu hastalarda inflamatuvar durumu yansıtmada bir belirteçtir.Öğe Relation of presence and severity of metabolic syndrome with left atrial mechanics in patients without overt diabetes: a deformation imaging study(2014) Kurt, Mustafa; Tanboğa, İbrahim Halil; Büyükkaya, Eyüp; Karakaş, Mehmet Fatih; Akçay, Adnan Burak; Şen, Nihat; Bilen, EmineObjective: We aimed to investigate left atrium (LA) function by speckle tracking echocardiography in patients with metabolic syndrome (MetSyn) and to show a possible relationship between the severity of MetSyn and LA function and to determine the predictors of low strain in MetSyn patients. Methods: Our study design was observational and cross-sectional design consisted of 80 MetSyn patients without overt diabetes and 50 con- trols. The patients were classified into three groups based on the number of MetSyn criteria. The peak LA strain at the end of the ventricular systole (LAs-strain) as well as the LA strain with LA contraction (LAa-strain) was obtained. Correlation analysis performed to assess the asso- ciation of LA strain parameters with the severity of MetSyn and logistic regression analysis performed to assess the relationship of low LA strain with MetSyn. Results: Both LAs (37.5±8.7 vs. 26.0±10.2, p<0.001) and LAa (19.9±6.3 vs. 13.0±6.4, p<0.001) strain measurements were found to be significantly decreased in patients with MetSyn when compared to the control group. Moreover, both LAs and LAa were found to be significantly decreased with the increasing severity of the MetSyn. A multiple logistic regression analysis demonstrated that the presence of MetSyn [OR:0.26 (95% CI 0.06-0.89), p=0.032] and left ventricular ejection fraction [OR:1.14 (95% CI 1.03-1.27), p=0.021] were independent predictors of LAs strain. Conclusion: MetSyn is associated with reduced LAs strain and LAa strain representing LA reservoir and pump function, respectively. Furthermore, LA mechanical function decreases even more with the increasing severity of the MetSyn. (Anadolu Kardiyol Derg 2014; 14: 128-33)Öğe The relationship between atrial electromechanical delay and P-wave dispersion with the presence and severity of metabolic syndrome(2012) Kurt, Mustafa; Tanboğa, İbrahim Halil; Karakaş, Mehmet Fatih; Büyükkaya, Eyüp; Akcay, Adnan Burak; Şen, Nihat; Bilen, EmineAmaç: Bu çalışmada, atriyum içi ve atriyumlar arası elektromekanik gecikme (AEMG) ve P dalga dispersiyonu (PDD) ile metabolik sendrom (MetS) varlığı ve şiddeti arasındaki ilişki incelendi. Çalışma planı: Çalışmaya MetS olan (n=72) ve olmayan (kontrol grubu, n=72) toplam 144 hasta alındı. MetS ciddiyetinin belirlenmesi için hastalar MetS ölçütlerinin sayısına göre üç gruba ayrıldı: Grup 1 (üç ölçütlü hastalar), Grup 2 (dört ölçütlü hastalar) ve Grup 3 (beş ölçütlü hastalar). Hastaların 12 derivasyonlu elekrokardiyografilerinden PDD ve doku Doppler parametrelerinden kulakçıklar arası ve kulakçıklar içi AEMG hesaplandı. Bulgular: Kulakçılar arası AEMG (22.9±15 ve 11.5±14, p<0.001) ve kulakçık içi AEMG değerleri (23.6±12 ve 8.3±19, p<0.001) MetS’li hastalarda, kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha uzun bulundu. Benzer şekilde, PDD değerleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında MetS’li hastalarda anlamlı olarak daha uzun bulundu (49±25 ve 36±24, p=0.001). Ancak, kulakçıklar arası ve içi AEMG ve PDD’nin MetS şiddeti ile ilişkisi gösterilemedi. Korelasyon analizinde, atriyumlar arası AEMG ve atriyum içi AEMG daha çok sol ventrikül kitle indeksi ve sol atriyum hacim indeksi ile, P dalga dispersiyonu ise daha çok mitral Doppler parametreleri ile ilişkili bulundu. Çoklu değişken analizi sonucu, atriyumlar arası AEMD için, HDL-K, sistolik ve diyastolik kan basıncı bağımsız öngördürücüler olarak bulunurken; E/A ve LDL için bu değerler istatistiksel anlamlılık sınırında kaldı. Kulakçık içi AEMD için ise sistolik ve diyastolik kan basıncı, beden kitle indeksi ve E/A bağımsız öngördürücüler olarak bulundu. Sonuç: MetS’li hastalarda kulakçıklar arası ve kulakçık içi AEMG ve PDD, kontrol grubuna kıyasla daha uzundur. Fakat bu uzamanın MetS ciddiyeti ile ilişkisi yoktur.Öğe The relationship between coenzyme Q10 and severity of coronary artery disease(2013) Büyükkaya, Eyüp; Evliyao?lu, Osman; Islamo?lu, Yahya; Cil, Habib; Karakaş, Mehmet Fatih; Akçay, Adnan Burak; Bilen, PerihanAim To evaluate the relationship between the levels of plasma coenzyme Q10 (CoQ10), a known antioxidant, and severity of the coronary atherosclerosis (AS) measured by Gensini score. Methods Patients with coronary artery disease (CAD) were enrolled to the study between 2010 and 2011 in cardiology outpatient clinics. They were admitted for diagnostic coronary angiography or angioplasty for typical indications. The Gensini scoring system was used to calculate CAD severity. Serum CoQ10, total cholesterol (TC), HDL cholesterol, LDL cholesterol, and triglyceride levels were assessed. Results One hundred thirteen subjects (83 CAD, 30 controls) were included. The patients with CAD were separated into three groups according to Gensini score. The serum levels of CoQ10, CoQ10/ TC, CoQ10/LDL-C, CoQ10/TG rates in the subjects of mild and severe AS groups were significantly lower than the control group (p<0.016 for all control vs. AS group comparisons). There were no significant differences in serum levels of CoQ10 and CoQ10/ TC, CoQ10/LDL-C, CoQ10/TG rates between the mild and severe AS groups. Conclusion This study revealed that although the serum CoQ10 levels were lower in stable CAD, there was no relationship between the severity of CAD and serum CoQ10 levels in patients with stable angina pectoris.Öğe The serum pentraxin-3 is elevated in patients with cardiac syndrome X(2013) Büyükkaya, Eyüp; Karakaş, Mehmet Fatih; Kurt, Mustafa; Motor, Sedat; Akçay, Adnan Burak; Büyükkaya, Şule; Karakaş, Esra; Şen, NihatAmaç: Kardiyak sendrom X (KSX), anjina pektoris ve objektif iskemi bulgularına rağmen normal koroner arterlerin saptandığı bir tablodur. KSX ile enflamatuvar belirteçler özellikle de yüksek duyarlıklı C-reaktif protein (hs-CRP) arasındaki ilişki iyi bilinmekte olup pentraksin-3 (PTX-3) ile ilişkisi gösterilmemiştir. Bu çalışmada, PTX-3 ile KSX arasındaki ilişki araştırıldı. Çalışma planı: Çalışmaya koroner arter hastalığı (KAH) şüphesi olan toplam 122 hasta (58 kadın, 64 erkek, ortalama yaş 49.6±5.8 yıl) alındı. İskemi bulgusu (efor testi pozitif 50 hasta, miyokart perfüzyon sintigrafisi pozitif 32 hasta) olan hastalara (toplam 82) koroner anjiyografi yapıldı. Normal koroner anjiyografisi olan hastalar (n=41) KSX grubu ve koroner lezyonu olan hastalar (n=41) KAH grubu olarak kabul edildi. İskemi bulgusu olmayan hastalar kontrol grubuna alındı. Her üç grupta PTX-3 ve hs-CRP düzeyleri araştırıldı. Bulgular: Kardiyak sendrom X grubunda PTX-3 değerleri kontrol grubuna göre yüksek bulundu (0.46±0.16 ve 0.23±0.09 ng/ml, p<0.001). Ancak KSX grubu ile KAH grubu arasında serum PTX-3 ile hs-CRP düzeyleri yönünden anlamlı fark bulunmadı (PTX-3: 0.46±0.16 ve 0.51±0.13 ng/ ml, p=0.21; hs-CRP: 1.04±0.45 ve 1.16±0.64 mg/dl, p=0.62). Kontrol grubunda hs-CRP düzeyi (0.73±0.51 mg/dl), KSX (1.04±0.45 mg/dl) ve KAH (1.16±0.64) grubuna göre anlamlı bir şekilde düşük bulundu (sırasıyla, p=0.03 ve p=0.002). PTX-3 ile hs-CRP arasında pozitif bağıntı olduğu gözlendi (r=0.30, p=0.001). Sonuç: Pentraksin-3 yeni bir enflamatuvar belirteç olup, KSX’li hastalarda iyi bilinen enflamatuvar belirteçlerden olan hs-CRP gibi yükselmektedir. PTX-3, KSX’li hastalarda enflamatuvar durumu yansıtan bir biyobelirteç olabilir.Öğe Spontaneous retroperitoneal hematoma after treatment with streptokinase for acute myocardial infarction : A case report(2013) Büyükkaya, Eyüp; Karakaş, Mehmet Fatih; Güngor, Mahmut; Bayaroğulları, Hanifi; Akçay, Adnan BurakRetroperitoneal hematom (RPH) çoğunlukla travma, vasküler lezyonlar, cerrahi girişim, antikoagülan tedavi ve bazen de idiyopatik olarak görülebilen ve ölümcül seyredebilen bir durumdur. Çoğunlukla destek tedavisinin yapıldığı, çok az vakada cerrahi girişimin uygulandığı bir durumdur. Akut miyokart infaktüsü (Anterior) tanısıyla 78 yaşındaki bayan hastaya streptokinaz tedavisi verildi. Streptokinaz sonrasında şiddetli sol yan ağrısı, sırt ağrısı ve uyluk ağrısı başladı. Sol alt extremitede hareket kısıtlılığı ve parastezi gelişti. Herhangi bir travma, düşme yada antikoagülan kullanım öyküsü yoktu. Hastaya intraabdominal kanama şüphesi ile abdominal BT çekildi ve retroperitoneal alanda hematom ile uyumlu lezyon gözlendi. Bunun üzerine hastanın antikoagülan ilaçları kesildi ve hastaya eritrosit süspansiyonu verildi. Hastanın abdomen USG ile takiplerinde hematom boyutlarında artma gözlenmedi. Klinik olarak şikayetleri gerileyen vital bulguları stabil seyreden hasta kontrole çağrılarak taburcu edildi. Literatürde streptokinaza bağlı RPH vakası nadir bulunmasından ötürü bu vakayı paylaşmayı uygun buluyoruz.