Yazar "Okuyucu, Şemsettin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe BPPV tedavisinde epley manevrasının etkinliği ve uygulamada ortaya çıkan nistagmus yönünün tedavi başarısı için erken bir gösterge olarak rolü(2007) Akoğlu, Ertap; Okuyucu, Şemsettin; Okuyucu, Esra; Melek, Murat İsmet; Duman, Taşkın; Dağlı, Ali ŞafakAmaç: Benign paroksismal pozisyonel vertigoda (BPPV) Epley manevrası sırasında oluşabilen nistagmusun yönünün tedavi başarısını erken belirlemedeki rolü araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Bu çalışmada BPPV nedeniyle 47 hastaya (24 erkek, 23 kadın; ort. yaş 46±12; dağılım 29-70) Epley manevrası uygulandı ve olgularda nistagmus oluşup oluşmadığı, varsa yönü gözlendi. Bulgular: Epley manevrası sırasında dokuzunda aynı, yedisinde karşı yönde olmak üzere 16 hastada nistagmus gözlendi. Aynı yönde nistagmus gözlenen yedi hastada (%77.8) tedavi başarılı oldu. Manevra sırasında karşı yönde nistagmus saptanan yedi hastanın hiçbirinde başarı elde edilemedi. Aynı tarafa nistagmus ile tedavi başarısı arasında anlamlı ilişki saptanmaz iken (p=0.625), karşı tarafa nistagmus varlığı ile tedavi başarısızlığı arasındaki ilişki anlamlıydı (p=0.000). Sonuç: Epley manevrası sırasında oluşan nistagmus karşı yönde ise manevranın başarısız olacağı öngörülebilir.Öğe Çocuklarda tonsillektomi sonrası kusma profilaksisinde metilprednizolon ve deksametazon’un karşılaştırılması(2008) Özbakış Akkurt, Çağla; İnanoğlu, Kerem; Okuyucu, Şemsettin; Turhanoğlu, Selim; Akoğlu, Ertap; Kireçci, NurayAmaç: Çalışmamızda orta etki süreli bir glukokortikoid olan metilpednizolonun tonsillektomi ve/veya adenoidektomi operasyonları sonrası kusmayı önlemedeki etkinliğini, deksametazon ile karşılaştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya tonsillektomi ve/veya adenoidektomi operasyonu planlanan 110 hasta alındı. Operasyona alınan tüm hastalar randomize edilerek iki gruba ayrıldı. Genel anestezi sonrası cerrahi başlamadan önce; bir gruba deksametazon 0,5 mg kg-1 (maksimum 8 mg) (Grup D) ve diğer gruba metilprednizolon 2,5 mg kg-1 (maksimum 40 mg) (Grup M) intravenöz olarak uygulandı. Postoperatif dönemde uyanma odasında 2 saat (erken dönem) ve sonraki 24 saat (geç dönem) süreyle; kusma sıklığı, ilk analjezik yapılma zamanı, cheops ağrı skoru (15. dk., 1., 2., 4. saatlerde), oral alım kalitesi ve yan etkiler değerlendirilerek kaydedildi. Bulgular: Gruplar arasında özellikleri açısından anlamlı fark saptanmadı. Gruplar arasında erken dönemdeki kusma sıklığı ve geç dönemdeki kusma sıklığı açısından anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). Gruplar arasında ilk analjezik yapma zamanı açısından ve oral alım kalitesi açısından anlamlı bir fark saptanmadı (p>0.05). Yan etkiler iki grup arasında benzer bulundu. Sonuç: Çalışmamızda; tonsillektomi sonrası kusmayı önlemede, yan etki insidansını artırmadan, metilprednizolonun deksametazon kadar etkili olduğu ve deksametazona alternatif olarak kullanılabileceği kanısına varıldıÖğe Comparison eCAP and behaviour thresholds in post lingual medel cochlear implant users(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2020) Saraç, Elif Tuğba; Deniz, Hüseyin; Okuyucu, ŞemsettinAim: Our purpose with this study is to determine the most effective and suitable cochlear implant programming method for CI users’ implants to experience quality hearing and for the users to achieve efficiency from their implants. Materials and Methods:Twenty-five cochlear implant users with post lingual progressive hearing loss were included in the study. Twelve electrodes’ ART (auditory nerve response telemetry) thresholds were determined and were statistically analyzed to be evaluated in the study. For 12 electrodes whose AutoART threshold was determined, the MCLs (most comfortable loudness) were determined behaviorally. Results: No correlations were found between the 12 electrodes and AutoART. It was seen that there was a correlation between the pure tone average obtained from 500-1000-2000 and 4000Hz and the speech reception threshold. Conclusion: The use of two test batteries together to determine thresholds can be helpful in the programming of the speech processor. The more audiologists work with cochlear implant patients and do programming, the more they accumulate data and gain occupational experience. With the occupational experience acquired in this manner, more accurate programming can be done.Öğe Comparison of the effects of methylprednisolone and dexamethasone on preventing vomiting after tonsillectomy in children(2008) Akkurt, Ca?la Ozbakiş; Inano?lu, Kerem; Okuyucu, Şemsettin; Turhano?lu, Selim; Ako?lu, Ertap; Kireççi, NurayObjective: In the present study we aimed to compare the effects of methyl perdnisolone, an intermediate acting glucocorticoid, on preventing vomiting after tonsillectomy or adenoidectomy with that of dexamethasone. Material and Methods: A total of 110 patients going under tonsillectomy or adenoidectomy were included to the study. Patients were randomized into two groups. Group D was administered dexamethasone 0.5 mg/kg (max 8 mg) intravenously following general anesthesia before surgery was started whereas group M was administered methyl prednisolone 2.5 mg kg-1 (max 40 mg). Patients were assessed for 2 hours in the post-op room (early stage) and the following 24 hours (late stage) and incidence of vomiting, the first analgesic administration time, cheops pain score (at 15 min, 1 hour, 2hrs and 4 hrs after surgery) and oral intake quality were recorded. Results: Demographic data did not differ between groups. There was not statistically significant difference in the incidence of early stage or late stage vomiting between the two groups (p>0.05). We did not find statistically significant difference in the time of first analgesic administration between the two group (p>0.05). Side effects were similar in the two groups. Conclusion: We suggest that prednisolone is as effective as dexamethasone in preventing vomiting after tonsillectomy without causing further side effects and that it could be used as an alternative agent when latter is unavailable.Öğe Desendan nekrotizan mediastinit : Nadir bir olgu(2012) Durgun Yetim, Tülin; Okuyucu, Şemsettin; Genç Akoğlu,; Balcı, Ali; Ekşi, GüldemDesendan nekrotizan mediastinit (DNM) nadir, fakat yüksek oranda ölümcül seyreden bir durumdur. Sıklıkla orofarenjeal veya odontojenik şiddetli enfeksiyonlara bağlı gelişen bir komplikasyondur. Kliniğe, DNM tablosu ile başvuran 50 yaşında kadın hastada trakeaotomi açılarak, transservikal girişimle boyundaki apse drene edildi. Apse lojundaki nekrotik dokulara debridman uygulandı. Çekilen toraks bilgisayarlı tomografisinde ampiyem poşları oluşması ve retrofarinjeal bölgeden cerahat içeriğinin mediastene yayılımı olması üzerine dekortikasyon ve ampiyemektomi yapıldı. Mediastinal plevra açılarak mediasten temizlendi. Hasta sorunsuz olarak taburcu edildi. Derin boyun enfeksiyonuna ikincil gelişen DNM’li olgu nadir görülmesi ve başarılı tedavisi nedeniyle literatür eşiğinde sunuldu.Öğe Isolated cyst hydatid: An unusual cause of a mass in the nape of the neck(2009) Okuyucu, Şemsettin; Balcı, Ali; Karazincir, Sinem; Akoğlu, Ertap; Gözel, Serhat; Daşlı, ŞafakBecause of the rarity of hydatid cyst in the head and neck area, it may be overlooked by the clinicians. We report a case of primary hydatid cyst in the posterior cervical region without another organ involvement. A 54-year-old woman presented with a large, painless lump in the nape of the neck. A computed tomography scan demonstrated a 5x5x4 cm hypodense mass which is located in the left scalen muscles. An axial magnetic resonance image revealed well-defined high signal intensity mass with low signal intensity rim, which is considered as a characteristic feature for hydatid cyst. She underwent surgery to excise the cyst. Histopathological examination confirmed the diagnosis as a hydatid cyst. If a cystic mass in head and neck area exists, hydatid disease must be kept in mind, especially in endemic areas, to avoid the complications such as acute anaphylaxis or recurrences due to inappropriate management.Öğe Konka bullosa septal deviasyon ilişkisi(2007) Karazincir, Sinem; Okuyucu, Şemsettin; Balcı, Ali; Akoğlu, Ertap; Dağlı, Şafak; Eğilmez, ErtuğrulAmaç: Konka bullosa (KB) ve septal deviasyon (SD) arasındaki ilişki araştırılmıştır. Yöntem ve Gereçler: Paranasal sinüs bilgisayarlı tomografi (BT) çekilmiş olan 200 septal deviasyon hastasının deviasyon açıları ve KB alanlarının orbital alana oranı üzerinden konka bullosa pnömatizasyon indeksi (KBPİ) hesaplanmıştır. Bulgular: Doksan sekiz kadın, 102 erkek hastanın SD açısı ortalama 10.39±4.19'dur. Toplam 143 (71.5%) hastada KB saptandı. KBPİ ipsilateral için 4.2±2.8 iken kontralateral için 6.0±3.7 dereceydi. KBPİ kontralateralde ipsilaterale göre anlamlı derecede yüksekti (p<0.05). Sonuç: KB varlığı ile SD açısı arasında anlamlı bir ilişki yoktur. Bilateral KB olgularında septal deviasyonun karşı tarafındaki konka aynı taraftakine göre anlamlı derecede daha büyüktür. BT üzerinde hesaplanan KBPİ standardizasyon için uygun ve kullanışlı bir yöntemdir.Öğe Kulak konkası defektlerinin tamirinde postaurikuler rotasyon flebi kullanımı(2008) Okuyucu, Şemsettin; Balcı, Didem Didar; Akoğlu, Ertap; Aslan, Sündüz; Gözel, Serhat; Dağlı, ŞafakAmaç: Kulak sayvanı yüzün estetik ünitelerinden biri olarak önemlidir. Bu çalışmada kulak konkasında görülen cilt tümörlerinin çıkartılması sonrasında oluşan defektin kapatılmasını sağlayan postaurikuler rotasyon flebi tekniğinin tanıtılması ve tartışılması hedeflenmiştir. Hastalar Ve Yöntemler: Çalışmaya kliniğimize kulak konkası malign cilt tümörü nedeniyle başvuran dört hasta alındı. Hastalardan üçü bazal hücreli karsinom, biri yassı epitel hücreli karsinom tanılıydı. Tüm hastalarda güvenli sınırla tümör rezeksiyonu sonrası oluşan defekt için postaurikuler rotasyon flebi uygulandı. Bulgular: Hiçbir hastada nüks gözlenmedi. Hastaların tamamında fleple rekonstrükte edilen bölge kozmetik olarak kabul edilebilir sınırlardaydı. Bir hastada flepte erken dönemde oluşan dolaşım bozukluğuna bağlı kısmi nekroz debridman ve eksizyonla sekonder iyileşti. Sonuç: Postaurikuler rotasyon flebi kulak konkasında oluşan cilt defektlerinin tamirinde uygulaması kolay ve güvenilir bir yöntemdir.Öğe Maksiller sinüs mukozal inflamatuar patolojilerinin değerlendirilmesinde Waters' grafisinin değeri(2007) Akoğlu, Ertap; Okuyucu, Şemsettin; Karazincir, Sinem; Balcı, AliAmaç: Waters' grafisinin maksiller sinüs mukozal inflamatuar patolojilerinin değerlendirilmesindeki değerinin, güvenilirliğinin ve farklı değerlendiriciler arasındaki tutarlılığının araştırılması. Yöntem ve Gereçler: Sinüzit şüphesi nedeni ile hem Waters' grafisi hem de paranazal sinüs bilgisayarlı tomografisi çektirilen 88 hastanın radyolojik bulguları iki KBB hastalıkları uzmanı ve iki radyolog tarafından değerlendirildi. Her bir hekim için Waters' grafisinin duyarlılığı (sensitivity), pozitif belirleyici değeri (pozitif predictive value), doğruluk (accuracy) değeri ve hekimler arasındaki tutarlılık (interobserver reliability) değeri hesaplandı. Bulgular: Çalışmamızda duyarlılık oranları % 79.5 ile %92.0 (ortalama % 86.8 ± 5.4); pozitif belirleyici değer (PBD) oranları % 85.0 ile % 88.0 (ortalama % 86.67 ± 1.95); doğruluk oranları ise %82.9 ile % 89.0 (ortalama % 86.85 ± 2.7) hekimler arası tutarlılık değeri ise % 64.4 ile % 86.2 arasında değişmektedir. Sonuç: Waters'grafisi maksiller sinüzitin radyolojik tanısında uygun bir teşhis metodudur. BT gibi pahalı ve hastanın daha fazla radyasyon aldığı ileri inceleme yöntemlerinin ise negatif grafiye rağmen klinik şüphenin devam ettiği ya da bir ameliyatın planlandığı ayrıntılı anatomik bilgiye ihtiyaç duyulan hastalarda uygulanması mantıklı bir yaklaşım gibi görünmektedir.Öğe Manyetik rezonans görüntülemede rastlantısal paranazal sinüs patolojilerinin sıklığı ve hasta semptomları ile ilişkisi(2007) Balcı, Ali; Akoğlu, Ertap; Karazincir, Sinem; Okuyucu, Şemsettin; Karazincir, Olgun; Okuyucu, Esra; Altıntaş, YaseminAmaç: Nörolojik ya da orbital hastalık ön tanıları ile beyin, hipofiz veya orbita MR'ı çekilen bir hasta populasyonunda prospektif olarak paranazal sinüs anomalliği sıklığını araştırdık. Yöntem ve Gereçler: Hastalar paranazal sinus anormallikleri ile ilişkili semptomlar varlığı açısından sorgulandı. Toplam 107 hastaya ait T2 ağırlıklı aksiyal MR kesitlerinde paranazal sinüs patolojisi varlığı araştırıldı. Bu sonuçların hasta semptomları ile korelasyonu araştırıldı. Bulgular: En sık anormallik sırasıyla ön etmoid (% 12.1), arka etmoid (% 10.3), frontal (% 4.7), maksiller (% 4.7) ve sphenoid sinus (% 3.7) şeklinde saptandı. Klinik verilerin istatistiksel analizinde paranazal sinus semptom varlığı ile MR'da saptanan anormallik varlığı arasında ilişki saptanmadı. Sonuç: Bu çalışmadan elde edilen bulgular ışığında, MR'da saptanan rastlantısal paranazal sinus patolojileri ile klinik semptomlar arasında ilişki yok denilebilir.Öğe Melkersson-Rosenthal sendromu(2017) Gülmez, Mehmet İhsan; Okuyucu, Şemsettin; Çevik, CengizMelkersson-Rosenthal sendromu, ağırlıklı olarak dudakları tutan tekrarlayan orofasyal ödem, tekrarlayan fasyal sinir paralizisi ve fissürlü dil triadı ile karakterize bir hastalıktır. Sıklıkla 2. dekatta ortaya çıkmaktadır. En sık görülen bulgu orofasyal ödemdir. Bir diğer bulgu olan fasyal paralizi tipik olarak rekürrendir, unilateral veya bilateral, parsiyel veya komplet olabilir. Fissürlü dil en az rastlanılan bulgudur, konjenital olduğu düşünülmektedir. Melkersson-Rosenthal sendromunun etiyolojisi tam olarak bilinmemekle birlikte genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir. Sendromun tanısı klinik olarak konur. Tedavide çeşitli medikal ajanlar ve cerrahi yöntemler uygulanabilmekte ise de üzerinde fikir birliğine varılmış bir tedavi prorokolü bulunmamaktadır. Bu olgu sunumunda tanısı geç konulmuş olan ve klasik triadın bir arada görüldüğü bir Melkersson-Rosenthal Sendromu olgusu sunulmuştur.Öğe Nazal polipe bağlı tam görme kaybı ve proptozis(2007) Öksüz, Hüseyin; Tamer, Cengaver; Akoğlu, Ertap; Karazincir, Sinem; Okuyucu, Şemsettin; Tomaç, SühanNazal polip ve kronik rinosinüzit nazal mukozanın kronik enflamatuvar hastalığıdır. Nazal polipler cerrahi veya medikal veya bu ikisinin kombinasyonuyla tedavi edilirler. Endoskopik paranazal sinüs cerrahisi sonrası oküler komplikasyonlar oluşabilir. İki yıl önce sağ taraftan endoskopik paranazal sinüs cerahisi geçirmiş 50 yaşındaki bayan hasta sağ gözde tam görme kaybı ve proptozis nedeniyle kliniğimize başvurdu. İntravenöz steroid tedavisi ile proptozis düzeldi, ancak görme kaybı düzelmedi. Hastalar olabilecek orbital komplikasyonlar acısından detaylı bilgilendirilmeli ve herhangi bir orbital yapıda etkilenme olduğunda erken dönemde göz doktoruna başvurması sıkıca tavsiye edilmelidir.Öğe Predictors of postextubational outcomes following obstructive sleep apnea surgery: a retrospective cohort study(Süleyman Demirel Üniversitesi, 2019) Okşar, Menekşe; Okuyucu, Şemsettin; Akoğlu, Ertap; Çolak, Sait; Turhanoğlu, SelimObjective :Obstructive sleep apnea (OSA) patients often present with various complications during extubation. This retrospective study investigated the frequencies of various complications during extubation and their associations with postextubation/postoperative complications in OSA surgery cases. Material and Methods : This study comprised 22 OSA patients admitted to the otolaryngology clinic of Mustafa Kemal University Hospital, Turkey. The patients underwent uvulopharyngoplasty alone or with other OSA-related procedures between October 2011 and December 2013. We reviewed the literature on the management of OSA surgery cases, the related characteristics of OSA and patients with OSA, and the type and frequency of the complications associated with OSA surgery. The collected data were verified by contacting the patients and their relatives. The chief complications seen during and after extubation in the OSA surgery cases, as well as the relationship between these complications, were investigated. Results Hypertension was the most frequent extubation complication (31.8%). The most frequent postoperative complications were hemoglobin oxygen desaturation (18.2%) and difficulty swallowing (13.6%). Significant associations (P < 0.05) were noted between the following complications during extubation and postoperatively: upper airway obstruction and delirium/difficulty swallowing, respectively; cough and delirium/ desaturation, respectively; laryngomalacia–pulmonary aspiration and reintubation, respectively; hypertension and desaturation, respectively; tachycardia and desaturation, respectively; and dysrhythmia and delirium/unexpected need for intensive care unit admission/desaturation, respectively. Conclusion Extubation complications can be used to predict postoperative complications. Furthermore, patients exhibiting dysrhythmia at extubation should be monitored closely.Öğe A Sialoangiolipoma of Submandibular Gland Origin: Case Report(Koninklijke Belgische Vereniging voor ORL Gelaat en Halschirugie, 2024) Gülmez, M. İhsan; Kutay, Funda; Seçinti, İlke Evrim; Bayaroğulları, Hanifi; Okuyucu, ŞemsettinSalivary gland mesenchymal (non-epithelial) tumors are rare tumors and they constitute approximately 2%-5% of all salivary gland tumors. They are most commonly observed in the parotid gland, approximately 90%. Sialolipoma describes well-demarcated tumoral formations that are histologically similar to normal salivary gland tissue containing mature fat cells and different ductal, basal, acinar, and myoepithelial cells. The hamartomatous variant of sialolipoma is defined as sialoangiolipoma and is seen very rarely. Four cases have been described in the literature so far, and only one of them is of submandibular gland origin. In this study, we aimed to present a rare case of sialoangiolipoma of submandibular gland origin. © Author(s).Öğe Timpanoplastide tragal kıkırdak ada ve temporal kas fasya greft sonuçları(2012) Mutlu, Önder; Okuyucu, Şemsettin; Gümüş, Ramazan; Gözel, SerhatAmaç: Temporal kas fasya grefti ile tragal kıkırdak ada greftinin timpanoplasti sonrası fonksiyonel işitme sonuçları ve timpanometrik bulgular açısından birbiriyle karşılaştırılması. Yöntem: Toplam 42 hasta çalışmaya alınmış olup, Grup 1, 14 hastadan oluşan temporal kas fasya grubu, Grup 2 ise 28 hastadan oluşan tragal kıkırdak grubu olarak belirlendi. Preoperatif odyometrik ve timpanometrik ölçümler yapıldıktan sonra greftler aynı cerrahi teknikle under-overlay olarak serildi. Altı aylık gözlem süresi sonunda sadece grefti intakt olanlar çalışmaya dâhil edildi. Postoperatif 6. ayda odyometrik ve timpanometrik ölçümler yapılarak grup içi ve gruplara arası karşılaştırma yapıldı. Bulgular: Saf ses ortalamaları bakımından aynı grup içinde preoperatif ve postoperatif ölçümlerde anlamlı fark bulundu (Grup 1: p= 0.001; Grup 2: p<0.001). Gruplar arasında saf ses ortalamaları ve timpanometrik sonuçlar bakımından anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Sonuç: Timpanoplastide tragal kıkırdak ada grefti, hem fonksiyonel işitme sonuçlarının temporal kas fasya grefti kadar iyi olmasını sağlamakta, hem de retraksiyon ve rezorpsiyona karşı direnç sağlamaktadır. Öte yandan, tragal kıkırdak grefti kullanılan hastalarda orta kulak hacminde daralmalar olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.